Huseyn’in şahsını değil, hedefini ve Rabbinin rızasını düşünmek..

Selahaddin E. ÇAKIRGİL

VAN 22.09.2018 09:43:26 0
Huseyn’in şahsını değil, hedefini ve Rabbinin rızasını düşünmek..
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Evvelki gün, Hicrî -qamerî takvimin Muharrem ayının ‘10. Günü’ için kullanılan bir özel terim olan Âşurâ Günü idi.. 1300 sene önce, Kerbelâ’da Hz. Peygamber (S)’in torunu Hz. Huseyn’e ve Ehl-i Beyt’ine karşı sergilenen ve Müslümanları iki grup halinde karşı karşıya getiren büyük vandallığın yıldönümü..  Bu yüzden, (bir haftadır bulunduğum Samsun yöresinden bazı intibaları yansıtmayı -inşaallah- yarına bırakarak..) bu konuya kısaca da olsa değinmek gerekiyor.   

*** 

Hz. Huseyn’in Kerbelâ’da katliyle noktalanan ‘qıyâm’ı, İslâm’ı anlamak açısından da bir merhale taşıdır. Ama, bugün bir taraf, ‘O kanlı faciaya bizim elimiz değmedi, dilimiz de değmesin..’ mantığıyla ve Âşurâ Günü’nün faziletine dair ‘rivayet’leri esas alarak, o günü ‘âşure tadlısı’ yapmaya indirgerken;  diğer taraf da, Hz. Peygamber (S)’in rıhleti üzerinden henüz yarım asır geçmekteyken işlenen o büyük cinayetin ‘niçin’inden çok, ‘nasıl’ına  dikkati çekerek bir ‘folklorik gösteri’ geleneğine dönüştürmüşlerdir. 

Böyle yaklaşımlarla, o ‘Huseynî qıyâm’ın gerçeği nasıl anlaşılabilir? Ki, Köln, Hamburg gibi Almanya şehirlerinde de, Ortaçağ masallarının temsili gibi canlandırılan cinayet sahneleri, yabancıları bir ‘karnaval şenliği’ndeymişçesine eğlendirirken; o gruplar ise, Hz. Huseyn’in mesajının o topluma yansıtıldığını sanıyorlar.. 

Bugün her iki taraf da, yazık ki, ‘ifrat’ ve ‘tefrit’ arasında olup, bir ‘orta yol’ bulmaktan çok uzaktayız. 

*** 

Hani meşhurdur.. Bir ‘hoca’ya derler ki: ‘Efendim, bir meclisimiz olacak.. Gelip bir Musibetnâme-i Kerbelâokusanız.. (Ki, şiî Müslümanların, bir mâtem havası içinde ‘nookhe’ denilen bir ağıt okuma geleneği vardır.) Ama, bir ricamız var. Davetliler, ağır misafirler.. Bu yüzden, kendinizden bir şey katmayınız.. Gerçek ne ise, onu anlatınız.. ‘

Bu şartı kabul eden Hoca/ molla gelir, ‘hazirûn’ da amâdedir. 

Hoca, ’Bismillah…’la başlayıp; ‘Hazirûn-i muhterem.. Hazret-i Ali ile Fâtıma’dan olma Huseyn, Kerbelâ Çölü’nde, Muaviye’nin oğlu Yezid tarafından öldürtüldü. Ve-s’selamualeykum..’ der ve çekilir kenara.. 

 - ‘Aman efendim.. N’oldu?

Siz, Kendinizden bir şey ekleyip-çıkarma yapmadan, hadisenin gerçeği neyse onu anlatınız..’ dediniz ya! Gerçek bu.. Gerisi, herkesin duygu, düşünce ve algı gücüne ve niyetine göre, asırlardır etrafını doldurup renklendirerek anlattıkları..’  

*** 

Evet, o faciadan, asıl anlaşılması gereken, o cinayetin ‘niçin’ini kavramak olmalıdır. Amma,  Hz. Huseyn, asırlar içinde ‘ifrat’ ve ‘tefrit’lerle, aşırı ilgi veya ilgisizliklerle, kendi idrak körlüğümüzün Kerbelâ’sında tekrar tekrar katledilmektedir. 

Yazık ki, hele de Hz. Huseyn’in ve yarânının ‘nasıl’ katledildiğini anlatmakta özel hünerler geliştirmiş olan ‘ağlatıcı’lar, onun dâvasının özünü anla(ta)madıklarından; bu anma törenleri, şehirlerin anacaddelerinde sırtlarını yüzbinler halinde saatlerce zencirleyen ve kafalarını yarıp dehşetli kanlı sahneler oluşturan ya da birbirlerine sopalarla vurarak bedenlerinde, o acıyı hissetmek istediklerini söyleyenlerin, bir ‘folklorik gösteri geleneği’ne dönüşmüş ve daha acısı, o milyonların temsilciliği iddiası ile onları yönetenler, başta Şam Sarayı’ndaki olmak olmak üzere, nice ‘Zamâne Yezidleri’nin en kanlı cinayetlerine yardımcı olmak ‘çıkmaz’ına da saplanmışlardır. 

*** 

40 yıl öncelerde gerçekleşen büyük İslam İnkılabı Hareketi’nin en seçkin beyinlerinden olan ve 37 sene önce, bir toplantı halindeyken bir bombalı suikasdde 72 arkadaşıyla birlikte yıkıntılar altında kalarak dünyaya vedâ eden merhûm M. Huseynî-i Beheştî, bir Âşurâ Günü arefesinde yaptığı konuşmada, ‘Dostlar.. Huseyn’in şahsını değil, hedefini ve Rabbinin rızasını düşünelim bu anma törenlerinde..’ diyordu.   

*** 

Evet, asıl meselemiz bu olmalı değil mi?