Hani AK Parti ABD’nin ılımlı İslamcı/ küresel işbirlikçisiydi?

Leyla İpekçi

VAN 21.03.2017 10:34:23 0
Hani AK Parti ABD’nin ılımlı İslamcı/ küresel işbirlikçisiydi?
Tarih: 01.01.0001 00:00
AK Parti iktidarının hemen akabinde baş gösteren Amerika'nın Irak işgali döneminden beri başta ulusalcılar, bir kesim milliyetçiler ve bir kesim İslamcılar bu partinin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında işgalci Amerika'nın işbirlikçisi olduğunu iddia ettiler. Bugün ne tuhaf ki tam da kendini yerli ve vatanperver olarak tanıtan bu kesimler vatanı işgal etmeye kalkan güçlerin işbirlikçisi konumundalar. Ve onlarla birlikte 'hayır' yarışındalar!
***
Bugün kendisini yerli ve milliyetçi olarak tanımlayan kitlenin bir bölümü Milliyetçi Hareket'in küresel güçlerle işbirliği içinde olan bazı lider adaylarını desteklemekte bir beis görmüyor. Dahası onların darbe ve işgal girişimine pek de ses çıkarmayışlarını sorun etmeyerek hep birlikte hayır diyebiliyorlar!
“Katil ABD işbirlikçi AKP” sloganları, Irak işgaline karşı çıktığımız sokak eylemlerinde farklı kesimler tarafından dillendirilirken sesimi kısar beklerdim. Çünkü bu partinin daha o zaman bile ABD'ye destek verir gibi durmasına rağmen, bundan ibaret olmayan bir mana taşıdığını hissederdim.
Bu hissiyatımın en büyük temelini de o vakte dek Avrupacı gözüken derin devlet bürokrasisinin ve Kemalist seçkinlerin Erdoğan'ın kararlı tutumuyla AB'den tam üyelik başvurusu almaya çalışırken nasıl da rahatsız olduklarını görmemdi.
28 Şubatları 12 Eylülleri ve dahi bilumum kanlı felaketi ABD ile kotarmış militarist vesayet rejiminin sarsılma endişesi bu kesimleri darbecilik dahil parti kapatmaya, irtica hortluyor provokasyonları tezgahlamaya dek pek çok bildik senaryoyu tatbike yöneltecekti.
Hayat tarzı ve ideolojik olarak Batılı görünseler de devletin iktidarını Kopenhag Kriterlerine kaptırmak istemiyorlardı. Çünkü bütün muktedir alanları sönecekti. Misal, devletin bankalarının içini soyup faiz lobicileriyle iş tutamayacaklardı eskisi gibi.
***
Aynı çelişkili tutuma yine Erdoğan'ın kararlı barış müzakereleri döneminde o vakte dek barışı savunan Kürt demokratlarında da şahit olduk. “Barışı ancak Türk solu ile Kürt hareketi yapabilir” diyerek barışı kendi tekellerinde tutmaya çalıştıklarını ve hükümete “muhafazakarlar barış yapamaz” diyerek daha ilk andan muhalefet ettiklerini gördük.
O kadar ki bırakın barışı, o dönemde patlatılan provokatif bombalarla katledilen sivillerin masum kanı üzerinden terör çığırtkanlığı yapmakla kalmayıp bir de “devrimci halk savaşı” ideolojisini benimsetmeye çalışarak Kürt halkını isyana teşvik etmeye kalkıştılar.
Hendek teröründe gördüğümüz gibi, Kürt halkını canlı kalkan olarak kullanmaya ve gencecik kızlara feminist çevreci direnişçi adı altında canlı bomba olup katliam uygulatmaya dek vardı. Şimdi hepsi bir arada hayır diyorlar!
***
Bir zamanlar “İsrail ve/veya Batılılar Güneydoğu ve Ege sahilinde toprak satın alıyor” dedikodularıyla kriz geçiren ve Ak Parti'nin küresel Yahudi lobisiyle ittifak halinde Türkiye'yi satıyor yalanını manşet manşet okurlarına duyuran medya şimdi hayır diyor! Tıpkı küresel işgalcilerin istediği gibi.
İstemek de ne kelime! Manşet atarak “hayır oyu kullanın” diye Türklere dikte ettikleri gibi! Sanki “diktatöre oy vermeyin” diyen İsviçre gazetesi bu tahakkümü ile Türklere hiç dikte etmiyormuş gibi! Diktatörün ülkesinde serbestçe oy kullanmak mümkün olmasaydı bu manşette bu yönlendirmeyi rahatça yapabilirler miydi?
