İFTİRA

ALLAHA KARŞI YALAN SÖZ UYDURMAK:

VAN 4.04.2016 10:14:32 0
İFTİRA
Tarih: 01.01.0001 00:00
İFTİRA

 Kur’an-ı Kerim, peygamberlerin kıssalarını naklederken zaman zaman Allah’ın elçilerine ve salih insanlara, delilik, kendini beğenmişlik, hırsızlık, zina gibi farklı iftiralar atıldığını belirtmektedir.
Ali göçmez/ İslam Ümmeti Haber sayfası
İftira Kavramının Sözlük Anlamı:
İftira kelimesi, Arapça “Fe-Ri-Ye” kökünden gelmekte olup, iftial veznindeki mastarıdır. İftira kelimesi sözlükte, “uydurmak, yalan söylemek, asılsız isnatta bulunmak” anlamına gelmektedir.
Terim Anlamı ise: “bir kimseye işlemediği bir suç, günah yahut kusur sayılan bir söz, davranış veya nitelik isnat etmek” anlamında kullanılmaktadır. İftira eden kimseye de “müfterî” denilir. İftira, yalanın bir çeşididir. Hatta iftira, katmerli bir yalandır. Bunun temelinde kötü zan ve kıskançlık yatmaktadır.
ALLAHA KARŞI YALAN SÖZ UYDURMAK:
Allahın söylemediği bir sözü “söyledi” denilmesi iftira olduğu gibi, söylediği bir sözün söylenmemesi, saklanması, aksinin iddia edilmesi de iftiradır.
Allah’a iftiranın diğer bir çeşidinin de yalan uydurmak şeklinde olduğu Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Dillerinizin yalan yere nitelendirme sinden ötürü ‘Şu helâldir, şu haramdır,’ demeyin, sonra Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise iflah olmazlar.”(16/116) Bu ayette görüldüğü gibi, “kendi dillerinizle şu helâl, şu haramdır deyip Allah’a iftira etmeyiniz” buyuruluyor, Allah’ın yarattığı şeyler üzerine yasaklar koyup bunları Allah’ın buyruğu gibi gösterenlerin iflah olmayacakları vurgulanıyor. İnsanların, Allah’ın mubah kıldığı yiyecekler üzerinde yasaklar koymasının, Allah’a karşı büyük bir saygısızlık olduğu anlatılıyor. HELAL ve HARAM KOYMAK, YASAKLAR BELİRLEMEK, EŞYAYI YARATAN ALLAHIN HAKKIDIR. ŞÁRİ OLAN ALLAHTIR. KULLARIN BU KONUDA HERHANGİ BİR HİSSESİ, PAYI YOKTUR, OLAMAZ. EŞYADA ASIL OLAN MÜBAHLIKTIR. BIR ŞEYİN HARAM OLUP OLMADIĞI BAKILIR. DEĞILSE HELALDİR
ALLAHIN HELAL KILDIĞINI HARAM KILMAK, HARAM KILDIĞI NI HELAL KILMAK, NEFSINI ONA ORTAK KOŞMAKTIR. ORTAK KOŞMAK, GÜNAHTIR. GÜNAH İSE İFTİRADIR.
“Bak nasıl Allah’a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu onlara yeter.”(4/50)
“…Fakat inkâr edenler, Allah’a yalan uyduruyorlar ve çokları da akıl erdiremiyorlar.”(5/103)
Bazı insanların, Kur’an’ı, Peygamber’in tertip ettiği yolundaki iddiaları da birer iftiradır, uydurma dır. Vahyi Allahın göndermediği, Muhammedin, onu uydurup, kendi sözü için, “Allah dedi ki” dediğini iddia edenler aynı zamanda Allaha da iftira etmektedirler.
“Yoksa, Onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sure getirin.”(10/38)
“Yoksa, ‘Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin.”(12/13)
“Yoksa, ‘bunu uydurdu’ mu diyorlar? De ki: Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.”(11/35)
Çok ilginçtir, Muhammed (a.s) gibi birisine “Allah dedi ki “dediği sözleri uydurduğu söylenir ve kabul edilmezken, Ondan sonra gelen bazı insanların “Allah dedi ki-Alemlerin Rabbinden indirildi -bana ihtar edildi-arştan iktibas ettim (aldım) dediği sözleri, hiç itiraz edilmeden cahil insanlar tarafından kabul edilmektedir.
