Hurafe Nedir? (3)

Bekir Çöl

VAN 20.03.2018 11:09:02 0
Hurafe Nedir? (3)
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Hurafelerin Kuran ve Sünnet’e dayalı bir temelinin bulunmadığı, bu iki kaynağın her türlü hurafeyi reddettiği bir gerçektir. Çeşitli ayetlerde gayb’ı yalnız Allah’ın bildiği vurgulanmakta, Peygamberlerin bile sadece Allah’ın bildirmesi halinde gaip ten haber verebilecekleri ifade edilmektedir. (Ali İmran, 3/79) Hadislerde de Arraflık, falcılık ve kâhinlik yapmak, gaip’ten haber vermek için bunlara başvurmak Allah’a eş koşmak ve Peygamberi ve onun getirdiklerini inkâr etmek anlamına geldiği bildirilmiştir. (Müsned, 2, 68; Müslim, 172)

Ayrıca İslam’da, uğursuzluk telakkisi olmadığı, uğursuzluğa inanmanın kişiyi şirke düşürebileceği haber verilmiştir. Kuşun ötmesinin veya uçmasının uğursuzluk sayılmayacağı belirtilerek ilginç görülen nesne ve olayların hayra yorulması tavsiye edilmiştir. (Buhari, Tıp, 19; Müslim, selam, 102, 109) Büyü yapmanın, büyüden ve hastalıktan korunmak için muska takmanın Tevhid inancına zarar vereceği bildirilmiştir. (Müsned, 1, 381; Ebu Davud, Tıp 17) Kişilerin inançlarını istismar eden kâhin ve falcılarla, onların günümüzdeki uzantıları olan Medyum ve Astrologların sözlerine itibar edilmemesi İslam’ı açıdan bir zorunluluktur. Bu tür hurafeleri İslam’a mal etmek için Hz. Peygambere nispet edilerek aktarılan rivayetlerin tamamı israiliyyata dayanmaktadır.

Allah’tan başka varlıkları ve güçleri kutsallaştırmaya götüren hurafeler, dini hayatı zayıflattığı gibi, ruh sağlığını da olumsuz yönde etkilemekte, ayrıca insanların bilimsel alanda geri kalmasına da sebep olmaktadır. Zira ilmi faaliyet varlıkları akıl ve bilimin yöntemleriyle incelemeye, hangi sonuçların, hangi sebeplere bağlı olduğunu belirlemeye dayanır. Hurafeci insanların ise böyle bir yöneliş içine girmeleri oldukça zor olur. ( Buraya kadarki incelemeleri günümüzün değerli âlimlerinden Yusuf Şevki Yavuz Hocanın, İslam Ansiklopedisinin ilgili maddesinde aldım. Kendisinde Allah razı olsun.)

Birazda M Şemsettin Günaltay’ın “Hurafetten Hakikate” isimli kitabından örnekler verelim.

Hurafelerin İslamiyet’e giriş yollarından biride, hadis uydurarak bu işi yapmaktır: Hadis uydurma konusunda çok ileri gitmişler, en adi şeyler için bile birkaç hadis rivayet etmeyi ihmal etmemişlerdir. İmamlara masumluk isnat etmek için uydurulan sözde hadisler, İmamiyye için en büyük delil olarak kabul edilmiştir. Bu durumdan yararlanmayı iyi bilen kurnazlar kendi düşünce ve emellerine ulaşmak için ciltler dolusu hadis uydurmaktan geri kalmamışlardır.

 

Hilekâr birisi başkasının sırtından rahatça geçinebilmek için bir mezarın başına kandiller asıyor, etrafına duvarlar örüyor, daha sonra burada yatan “Baba”nın hastalara şifa, dertlilere deva olacağını etrafa yayıyor. Artık koşan-koşana, Adaklar, Kurbanlar, Tekke ücretleri, böylece Türbe sahibi zengin oluyor. Türbenin kapısına “İşlerinizde zorluğa düştüğünüzde kabir ehlinden yardım isteyiniz” mealinde birde uydurma hadis asıyor. Evlatlarını ve torunlarını dahi doyuracak bir gelir kapısına kavuşmuş oluyor. 

 

Bu hurafeci serserilerin içinde “Ulûhiyetin” kişiden- kişiye geçtiğine inanan ve Cenabı Hakk’ın bedeninin olduğunu iddia eden mecnunlar bile mevcuttur. Ahmed, Muhammed, Şeyh, Derviş, Mürşit ismi taşıyan bu kişilerin ortaya koydukları uydurmalarla dolu eserleri okuyan Avrupalı yazarlar, haksız yere “İslam dininde Tanrı cisimleştiriliyor” diye Müslümanları suçluyorlar. Bunlardan o kadar ileri giden var ki, “Benan b. Şeman-üş Şüheda adında birisi çıkıyor: “Cenabı Hakk insan suretindedir, o ebedidir. İlahi ruh önce Ali’ye, (R.A.) sonra oğlu Muhammed b. Hanefi’ye, sonra Ebu Haşim’e ve en sonunda Benan b. Şüheda’ya (Yani kendisine) geçtiğini” söyleyebiliyor.

 

Bir başka sefil ve sefih, Muğire b. Said el İcli, Allah’ın şeklini ve neden ibaret olduğunu şöyle açıklıyor. “Cenabı Hakk nurdan bir insan şeklindedir. Başında nurdan bir taç vardır. Mahlûkatı yaratmak istediği zaman en büyük ismi (İsm’ül Azam) ile konuştu. İnsanların kötü amellerini görünce gazaba gelip terledi. Allah’ın terinden biri tatlı, diğeri tuzlu olmak üzere iki deniz meydana geldi. Tatlı deniz nurlu, tuzlu deniz ise karanlık idi. Nurlu denize bakarak orada gölgesini gördü. Bu gölgeden bir miktar alarak ondan Güneş ve Ay’ı yarattı. Benden başka Allah bulunması caiz değildir diyerek gölgenin kalan kısmını yok etti. Tatlı denizden Müminleri, tuzlu denizden kâfirleri yarattı.” Daha buna benzer saçmalıklarla dolu sayısız rivayetler. (Hurafetten Hakikate, M. Şemsettin Günaltay)

Yukarıdaki yazarın ve daha birçoğunun eserlerinden yeri ve zamanı geldikçe yine istifade edeceğiz inşallah. Buraya kadar bidat ve hurafeyi tanıtmaya çalıştım. Çünkü yazımın başlığı “Tasavvuf ve Tarikatlar yoluyla İslam’a giren bidat ve hurafeler” idi. Bu iki başlık ile bidat ve hurafeyi anlamaya çalıştık. Bundan sonra sofilerin hangi ad altında İslam2a bidat ve hurafe soktuklarını göreceğiz.