İki: Siyaset ahlâka, ahlâk siyasete dâhildir

Ömer Lekesiz

VAN 3.07.2018 09:11:24 0
 İki: Siyaset ahlâka, ahlâk siyasete dâhildir
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İki: Siyaset ahlâka, ahlâk siyasete dâhildir
12 Haziran 2018’de bu sütunda, “Siyaset ahlâka, ahlâk siyasete dâhildir” başlıklı bir yazı yazmıştım.

Ulusolcu-Kemalist gazetenin yazarı bir hanımefendi, “İki İslâmcı düşünür üzerine eleştirilerim” başlıklı yazısında, “Bu hafta, Türkiye’de, İslamcı ideoloji sahasında kalem oynatan iki kişinin yazıları üzerine eleştirilerimi paylaşmak arzusundayım. Bu isimlerin yazılarının, hâlihazırda yaşadığımız siyasi ortamı düşünürsek, belirli bir kesim üzerinde yaratacakları menfi etki ortada. Son tahlilde yazarlık her şeyden önce mantıksal tartışma dizisinin tutarlı bir inşasına ve hatırı sayılır bir bilgi birikimine muhtaçtır. Bu da yetmez, yazının toplum katmanlarında yaratacağı aksülamelleri de göz ardı edilmemelidir” şeklindeki uyarılar eşliğinde zikrettiğim yazımla ilgili birkaç şey söyledi.

Malum seçim ortamıydı ve ardından seçim sonuçlarına özgü hareketlilik de oluşunca, cevap vermekte geciktim.

Hanımefendi, alıntıladığım sözleriyle aynı zamanda polemiğe girmeyi talep ediyorsa da, ben buna gerek olmadığını düşünüyorum, çünkü yazısı gerekli sıklete ulaşamıyor.

Nitekim yazısının ilk bölümünde Hayrettin Karaman Hocamın bir yazısı üzerine kendince kimi eleştirilerde bulunup, ikinci bölümünde benim yazıma el atıyor ve oradaki düşüncelerime itiraz tahtında “Siyaset ahlâkı belirleyemez” hükmüne ulaşarak, şöyle diyor:

“Siyaset ve ahlâk 15. asırdan itibaren, ünlü siyaset filozofu Machiavelli ile birbirinden ayrılmıştır. Yani siyaset için ahlâk sahibi olmak ilkesi, modern dünyada ortadan kalkmıştır. Buna kısaca Makyavelizm de denir ki; ‘amaca giden her araç mubahtır’ ilkesi düsturudur. Oldukça Makyavelci bir iktidarın ideolojik sahası içinde kalem oynatan yazar için bu yaklaşım tutarsızlıktır. Zira yazar, içinde bulunduğu modern siyasetin bu şekilde işlediğini gayet iyi bilmeliydi.”

Yazımın başlığını tekrar vermeliyim: “Siyaset ahlâka, ahlâk siyasete dâhildir.” Hanımefendi, öncelikle dâhil ile belirleme kelimeleri arasındaki farkı ıskalıyor; bunlar aynı içeriğe sahip (veya müteradif) kelimeler değildir.

Dâhil kelimesi, bir şeyin kendisiyle benzeşen başka bir şeye girebilme potansiyelini, belirleme kelimesi ise bir şeyin başka bir şeyi kendisine baskıyla benzetme gayretini ifade eder. Fakat yazar, daha başlangıçta benim serdettiğim ilgili düşüncelerin kavramsallığını fark edemeyerek zaten bir anlama sorunu içine düştüğü için, bu detayı fark edememesini normal görüyorum.

Hanımefendinin ikinci hatası, beni hem İslamcı olarak niteleyip, hem de bir İslamcının bu ve benzeri konulara nasıl yaklaşacağını öngöremeden konuşuyor olmasıdır.

Şöyle ki, İslamcı bir yazar, başkalarının (hakikati örtenler anlamında: kafirlerin) yanlışlarını düzeltmeye uğramaz, kendi inancının doğrularını pekiştirmeye çalışır.

Dolayısıyla, mezkur konuyu işleyişim kendi inancıma ve onunla ilgili kaynaklara tabidir. Batılı / Batıcı, modern siyasetin işleyişi bu bağlamda beni ilgilendirmemektedir. Beni ilgilendirmeyişi, modern siyasete mahsus gerçekleri bilmediğime yorulamayacağı gibi, onunla ilgilenmemekle nihai gerçekliği gözden kaçırdığıma da yorulamaz. Çünkü ben, Hanımefendi gibi nihai gerçeklik saymadığım şeyi (modern siyaseti) bilinçli olarak görmeme yoluyla kendi gerçeğimi (zihniyetimi) göstermeyi daha baştan seçmişim.

Bu hususların farkında olmaksızın ve yaklaşım tarzına göre farkında olması da mümkün bulunmaksızın beni modern siyasetin dinamiklerini bilmemekle itham eden Hanımefendi, asıl kendi bildikleri konusundaki mütereddit hatta meşkuk (ama birkaç küçük doğruyu da içeren) yaklaşımını tashih etmekten geri duramayıp, şöyle demiş:

“Burada yanlış anlaşılmak istemiyorum, ben ahlâkı ve etiği siyaset çerçevesinin dışına iten ve bunun yerine pozitif hukuku koyan modern siyaset paradigmasına da felsefi tutumum gereği mesafeliyim. Söylemek istediğim siyaset kurumunun da evrensel bağlamda etik değerlere bağlı olması gerektiğidir. Ezcümle, ister siyaset, ister din, ister tarikat ve cemaatlerdeki liderler-mürşitler vs. vs. tarafından belirlensin, otonomi ilkesini zedeleyen her şey ahlâka zarar verir.”

Bu sözlerine karşılık, seçim günü yaşadığım bir olayı örnek vererek, uzatılması zaten gereksiz olan bu meseleyi noktalamak istiyorum:

Yetmişine merdiven dayamış bir gazeteci, oylar verilirken, tercih mühürlerinde uçucu mürekkep kullanıldığına dair bir mesaj yazdı. Sorsanız, görmediği için meleklerin varlığını inkâr edebilecek olan bu gazetecinin, uçucu mürekkebe iman etmesi bir yana, bu tutumuyla asıl ispat ettiği şey: Siyasetinin ahlâkını veya ahlâkının siyasetini etkilediğidir; çünkü tersyüz edilmiş şekliyle de olsa, kendince şecaat arz etmektedir.

Hanımefendinin dikkatini bu örneğe çekerek, kavramsal bir yazı ne demektir, İslamcı bir yazarın öncelikleri nedir, modern siyaset ahlakı nasıl belirlemektedir, bunlar üzerinde yeniden düşünmesini istirham ediyorum.

Lütfen korkmasınlar, bunlar akılla uyumlu hususlar olduklarından, onun aklına ve ahlakına da zarar vermezler.