Bu, çok tuhaf bir durumdur. Allahın söylemediği sözleri “Allahın sözleri ” olduğunu iddia edenler, Allaha iftira etmiş ve ona yalan isnad etmiş olmaktadırlar. Müslüman olmak, Allahın dediği sözleri (n tamamının içinde yer aldığı kur’anı ) kabullenmek kadar, Onun söylemediği, bir anlamda ona isnad edilen yalan sözleri ve bu söylemin sahiplerini de inkar etmekten geçmektedir. Bu yapılmadığı takdirde ,kişi Allaha iftira etmiş olmaktadır.
Kur’an-ı Kerim, peygamberlerin kıssalarını naklederken zaman zaman Allah’ın elçilerine ve salih insanlara, delilik, kendini beğenmişlik, hırsızlık, zina gibi farklı iftiralar atıldığını belirtmektedir. Meselâ, Hz. Yusuf’un hayatı Müslümanların uğradıkları bu tür iftiraların örnekleriyle doludur. Musa, Süleyman ve hatta Peygamberimiz Muhammed(selamullahi aleyhim ) kavimleri tarafından haksız iftiralara uğramış peygamberlerdendir. Aynı şekilde İsa peygamberin annesi Meryem, “Peygamberimizin mübarek temiz eşi Aişe” ve Peygamberimiz in yanında bulunan sahabeler de çeşitli iftiralara maruz kalmış salih insanlardır. Bu insanlar kendilerine yöneltilen iftiraları sabır ve tevekkülle karşılamış, insanların bu baskılarına aldırış etmemiş ve Allah’ın emrettiği üzere yaşamaya ve insanları da doğru yola davet etmeye devam etmişlerdir.
I. YUSUF (a.s) A ATILAN İFTİRALAR:
Yusuf çocukluğundan itibaren en yakınları tarafından zulüm görmüş, iftiraya maruz kalmış peygamberlerden biridir. Çocukluk yıllarından itibaren, çok temiz ve güzel ahlâklı bir insan olmasına rağmen kendi öz kardeşleri kıskançlıkları nedeniyle onu öldürmeye yeltenmişlerdir.(12/10) Erginlik çağına eriştiğinde, yanında kaldığı Mısır kralının karısı Yusuf’tan ayetteki ifade ile “murad almak” istemiştir. Ancak Yusuf, imanı ve Allah korkusu nedeniyle, kadının bu isteğini reddetmiştir. Reddedilen kadın, kendisinden kaçmak isteyen Yusuf’a arkadan yetişerek gömleğinden tutup çekmiş ve bu esnada Yusuf’un gömleği arkadan yırtılmıştır. Tam bu sırada kadının kocası olan firavunla karşılaşmışlar, bunun üzerine kadın kendi suçunu gizlemek için Yusuf’a iftira atmış; onu kendisinden “murad almak” istemekle suçlamıştır.(12/22_26) Allah’tan korkan, daima Allah’ın rızasını gözeten bu tertemiz insan, hırsızlık ve zina gibi her toplumda ayıplanarak kınanan suçlarla itham edilmiş, suçsuzluğu açıkça ortada olmasına rağmen kendisine atılan iftira nedeniyle yıllarca hapiste tutulmuştur.(12/35) Yusuf’un kıskanç ve merhametsiz kardeşleri, konuşmalarının arasına sıkıştırdıkları bir cümle ile Yusuf’a gıyabında iftira atmışlar ve onu da hırsızlıkla suçlamışlardır.(12/77)
Yusuf’un hayatında da örneğini gördüğümüz gibi, müminlere atılan iftira ne kadar çirkin olursa olsun, müminlerin aleyhine kurulan tuzak ne kadar güçlü olursa olsun, Allah’ın salih kulları er geç temize çıkarlar. Nitekim Müslümanlara karşı düzenlenen bu tür hileli düzenlerin başarıya ulaşamayacağı pek çok ayetle haber verilmiş ve Yusuf’un hayatı ile ilgili bu kıssa da tüm insanlara örnek ve ibret vesilesi olarak bildirilmiştir.
