Hüseyin Gülerce: Müslümanların asıl problemi...

Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce bugünkü yazısında İslam coğrafyasındaki Müslümanların sorunlarını irdeledi... İşte Hüseyin Gülerce'nin 'Müslümanların asıl problemi…' başlıklı o yazısı:

VAN 2.05.2014 10:20:40 0
Hüseyin Gülerce: Müslümanların asıl problemi...
Tarih: 01.01.0001 00:00

Müslümanların asıl problemi…

İslam coğrafyasının, Müslümanların bugün asıl meselesi nedir? Bu soruya çok değişik cevaplar verilebilir.

Mümin; Allah’tan başkasına kulluk etmeyen, ahret hayatına hazırlığı sadece Allah’ın rızasında, hoşnutluğunda arayan, hayır ve iyiliklerde yarışan, kötülüğe mani olmaya çalışan insandır. Allah ile irtibat olmayınca hayatın bir anlamı olmadığına inanandır. Allah ile irtibat da yetmez, Allah’ın adını, Efendimiz’in evrensel çağrısını bütün insanlara duyurma adına tebliğ ve irşadı vazgeçilmez görendir.

Her insan, çağının çocuğudur. Bu değişmez esas, çağa uygun nasıl gözetilecektir? Yani yol, yordam, usul ve üslup çok önemlidir. Mesela, Osmanlı’da kuruluş yıllarında Osman Gazi dönemindeki yol, yordam, strateji, usul, üslup ile Yıldırım dönemindeki, Fatih, Yavuz, Kanuni dönemindeki, II. Abdülhamit dönemindeki aynı mıdır? Cumhuriyet döneminde aynı mıdır?

Allah rızası çağa uygun nasıl kazanılacak, inancın gereği, mümin olmanın hakkı çağa uygun nasıl verilecektir? Burada ilk ve önemli adım çağın doğru okunmasıdır. Yaşadığımız ülkenin ve dünyanın doğru okunmasıdır. Çağın insanının değerlerinin, problemlerinin, kültürünün, yaşam tarzlarındaki farklıların doğru okunmasıdır.

Diyelim doğru okudunuz, savunduğunuz yol isabetli midir, değil midir? Bir ilaç söylersiniz, ama dozunu ayarlayamıyorsanız ilaç, zehre dönüşebilir. Ya da “işte ilaç” dersiniz, ama yan tesirleri, tedaviden daha çok, bünyeye zarar verebilir.

Kısaca günümüze dönersek, çağımız bir küreselleşme olgusu yaşıyor. Bunun toplumlara zararlı etkileri, beynelmilel güç odaklarının hegemonya hesapları yüzünden tehlikeleri var. Öte yandan insan öne çıkmış, ferdi haklar, hürriyetler, insan onuru, geçmiş devirlerden farklı olarak vazgeçilmez olmuş. Kısacası, evrensel değerler, hukukun üstünlüğü, demokratikleşme, özgürlüklerin genişletilmesi, paylaşma, çoğulculuk, şeffaflık vazgeçilmez olmuş.

Böyle bir çağda, hizmet yolundan anladığım; kendi mana köklerimiz üzerinde ayağa kalkarak, yani kendimiz olarak, evrensel insani değerlerde buluşmak ve dünya ile entegre olmaktır. Bunu da herkesin konumuna saygılı kalarak, insana; Allah’ın hatırını gözeterek, “severim yaratılmışı Yaradan’dan ötürü” diyerek en büyük değeri vermektir…

Yönetim ya da devlet talebi ile değil, insanların gönlüne girmeye, Allah’ı anlatmaya, herkesi hayra, iyiliğe çağırmaya, insanlık temelinde bir küresel barışı tesis etmeye çalışmak…

İşte burada esas mesele karşımıza çıkıyor: Masum ve meşru yürüyüşümüzde kimseye, hakkımızda suizan imkânı vermemeliyiz... İçimiz dışımız bir olmalı, her an, her konuda gönül rahatlığı ile hesap verebilmeliyiz. Kırk yıl dünyanın bütün istihbarat teşkilatları izlese, hiçbiri müminde gizli bir ajanda bulamamalıdır. Asıl problem, söylediğimiz ile yaptığımız arasındaki zıtlıktır… Demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusunda, insanlar bizim samimiyetimize inanmalı, hiç kimsenin güvenini sarsmamalıyız. Kendimizle yüzleşme erdemini gösterebilmeliyiz.

İşimiz devlet değil insan, toplum olmalı. Güzel insanlar yetişmeli, hayatın normal akışı içinde ve devlet teamülleri ve liyakatleri ile nereye, hangi konuma gelirlerse onlara duacı olmalı, onlara sadece manevi beslenmeleri adına hizmet verebilmeliyiz. İlim ve araştırma aşkı aşılamalıyız. Bilim ve teknolojide ilerlemeyi, bunun da takva olduğunu anlatarak insanlığa adanmış ömürleri tavsiye etmeliyiz. “Çağın insanı kendini nasıl yönetecek?” sorusunun cevabını, paylaşmayı esas alacak o insanlara bırakmalıyız...