İHTİYAT PRENSİBİ

Peki rivayetler hususunda müslümanın pozisyonu ne olmalıdır?

VAN 23.05.2017 21:42:14 0
 İHTİYAT PRENSİBİ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İHTİYAT PRENSİBİ

 

Din sadece vahiydir hareketine karşı özellikle belli kişi ve kesimlerce "hadis inkarcıları" şeklinde bir ifade kullanılıyor. Hadis ve inkar kelimeleri özellikle yan yana getiriliyor, buradaki "inkar" kelimesiyle belleklerde bu kişiler hakkında sanki imani bir sorunları varmış, sanki kafir olmuşlar gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor.

Bu tür ucuz ve çirkin ithamlar genelde gerçek karşısında aciz kalmanın bir dışa vurumudur. Muhatabı böyle tekfir ederek yani bel altı vurarak kolayca susturma çabası ucuz bir yoldur, statükoyu koruma gayesinin ürünüdür. Samimi, müslümana yaraşır bir üslup ve tarz değildir. Müslümanın mücadelesi de dürüst ve adil olmak durumundadır.

"Hadisler dünya düzdür, ateş sudur, su ise ateştir dese bile onu öyle kabul ederiz" diyecek kadar katı / fanatik bir hadis savunucusu olan sayın Nurettin YILDIZ hoca bile hadis inkarı hakkında sorulan bir soruya şu fetvayı veriyor:

Soru şu: "Selamünaleyküm hocam, sahihliği büyük hadis kitaplarında sabit olduğu halde bunu reddeden bir kişinin hükmü nedir? Allaha emanet olun"

Sayın Nurettin YILDIZ hocanın cevabı aynen şu: "Selamünaleyküm. Sahih de olsa hadisi inkâr eden için küfür damgası kullanmayız ama onun hakkında iyi şeyler de düşünmeyiz." (Kaynak:http://www.fetvameclisi.com/fetva-hadisi-inkar-etmek-28916.…)

Aynı şekilde Diyanetin görüşü de bu yöndedir. Hadisi (sahih denilenleri de dahil) inkar eden dinden çıkmaz! Görüldüğü üzere hadisleri kabul etmek ya da reddetmek itikadi bir sorun değildir. Peygamberimizin elçiliğine yani risaleti tebliğ eden kişi olduğuna iman itikadi bir zorunluluktur. Zaten bunu kabul etmeyenin Kur'ana inanması da mümkün değildir.

Öyleyse bir kısım hızlı gelenekçiler artık bu basit, bir müslümana asla yaraşmayacak kadar ucuz "hadis inkarcıları" deyimini bir an evvel terk etmeli, böylece bu din kardeşleri hakkında sanki dini inkar ediyorlarmış gibi bir algı yaratarak esasında kendi cehaletlerini ve seviyelerini ifşa etmekten, haliyle de ava giderken avlanmaktan kaçınmalılardır.

Peki rivayetler hususunda müslümanın pozisyonu ne olmalıdır?

Hadisleri kabul etmek yani elçinin dinde sadece tebliğle iktifa etmediğini, vahiy dışında da söz söylediğini / din ihdas ettiğini ileri sürmek en başta peygamberimizi Allah'ın kullandığı sıfatla tanımlamamak / elçi olarak kabul etmemek; sonra da elçi Kur'anda sık sık sadece vahye uyması istendiği halde "Sadece vahye uymadı, vahyin dışına da çıktı" gizli iftirasında bulunmak demektir. Bu aynı zamanda elçiyi dinde ikinci bir kaynak, müstakil bir otorite saymak, böylece elçiyi hükümde Allah'a eş ve ortak görmek anlamına geldiği için şirktir.

"Elçi dinde sadece vahyi aktarmadı, kendisi de hüküm ihdas etti" demek Kur'ana göre mümkün bir şey değildir. Bu onlarca ayet açısından şüphe götürmez bir hakikattir.

Lakin bir de şöyle düşünelim: Velev ki yanılıyoruz, bu, bahsettiğim gibi bir günah ve şirk değil! Bu hususta sıfır bir risk var denilebilir mi? Yine de müslümanın az yahut çok, şüpheli olan şeylerden sakınması gerekmez mi? Domuz yağı katkılı ürünlerde gösterdiği bu ihtimamı böylesine hayati bir itikadi konuda göstermemesi, sıra Allah'ın asla affetmeyeceğini beyan buyurduğu şirk gibi çok mühim bir konuya gelince gözü kara davranması, yanılmış olma ihtimalinden hiç ürkmemesi, en azından tedbiren uzak durmaması hiç de akla uygun bir pozisyon değildir.

Madem hadisleri inkar etmek dinden çıkarmıyor... Madem hadisleri din kabul etmek şirk gibi çok vahim bir itikadi soruna yol açıyor. En kötü ihtimalle böyle bir olasılık bulunuyor. Müslümana düşen tüm amelleri ifsat edip boşa çıkaran, Kur'anda en çok bahsi geçen, Allah'ın asla affetmeyeceği şirk gibi bir günah / zulüm olasılığına karşı velev ki yüzde bir oranında bir olasılık dahi söz konusu olsa daha titiz davranması, daha akılcı bir tutum takınmasıdır. İhtiyat yani her ihtimale karşı tedbirli olmak, bu sebeple de uzak durmak / sakınmak önemli bir vasıftır.