II. MUSA PEYGAMBERE ARILAN İFTİRA:
İsrailoğullarına peygamber olarak gönderilen Musa, -tıpkı diğer peygamberler ve samimi müminler gibi- inkârcıların birçok fiilî ve sözlü saldırılarına maruz kalmıştı. Allah’ın emriyle, Firavun’a giderek ona Allah’ın dinini anlatan Musa, Firavun’un inkârcı ve saldırgan tutumuyla karşılaşmıştır. Firavun, kendisini bir tüm Mısır’ın ve Mısır üzerindeki bütün insanların tek sahibi ve hakimi olduğunu, mısırda Musa’nın sözü(!?) değil, kendi koyduğu kanunların geçerli olduğunu zannediyordu.
Tek gerçek ilahın, tek gücün ve insanların tek sahibinin Allah olduğunu halkının öğrenmesi durumunda, eskisi gibi ilahlık iddia edemeyeceğinin ve insanlara zorbalıkla boyun eğdiremeyeceğinin de farkındaydı. Bu nedenle halkının Musa’ya inanmaması için çeşitli yollara başvurdu. İşkence ve ölümle tehdit etme Firavun’un sıkça başvurduğu yöntemlerden biriydi. Bir diğer yöntemi ise, Musa’ya ve kardeşi Harun’a iftira atmak olmuştur. Firavun ve çevresinin Hz. Musa’ya attıkları iftiraları şu şekilde ifade edebiliriz: Musa’nın mevki ve makam peşinde olduğunu, yeryüzünde büyüklük elde etmeye çalıştığını düşünmüşler ve onu iktidarlarına bir rakip olarak görmüşlerdir.(10/78). Musa’ya halkın güvenliğini ve huzurunu tehdit ettiği iftirasında bulunarak onu, insanları “yurtlarından sürüp çıkarmayı istemekle” suçlamışlardır.(26/34, 35) Yüce Allah, Musa’ya peygamberliğini ispat etmek için mucize olarak âsâ vermiş, o da âsâ ile Mısır’lı sihirbazları mağlup etmiş, bunun üzerine olayı gören bazı insanlar iman etmişler, Firavun buna rağmen iman etmediği gibi, halkın da inanmasını engellemek için, Musa’yı yalancılık, büyücülük ve sihir yapmakla suçlamıştır.(20/56_71) Sonunda Allah, Firavun ve çevresinin kurdukları hileden Musa’yı korumuş ve Firavun’un çevresini de azabın en kötüsü ile cezalandırmıştır.(40/45) İnsanların unutmaması gereken en önemli konulardan biri ise, Firavun’un ve onun yolunu izleyen inkârcıların dünyada uğradıkları azabın ahiretteki azap yanında çok küçük kaldığıdır. Dünyadayken Allah’ın ayetlerine karşı büyüklenen, Allah’ın elçilerine ve salih kullarına zorluk çıkaran, onlara iftiralar atan, tuzaklar kuran, dini yalanlayan, Allah’ın emrettiği ahlâkı beğenmeyerek kendi çirkin ahlâklarını yaygınlaştırmaya çalışan insanları ahirette zorlu bir azap beklemektedir.
III. SÜLEYMAN (a.s)A ATILAN İFTİRALAR :
Süleyman, çok büyük bir mülkün ve zenginliğin sahibiydi. Nitekim Allah, Kur’an’da, Süleyman’ın sahip olduğu zenginlik ve iktidarla ilgili birçok bilgi vermektedir. Süleyman ise, tüm bu zenginliği Allah yolunda kullanmak için istemiş ve sahip olduklarının tamamının Allah’ın bir lütfu olduğunu bilerek daima Rabbine şükretmiştir. Bakara Suresi’nde, Allah’ın Kitabını yalanlayanların, Süleyman’ın sahip olduğu mülk hakkında şeytanların söylediklerine inandıkları bildirilmektedir. Konuyla ilgili ayetlerde şöyle duyurulmaktadır:
“Ne zaman onlara Allah katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitabını arkalarına attılar. Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti…”(2/104_105)
İnkârcılar, iftiracılar ve müminler aleyhinde fitne çıkarmak isteyenler ise, Hz. Süleyman’ın mülkü aleyhinde yalanlar üretmişlerdir. Kur’an’da Süleyman’ın mülkü aleyhinde uydurulanlarla ilgili bir detay verilmemiştir. Ancak bazı tarihi kaynaklarda, Süleyman’ın zenginliğe dalıp sefahat içinde yaşadığı yönünde dedikoduların yayıldığı belirtilmektedir. Eğer, Süleyman aleyhinde böyle bir şayia çıkartılmışsa bu büyük bir yalan ve iftira olur. Çünkü Süleyman, yukarıda da belirttiğimiz gibi, zenginliği Allah’ın verdiği bir nimet olarak bilen ve her an Allah’a kendisine verdiği nimetler için şükreden salih bir peygamberdir. Bu zenginliğini ve gücünü daima Allah’ın rızasına uygun olarak kullanmıştır. Kur’an’da anlatılan kıssalara baktığımızda, salih Müslümanların genellikle en titiz oldukları hususlarda iftiralarla karşılaştıklarını görürüz. Allah’a iman eden insanların karşılaştıkları bu gibi iftiralardan biri de, iffetsizlik iftirasıdır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Yusuf, iffetini bu kadar korumasına rağmen iffetsizlik suçlaması ile karşılaşmıştır. Üstün ahlâkı ile asla bağdaşmayan bu iftira ile insanların gözünde küçük düşürülmeye çalışılmıştır. Ama Allah, onu temize çıkarmış ve suçsuzluğunu diğer insanların da görmesini sağlamıştır.
