Hani ‘darbeci’ değildiniz paraleller?

Ahmet KEKEÇ

VAN 27.01.2015 10:07:17 0
Hani ‘darbeci’ değildiniz paraleller?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 ve 25 Aralık girişimlerinden sonra, Dolmabahçe ofisinde bir basın toplantısı düzenledi. 

Çok sayıda meslektaşımız oradaydı.

Şu sıra paralel cenahın ana gazetesinde ahkâm kesen zat da oradaydı. Hani, “Anavatan Amerika” diye güya espri yaparken yakalanan, suçüstü olmanın telaşıyla “Elbette anavatan Amerika’dır, şu gerekçelerle, vs...” diyerek üste çıkmaya çalışan zat... (Toplantı öncesinde, giriş salonunda kendisiyle müşerref olmuş, eski hukukumuza dayanarak, cemaat savcılarının girişimiyle ilgili eleştirel bazı sözler sarf etmiştim. Hak vermişti... Hatta ötesine geçmişti... Birlikte program yaptığı “arkadaşı”yla ilgili eleştirilerime de, aynı şekilde, hak vermiş ve ötesine geçmişti. Neler konuştuğumuzu ve eleştirilerime hangi ifadelerle hak verdiğini burada anlatacak değilim. Kendisi ne söylediğini çok biliyor. Bir gün anlatma gereği duyarsa, anlatır.)

Sonra toplantıya geçildi.

Erdoğan, 17 ve 25 Aralık girişimlerinin esasında ne olduğunu anlattı ve özel bir bilgi paylaştı. Hepimizi şaşırtan bir bilgi...

Savcılar, bir örgüt şeması çizmişler.

Bir suç örgütü...

Örgütün üyeleri arasında Bakanlar, işadamları, Başbakan Erdoğan’ın çocukları ve bazı bürokratlar bulunuyor.

Şimdi sıkı durun:

Örgüt lideri olarak da, Başbakan Erdoğan’ın ismi zikrediliyor.

Erdoğan’ın verdiği bu bilgi, bazılarımıza “abartılı” gelmişti. “Yok canım, daha neler. Halkın oylarıyla seçilmiş Başbakan’ı örgüt lideri ilan etmek savcıların haddi mi?” diyenler bile çıkmıştı.

Oysa Erdoğan, ilk günden itibaren, “Hedef benim” diyordu.

MİT mensuplarına yönelik girişimde de, “Hedef benim” demişti ama kendi partisini bile ikna edememişti.

Gezi kalkışmasında, ha keza...

Önceki gün, Cumhuriyet gazetesinde, 17 Aralık girişiminin savcısı Celal Kara’yla yapılmış bir röportaj yayınlandı.

Erdoğan’ı teyit eden bir röportaj...

Şöyle diyordu Celal Kara: “Dönen işlerin Başbakan’dan habersiz ve izinsiz dönmesine imkân ve ihtimal yok. Telefon konuşmalarına, aralarındaki diyaloglara bakınca kesinlikle diyorsunuz ki, perde arkasından bu işlere yol ve izin veren Başbakan’dır. Zaten vardı tapelerde... Var yani, bunu inkâr mı edeyim? Sarraf, Happani’ye, Egemen Bağış’tan bahsederken ‘O, beni 1 numaraya ulaştıracak’ diyor. 1 numara kim olabilir? Başbakan’dır.”

Erdoğan’ın sıklıkla gündeme getirdiği ve “Yok canım, daha neler!” tepkisiyle karşılanan “bilgi”yi, yani asıl hedefin Başbakan Erdoğan olduğu bilgisini, savcı Celal Kara doğruluyor. Yani, 17 ve 25 Aralık girişimlerinin, hükümete yönelik bir “darbe” olduğunu itiraf ediyor. (Aynı Celal Kara’nın, gözaltına aldırdığı kişilere, “Emri Erdoğan’dan aldığınızı söyleyin, buradan elinizi kolunuzu sallayarak çıkıp gidin” dediği müşteki beyanlarıyla sabittir.)

Devletin tarafsız savcıları, bu “itiraf”ın gereğini yerine getireceklerdir.

Mutlaka bir darbe soruşturması başlatacaklardır.

Bir an önce başlatmalıdırlar.

Biz gelelim, röportajı gerçekleştiren gazeteci Can Dündar’a...

Can Dündar, savcı Celal Kara’yı takdim ederken şunları yazıyor: “Fuhuş ve Askeri Casusluk Davasının duruşma savcısı olarak sanıklar hakkında beraat ve cezalandırmama talep etti. Balyoz Davası’nda ise mahkemenin tensiple yakalama kararına bir üst mahkemede yapılan itirazın usul yönünden geçerli olmadığına dair kararı verdi...”

Her iki bilgi de yanlış.

Celal Kara, tam tersine, Balyoz Soruşturması ve İstanbul Askeri Casusluk Davası’nda verdiği mütalaalarla, sanıkları yaktı... “Kumpas”ın baş aktörlerinden biriydi.

Soru şu:

Paralel yapıyı koruma ve kollama görevi Can Dündar’a mı verildi?

Bugüne kadar “Cemaat” hakkında olumsuz tek cümle sarf etmeyen Can Dündar’ın Cumhuriyet gazetesindeki misyonu bu mu?