***
Bir dönemin vatanperver milliyetçileri ve keza vatanın her yandan düşman işgaline uğradığını iddia eden yerli ve tam bağımsızlıkçı ulusalcıları bugün sözümona bir diktatöre hayır diyormuş gibi yaparak aslında tam da karşı çıktıkları küresel işgal zihniyetinin güdümüne girmiş.
Belki hep böyleydi de bu kez onların menfaatlerine hizmet ettiklerini saklamıyorlar. Hayır diyerek PKK'yı bünyesinde on yıllardır barındıran işgal ve darbeci hareketin ülkemizi içimizden ve dışımızdan zarar vermesine çanak tutuyorlar.
Başkanlık sistemine karşı çıkmak işlevsel bir bahane sağlıyor aslında. Ama konu başka bir şey de olsaydı muhalif kalıp hayır diyeceklerdi, hep yaptıkları gibi. Konu barış iken bile bunu yaptılar, Oslo barış görüşmelerini teröristle pazarlık diyerek halkın gözünde ihanet olarak sunmaya bile çalıştılar. O zaman kanmayan halk bugün de bunca kumpastan, darbe girişiminden, hainlikten ve hilebaz çetelerin küresel taşeronluğuyla düzenlenen işgal/ isyan girişimlerinden medet ummayacaktır.
***
Erdoğan için “yüzde iki oy arttırmak adına Hollanda ve Almanya ile krizi derinleştiriyor” diyerek argüman sıralayan aydınlara gelince. Bir an olsun bütün Batı medyasının kapağında Türkiye liderinin Hitler'e benzetilerek manşette olmasını sorgulamak, analizlerinde yer vermek gibi bir zahmete katlanmadan, bu hunharlığın müşteri temsilciliğine gönüllü talip olabiliyorlar. Doğuştan Batılı olmak, Batı'nın zulmettiği olayları illa örtmeyi mi gerektiriyor her seferinde?
Türkiye liderini Hitler olarak yansıtmak sadece lidere karşı örgütlü bir Saddamlaştırma kampanyası değil. Aynı zamanda Türkiye halkına da nasıl bakıldığını gösteriyor. Bu alaylı tahakküm hepimizin özgür seçimine karşı yapılan ve karşı çıkılması gereken bir tavır. Bu haksızlığa karşı kendi tavrını koymak illa Batı düşmanlığı demek değil ki. Batıya değil, Batıdan gelen zulme karşı çıkmaktır bu.
Şimdi otoriter ataerkil dedikleri Erdoğan sanki bu hayat görüşü ile devleti ve onların hayatını yönetiyormuş gibi düşmanlık besliyorlar. Sanki her şey normal seyrindeymiş, devletin her kademesi terör örgütleri, küresel ittifaklar ve fetöcüler tarafından ele geçirilmemiş gibi. Sanki hendek tuzakları, Gezi tertipleri, darbe ve işgal girişimleri, Ergenekon iftiraları, 17/25 Aralık girişimleri gibi devleti içerden hile ve kumpasla ele geçirme ve bütün sırlarını satma gibi yüzlerce zulüm hiç yapılmamış gibi.
Evet bütün bunlar hiç yaşanmamış gibi şimdi üç çocuk beş çocuk hayat görüşü üzerinden diktatörlük tartışıp duruyorlar. Dahası fetöcü diye işten atılanların neredeyse tamamının illa tam bir haksızlığa kurban gittiğinden emin, bir kez daha onlar tarafından kandırılarak kriptolaşmalarına da hizmet ediyorlar bilmeden. Oysa en ama en basitinden otobüste şortlu kıza tekme atan sözümona dindar adamı bile iki kez serbest bırakanların fetöcü olduğu ortaya çıkabiliyor.
15 Temmuz gecesi bu aydınların hakir gördüğü üç beş çocuklu halk kendi kanları pahasına kurtardı canımızı. Savaşa gitmek gerektiğinde onlar ideolojik analizler yaparken, “insan hakları, aman Batı'yla iyi geçinelim” deyip dururken bugün olduğu gibi terörle, işgal girişimiyle çocuklarımız katledilmeye devam mı etsin? Bombalarla mayınlarla darbe girişimleriyle öldürülmeye devam mı etsinler on yıllar daha? Onlar ataerkil iktidar tartışmaları yapadururken bir bakmışsınız taş üstünde taş kalmamış, harabeye dönmüş yaşadığımız yer. Bunu mu istiyorlar?