IV. İSA PEYGAMBERİN ANNESİ. MERYEME ATILAN İFTİRALAR :
Yusuf’un maruz kaldığı iffetsizlik iftirasının bir benzeri, tarihte Müslüman kadınlara yönelik olarak da yapılmıştır. Meryem, Allah’a olan imanı, samimiyeti, temizliği, iffeti ve güzel ahlâkı ile Allah’ın dünya kadınlarına örnek olarak gösterdiği mübarek bir insandır. Meryem, Allah’ın dilemesi ile babasız bir çocuk dünyaya getirmiştir. Çocuğu ile birlikte kavminin içine girdiğinde ise, büyük bir tepki almış ve utanmaz bir kadın olmakla suçlanmıştır.(19/27_28) . Ancak kavminin her türlü iftirasına, suçlamasına ve çirkin davranışına rağmen, Meryem tevekküllü ve sabırlı tavrından ödün vermemiş, Allah’ın yardımının hep yanında olduğunu bilerek hareket etmiştir. Allah’ın emri ile konuşma orucu tutarak kavmi ile bir süre konuşmamıştır. Onun yerine henüz beşikte olan İsa, Allah’ın izniyle konuşmuş ve Allah’ın bir mucizesi olduğunu insanlara göstermiştir. Yusuf ve Meryem’e atılan bu çirkin iftiranın bir benzeri de âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili peygamberimizin o temiz eşi Aişe’ye atılmıştır. İleride bu olayı anlatacağımızdan dolayı burada ayrıntıya girmek istemiyoruz.
V. SON PEYGAMBERE (s.a)’e ATILAN İFTİRALAR:
Muhammed (s .a )’e İslam’ın ilk yıllarında,henüz devlet kurmadan önceki yıllarda ,insanlar tarafından çeşitli iftiralar atılmıştır. Onun Allah’ın dinini anlatmasına mani olmak ve insanların onun tebliğ ettiği gerçekleri dinlemelerini engellemek için türlü yollar denemişlerdir. Meselâ, Mekke müşrikleri, Hz. Muhammed (sav)’i akli yetersizlik, cinlenmiş veya büyülenmiş olmak gibi sıfatlarla niteleyerek, insanlar önünde onu küçük düşürmeye çalışmışlardır. Kur’an, onların bu iftiralarını bize şu şekilde bildirmektedir: Müşrikler : “Ey kendisine kitap indirilen ( Muhammed ) gerçekten sen cinlenmiş (bir deli) sin.”(15/6), “O, gerçekten bir delidir.”(68/51) diyerek ondan yüz çevirdiler ve “(Bu,) Öğretilmiş bir delidir.”(44/14) dediler. Bu gibi sözlerle onu delilikle itham ettiler. Hatta inkâr edenler, Muhammed (sav)’e inananlara; “siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.”(25/8) diyerek onları dinlerinden vazgeçirmeye çalışmışlardır. Yine müşrikler, Peygamber’in getirmiş olduğu ayetler için, sihir (37/14,15) dediler; onu kahinlik (52/29) , mecnunluk ve şairlikle (52/30) itham ederek iftirada bulundular. Bütün bu engellemelere rağmen, Muhammed (s.a) azim ve sebatla İslamı insanlara tebliğ etmeye devam etmiş, sonunda da Yüce Allah onu başarılı kılmıştır. Geçmişte yaşamış olan peygamberlere ve salih insanlara çirkin iftiralarla zarar vermeye çalışanlar, bu iftiraları sebebiyle hem dünyadaki hem de ahiretteki azaptan kurtulamayacaklardır.
