Bilgin Erdoğan
Hicret kevni bir yasadır. Her gecenin bir sabahı ve her kışın bir baharı vardır. Günler ve mevsimler hep hicret eder. Güneş gurub eder tekrar doğmak için … Nebevi dilde güneşin doğması onun secdesidir.Güneşin secdesi varsa mevsimlerinde hicreti vardır ve dahi sonbahar yapraklarının … Sonbahar yapraklarinin ve dahi dostların hicreti vardır .Güz yapraklarının düşmesine benzer yürekten düşenlerde kimileyin .
Arap dilinde hicret, bir yerden göçmek, terketmek veya ayrılmak anlamlarında kullanılır.Vahyin nazil olma sürecinde bu kavram ilk olarak Müddesir suresinde karşımıza çıkar. Orada Rabbimiz “ Ver rucze fehcur” ayetiyle “ Pisliklerden uzak dur!” emri verir. Ayetteki “ühcur” emirleri ayrılmak ve yalnız bırakmak anlamındadır.
Bununla beraber Kur’an’da Furkan suresindeki “ Onlar Kur’an’ı mehcur bıraktılar” ayeti ise terketmenin fiziki bir terkediş değil bazen manevi bir uzaklaşma olduğuna da atıftır. Aslında hakiki hicret zihnen ve kalben bir şeyden uzaklaşmak demektir. Fiziki uzaklamak bazen ruhi yakınlaşmaya, ruhi yakınlaşmak ise fiziki uzaklaşmaya sebep olduğu aşikardır. Onun için ben gurbet kurbiyettir derim.
Evet hicret hakiki anlamda zihnen ve kalben uzaklaşmak demektir. O halde hicret, insan hayatının en kutlu eylemidir. Hayatını imanına şahit kılan çağdaş isimlerden Ali Şeriati, “Her hicret bir inkılaptır” diyerek hicretin, tüm değişimlerin ve dönüşümlerin anahtarı olduğuna vurgu yapar.
Rabbin kelamındaki “İkra” hitabı aynı zamanda bir hicret emri gibi telakki edilmelidir. Zira tüm inkılapların evvela insan tasavvurunda olması gerekir. Cehaletin karanlıklarından, hakikatin aydınlığına olan göç, en kutlu hicrettir. Öyleyse, hak ve batıl mücadelesinin, indirilen dinin takipçileri olan kitaba iman edenlerle, uydurulan dinin müntesipleri olan kitabına uyduranlar arasında olması gerektiği aşikârdır.
Tevhid ile hicret arasında bir ilişki vardır. “La ilahe “ denmeden “illallah” denilemez. Terketmeden kavusulmaz. O halde hicret “La ilahe” demenin pratik şekli. Hicret, kelime-i tevhidin ilk hecesi ve hayır diyebilme bilinci … “La ilahe” diyebilmek hicret idrakiyle mümkün … O, olmadan “illallah'ı n hükmü yok zira … “La ilahe” hicret, “illallah” vuslat adeta… Hakla tevelli için batıldan teberri etme gayreti… Hicret, şahsiyet olmak ve benlik inşası … Vela ve bera ilkesi …Deniyetten, medeniyete göç için atılan adım …
Öyleyse insanın vazife-i asliyesi şirkten, zulümden, küfürden, bid’atten, haramdan, tuğyandan, fısktan, fücurdan, münkerden, fesadtan, israftan, nifaktan, cehaletten, tefrikadan, esaretten ve hülasa batıl olanların cümlesinden tevhide, adalete, hakka, dost doğru olana, helale, salihata, erdeme, ihsana, sulha, takvaya, infaka, aklın ve ilmin yoluna, vahdete ve birliğe, hidayete ve İlahi bir armağan olan hürriyete ve vahyin tasdik ettiği hak olan değerlerin cümlesine hicret edebilmektir. Hayat, hakiki anlamını geleneklerin külünden hakikatin özüne evvela içimizdeki dünyayı, sonra dışımızdaki dünyayı davet edebilme azmi ve gayreti ile kazanır.
Nüzul sırasına göre bu kavram ilk olarak Müzemmil suresinin beşinci ayetinde geçer. “Ve rucze fehcur” (Pisliklerden uzak dur) Tefsirlerde ricz, necaset ve pislik rucz ise batıl ve sirk olarak geçer. Bir önceki ayet dikkate alındığında “Güzel ahlakı kuşan” demektedir ayet. Dolayısıyla güzel ahlakı kuşanmak ancak pisliklerden, batıldan,şirkten, yanlıştan ve zulümden hicret etmekle mümkündür şeklinde anlaşılmalıdır.
Vahiy dahi hicretle başlamıştı haddizatında … O saduk-u masduk, yalnızlık örtüsünün içindeki omuhteşem ahlak, insanlığın sızlayan biricik vicdanı, kentin fücur yataklarından Hiraya çekilen asil ruh, o diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının iniltisini yüreğinde hissederek Hira’da soluk alan yüce ahlak Rabbin verdiği ilhamla hicret ederek yüreğini mağara köşelerinde vahye hazır hale getirmişti önce … O, Mekke’nin günah kokan gecelerinden hicret etmiti ki Rab ona vahyi nasip etmişti kuşkusuz.O, önce çağın ahlâksızlıklarına ve zulmüne haliyle,ahvaliyle,etvariyla ve hayatıyla hayır demis ve onlara nokta koymustu ki o asil yüreğe Rahman kelamını nazil etmişti.
Hicret, namaz tekbirindeki ince mana , recmedilmis şeytandan Allaha sığınma işi … Hicret, nokta koymak zulme ve tuğyana … Hicret tevhidin sırrı … Hakka tevelli etmek için batildan kaçınmak … Vela ve bera ilkesi…
Onun için “Allahı’n arzı geniş “ diyor vahiy … İmanınıza musallat oluyorsa birileri yüreğinizdeki imanı hiç bir şeye değismeyin ve asla yaşadığınız coğrafya zindanına mahkum bir köle olmayın…Her hicret bir inkılâptır der Ali Seriati.. Hicret tevhid ahlâkının olmazsa olmaz bir gereğidir. Bu bir güzelliktir ve bu güzellik karşılığında sizi sonsuz bir güzellik beklemektedir.
Sözümü bir şiirimle sonlandırayım:
Hicretin Yollarında Gül Olmak İstiyorum
Dudaklarım kurudu sözlerim birde
Vahyin deryasinda ıslanmak istiyorum
Gündüzün bittiği karanlık yerde
Kayyum olan Rabbime yaslanmak istiyorum
Ellerim bağlı yüreğim kırık
Derdimi ben dağlara açmak istiyorum
Heyhat ne dağlarda derman var ne taşlarda hıçkırık
Rahman olan Allaha sığınmak istiyorum
Vicdanın koluna takılan kelepçeleri
Rabbimin izniyle çıkarmak istiyorum
Gönüllere yapılan işkenceleri
El Eman dan medetle durdurmak istiyorum
Güneş, yorgun omuzuma değmiyor artık
Ben sadece vahiyle ısınmak istiyorum
Garipler mahzun yetimler kırık
Yeryüzünü cennete taşımak istiyorum
İnen bombalar var yağmur yerine
Zalimin zulmünü haykırmak istiyorum
İçin için ağlayıp inip derine
İzdırabla acıyla çatlamak istiyorum
Aslıdan haber varmı soruyorum Kereme
Ben Vedud' un aşkıyla kul olmak istiyorum
İçimdeki ızdırap dönüşse de vereme
Hicretin yollarında gül olmak istiyorum