HAYIRLI OLANI HAYIRSIZ İLE DEĞİŞTİRMEK

OSMAN COŞKUN

VAN 28.07.2016 10:31:09 0
HAYIRLI OLANI HAYIRSIZ İLE DEĞİŞTİRMEK
Tarih: 01.01.0001 00:00
Bu gün halkı Müslüman olan coğrafyada yaşanan olayların en başta gelen nedenlerinden birisi bu coğrafya halkının Allah’ın kendileri için hayırlı, onurlu ve şerefli bir yaşam biçimi olan aziz İslam’ı terk edip hayırsız, hatta hiçbir hayrı bünyesinde barındırmayan ve insan aklının ürünü olan…
Değiştirmek veya beğenmemek insanoğluna ait bir özelliktir. İnsanoğlunun dışındaki yaratılmışların kendilerine görev olarak tevdi edilen herhangi bir hususta farklı bir tavır ortaya koymaları onlar için pek mümkün değildir. Mesela meleklerin böyle bir tercih hakkı yoktur. Onlar hiçbir şekilde asi olmaksızın Allah’a kulluk ederler. Yine yer ve göklerin Allah’ın otoritesini kabule davet edildiklerinde isteyerek veya istemeyerekten de olsa davete icabet etmeleri şimdilik verebileceğimiz örneklerdir.
İnsanoğlu ancak kendisine sunulan bir hususu kabul veya reddetme özelliğine sahip iken, neyin kendisi için hayır veya şer olduğunu belirleme yetkisine sahip değildir. Neyin hayırlı neyin hayırsız olduğu konusu insanoğluna ait bir özellik olmayıp bu husus tamamen onu ve onunla birlikte her şeyi yaratan âlemlerin rabbi olan Allah’a ait bir özelliktir.
Buradan hareketle Allah tarafından elçileri vasıtasıyla göndermiş olduğu bütün emir ve yasaklar kulları için bir hayırdır yani hayırlıdır,  diğerleri ise hayırsızdır. Allah kulları için sadece hayır murat eder onlar için şer ve hayırsız olanı asla dileyip arzu etmez. İnsanoğlu yaratılmış olması hasebiyle neyin kendisi için hayır olduğunu da bilemez. Bu konu ili ilgili  yüce Kuran’da şöyle buyurulmaktadır: “Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmez sisiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, onu seversiniz. Allah bilir siz bilemezsiniz” ( Bakara-216)
Görünüşte Allah yolunda savaşmak, zor ve meşakkatli bir farzdır. Fakat böyle olmakla birlikte yerine getirilmesi gereken zorunlu bir görevdir de. Savaş hoşumuza gitmesede de yerine getirilmesi zorunlu bir görevdir, çünkü gerek tek tek Müslümanlar hesabına gerek İslam toplumu hesabına gerek tüm insanlık hesabına ve gerekse hakk hesabına iyilik ve yapıcılık adına bir çok yararlar içerir. Allah’ın bak dediği yerden değil de başka bir açıdan yani hümanist salt insani açıdan baktığınız zaman savaş kabul edilip onaylanacak bir eylem ve davranış biçimi olarak görülmeye bilir. Bu insanın bakış açısıdır ve ilk etapta mantıklı gözüke bilir fakat işin aslı böyle değildir. Rabbimiz bu davranışı hayır olarak yorumlamış ise ona inananların aksi bir davranışı sergilemeleri olacak şey değildir. Buradan bizlerin ateşli bir savaş taraftarı olduğumuz sonucuna kesinlikle varılmamalıdır.
Zira ne tür savaşında bizler için hayır olduğunu yine kendisine iman ettiğimiz Allah belirlemiştir. Mesela bizler ile dinimiz hususunda çarpışan ayrıca iman edenleri yurtlarından çıkarıp onlara bulundukları yerlerde Allah’a gereği gibi kulluk yapmalarına ve Allah’ın onlar için yaşam biçimi haline getirmesini istediği  dünya nizamlarını kurmalarına mani olan her azılı kafir ve zalim ile savaşmamız farz kılınmış iken bunun aksi  bir davranış sergileyen ve İslam’ın mensubu olmayan insanlar ile de dünya işlerinde iyi geçinmemiz gerektiğini de asla unutmamalıyız. Zira Son elçi Allah’ın selamı bütün elçilerinin üzerine olsun yirmi üç yıllık risale ti döneminde sadece son on yılının  birtakım küçük gazveler ve savaşlar ile geçtiğini zorunlu olmadıkça da asla savaşı tercih etmediğini aklımızdan çıkarmamamız  gerektiğini hatırlatmakta fayda vardır.