VI. PEYGAMBERİN GENÇ EŞI, AIŞE YE ATILAN İFTİRA:
İftiranın en şiddetlilerinden biri iffetli Mü’min kadınlara zina isnat etmektir. Böyleleri dünyada da ahirette de lânete uğramışlardır. Onlara büyük bir azap vardır. İffetli kadınlara zina isnat edip de, dört şahitle ispat edemeyenlere ceza olarak seksen değnek vurulacağı (Hadd-i Kazf), şahitliklerinin ebediyyen kabul olunmayacağı ve böylelerinin, hak yoldan çıkmış kimseler olacağı ifade edilir.( 24/4, 23. ) Nur suresinde Peygamber’in zevcesi hakkında yalan uydurarak iftira edenlerden bahsedilirken “ifk kavramı” kullanılmıştır. Olay özetle şöyle olmuştur: Peygamber sahabilerle sefere çıkarken, her defasında kura ile belirlenen bir eşini de beraberinde götürürdü. Bu usulle, Mustalik oğulları gazasına (5/627) da Aişe katılmıştı. Peygamberimiz Müstalık gazasından ordusuyla Medine’ye dönerken bir konaklama yerinde, devenin üzerindeki mahfeden (devenin üstüne konan kapalı küçük odacık) tuvalet ihtiyacı için çıkan Âişe (r.anhâ), dönüşünde gerdanlığını düşürdüğünü fark etmiş ve gerdanlığını aramaya koyulmuştu. Bu sırada Aişe zayıf olduğu için mahfenin içinde zannedilip boş mahfe deveye yüklenerek ordu hareket etmişti. Aişe döndüğünde ordunun hareket edip oradan ayrıldığını gördü. Bu durumda Aişe, mahfede olmadığı anlaşılınca kendisini bulmaya gelecekleri düşüncesiyle oturup beklemeye koyuldu. Bu esnada ordunun gerisinde unutulan eşyaları toplamak için görevli olan Safvan b. Muattal es-Sülemî (ra), Aişe’yi bulup devesine bindirerek Medine’ye götürdü. Bu hadise üzerine Safvan’la Aişe’nin yalnız başlarına ordunun gerisinde Medine’ye girmeleri dedikodu ve iftiralara neden oldu. Münafıklar, bu geri kalışı başka anlamlara çekerek, Âişe’ye akla gelecek en çirkin fiili yakıştırma vesilesi yaptılar. Münafıkların reisi Abdullah b. Ubey ve arkadaşları bunu fırsat bilerek Arşe’ye zina iftirasında (ifk) bulundular. Bir aydan fazla bir süreyle bu dedikodu Medine’de dolaştı. Peygamber ve Aişe yakınları bu olaya çok üzüldü. Daha sonra Yüce Allah, Aişe hakkında Nûr sûresindeki şu ayetleri indirerek onu temize çıkardı: “O yalan haberi getirip ortaya atanlar, içinizden bir topluluktur. Siz onu sizin için bir şer sanmayın, bilakis o, sizin için bir hayırdır. Onlardan her kişi işlediği günahın cezasını görecektir. Onlardan o yalanın en büyüğünü idare edene de büyük bir azap vardır. Bu iftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: ‘Bu apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi? ”(24.11.12)
Kuşkusuz peygamberlerin ve salih Müslümanların bu kararlılıklarını, tüm Müslümanların örnek almaları gerekmektedir. Allah bir ayetinde,
“Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başınıza gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?…”(2/214) buyurmaktadır. Yani tüm Müslümanların geçmişte yaşamış müminler gibi iftiralara uğramaları, Kur’an ahlâkından uzaklaşmaları için manevî baskı görmeleri kuvvetle muhtemeldir. Allah bir başka ayetinde tüm müminlere, inkâr edenlerden eziyet verici sözler işiteceklerini, canlarıyla ve mallarıyla imtihan edileceklerini de şöyle bildirmektedir:
“Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.”(3/186) İşte bu tür olaylarla karşılaşan, samimi ve ihlas sahibi her insan, geçmiştekilerin başlarına gelenler kendi başına geldiğinde de bunlara şaşırmaz, üzülmez, kesinlikle ümitsizliğe kapılmaz.

iktibasdergisi.