İnsanlık tarihi boyunca Allah’ın kendileri için hayır olarak murat ettiğini beğenmeyip aksini savunan birçok insan topluluğu gelip geçmiştir. Bizler onlar ile bilgileri son vahiy olan yüce Kuran’dan öğrenmekteyiz. Bu toplulukların başında Kuran’da birçok surede bahse konu olan İsrail oğulları gelmektedir. Allah onlar için ne hayır murat etmiş ise onlar aksini savunarak her defasında aksi davranarak Allah’a başkaldırıp isyan etmişlerdir. Önce kendileri için bir hayır, ve merhamet örneği olan Allah’ın elçilerini öldürerek acı sonlarını hazırlamışlardır. Zira Allah kullarına asla zulmedici değildir. Daha sonraları Allah’ın onlar için ikram ettiği ve daha önce hiçbir insan topluluğuna vermediği yiyecek ve içecekleri beğenmeyerek Allah’ın hudutlarını ihlal etmişlerdir. Diğer bir ifade ile  hayırlı  olanı hayırsız ile değiştirmişlerdir. Konu ile ilgili şu Kuran ayeti bizleri yeterince bilgilendirmektedir. “Yine demiştiniz ki: “ Ey Musa! Biz bir çeşit yemeğe dayanamayacağız. Rabbine yalvar da, bizim için sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan bitirsin.” Musa da onlara : “Hayırlı olanı değersiz (hayırsız) olanla mı değiştirmek istiyorsunuz! Öyleyse şehre inin, orada istedikleriniz vardır.” Dedi. Tekrar zelil ve fakir düştüler ve Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, Allah’ın ayetlerini  inkar etmeleri, nebileri haksız yere öldürmeleri, isyan etmeleri ve haddi aşmaları idi.” (Bakara-61)
İlgili ayetten bahse konu olan İsrail oğullarının birkaç çeşit davranış bozukluklarını tespit etmemiz mümkün iken bana göre en önemli husus onurlu bir hayatı onursuz olan bir yaşam biçimi ile değiştirmiş olmalarıdır. İsim üzerinde durmayacağım tarih boyunca bu onursuzluğu seçen bütün insan toplulukları bu ayetin kapsam alanına girmektedirler. Israrla ve şiddetle belirtmeliyim ki, din dünün ve geçmişin işi olmayıp; bu günün ve yarının işidir. Günümüzü ve yarınımızı inşa etmeyen buna göre çözümler üretmeyen veya üretilmeyen din Allah’ın gönderdiği din olmayıp içerisinde yaşanılan ve kendisinden razı olunan sistem ve ideolojilerin çıkarlarını gözeten bir din olmaktan öteye geçemez. Bu gün medya organlarında fakirlik edebiyatı yaparak zengin olan hocaların  anlatıp para kazandıkları din kesinlikle Allah’ın dini değildir. Bakın bu insanların oturdukları evler ve yaşam biçimleri anlattıkları ile hiç de uyuşmamaktadır. Müsaadenizle ben konuyu biraz daha günümüze taşımak istiyorum. Sizlerin de bildiği gibi Allah’ın gönderdiği din olan İslam bünyesinde barındırdığı bütün hususlar ile tamamı hayırdır ve hayrın da tek kaynağı ve belirleyicisidir. Çünkü dini gönderen rab neyin hayır neyin şer olduğunu yaratmış olduğu varlıklardan özelliklede insanoğlundan daha iyi bilmektedir.
Zira yaratan yarattığının halinden kesinlikle habersiz değildir. Her şeyin bilgisine sahip olan Allah’tır. Kulları ise sadece onun öğrettiği kadarını bilen zavallı yaratıklarıdır. Hiç kimse bu konuda Allah’ın dininde bir eksiklik bulmaya çalışarak ona dinini öğretmeye kalkışmasın. Allah biz insanlar için  din olarak diğer bir ifadeyle  yaşam ve hayat tarzı olarak İslam’ı beğenip seçmiş ve bu beğendiği dinden de razı olmuştur. Herhangi birisi bu yaşam biçiminden başka bir yaşam tarzını beğenip kabul eder ise Allah onun beğendiğini beğenmeyecek ve asla ondanda razı olmayacaktır.  Çünkü muhatap onurlu olanı onursuz ile değiştirip Allah’ın ilkelerine aykırı bir hayat tarzını yaşamaktadır.
Bu gün halkı Müslüman olan coğrafyada yaşanan olayların en başta gelen nedenlerinden birisi bu coğrafya halkının Allah’ın kendileri için hayırlı, onurlu ve şerefli bir yaşam biçimi olan aziz İslam’ı terk edip hayırsız, hatta hiçbir hayrı bünyesinde barındırmayan ve insan aklının ürünü olan özelliklede İslam’ın düşmanları tarafından altın kaseler içerisinde sunulan zehri  içmelerinden kaynaklanmaktadır. Dünya bu gün yaşanılmaz bir hale gelmiş ise ki Müslüman aleminin tamamı böyledir bunun tek sebebi iman edenlerin bir kısmının kasıtlı bir kısmının ise bilmeden kendisinde hiçbir hayrın olmadığı açıkça belli olan ve bu gün gittiği yere kan,  irin, gözyaşı ve ölüm götüren demokrasi ve vahşi kapitalizmi tek kurtuluş çaresi olarak görüp kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. Müslüman âlemi maalesef kendisinde hayrın tamamını bulunduran aziz İslam’ı kendisinde hiçbir hayır bulunmayan sistem ve yönetim biçimlerini İslam’a tercih ederek bugünkü durumun oluşmasına zemin hazırlamışlardır.  Bunun vebali bütün Müslüman halka ve özelliklede onları bu konuda aldatan lider ve din adamlarına aittir. Allah özellikle inkar edenleri dost edinmememiz konusunda sık sık ikazlarda bulunmaktadır. Bunun en önemli nedenleri ise  inkar edenlerin bizleri  ya eski dinimize yada kendi dinlerine yani yaşam biçimlerine döndürecek olmalarıdır. Dikkat edelim ve hiçbir durum ve şartta daha hayırlı olanı kendisinde hiç hayır olmayana tercih etmeyelim. Ve unutmayalım ki bizler sadece tercih ettiklerimizden ayrıca da yapıp ettiklerimizden hesaba çekilecek ve neticesinde ya kurtulanlardan ya da ebedi azabı hak edenlerden olacağız. İslam’ı en hayırlıyı tercih edenlerden olmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.