GÜVENLİK SİYASETİ Mİ?

Ali BAYRAMOĞLU

VAN 24.06.2016 12:50:55 0
GÜVENLİK SİYASETİ Mİ?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Güneydoğu’ya dair, örneğin, “bir taraf” yaşanan son gelişmelerin Kürtleri PKK-HDP çizgisinden uzaklaştırdığı, bu çizgiye tepki oluşturduğunu düşünüyor, “diğer taraf”, tersine, şiddet ortamı ve devlet politikalarının kitlelerle Kürt hareketi arasındaki bağları derinleştirdiğini iddia ediyor. Güneydoğu şehirleri 2015 Temmuz ayından bu yana ateş topu gibi. Yüz binlerce insan göç etti. Kentler yerle bir oldu. Ölümlerin haddi hesabı yok.
ster iktidar cenahından, ister muhalefet tarafından olsun, basın, sosyal medya ve sivil örgütlerin üzerinde hareket ettiği, öne çıkardığı, belirleyici gördüğü ve kıldığı ana katman “siyaset”.
Şaşırtıcı değil. Ülkedeki yerleşik sağ ve sol geleneklerin yatkın olduğu, toplumu siyasetle, toplumsal hareketlilikleri siyasi ideolojilerle ikame eden bir bakış açısının sonucu bu.
Nitekim, her zaman olduğu gibi, bugün de, sosyolojik durum ve hareketlilikler, merkezdeki siyasi söylemle, en fazla seçim sonuçlarıyla, seçmen davranışıyla açıklanıyor. İfade edilme şekliyle homojen bir kaç parçadan oluşan siyasi davranışları, doğası itibariyle pek çok parçalı heterojen sosyal yapıların, katmanlardan oluşan kimliklerin üzerine bir gömlek olarak giydirmek, toplumu siyasetin, toplumsal kesimleri siyasi hareketlerin içine hapsetmek alışkanlığı alabildiğine devam ediyor.
Bu durumda, “toplumsal alanda ne oluyor, sosyal yapılar, zihniyet, algılar nasıl bir seyir izliyor, kimlik-birey ilişkisi nasıl kuruluyor” gibi sorular revaçta olmuyor. Dolayısıyla bir anlama çabası da bulunmuyor.
Örneğin, bırakın ekonomi, kültür, insan, algı ilişkilerini, siyasi olayların siyasi eğilimler üzerindeki etkisi bile doğru dürüst bilinmiyor. En fazla tek soruluk araştırma ölçümleriyle geçiştiriliyor.
Dahası, herkes siyasi pozisyonuna göre gerçek peşinde koşarken, varsayımlar savaşlarına konu oluyor.
Güneydoğu’ya dair, örneğin, “bir taraf” yaşanan son gelişmelerin Kürtleri PKK-HDP çizgisinden uzaklaştırdığı, bu çizgiye tepki oluşturduğunu düşünüyor, “diğer taraf”, tersine, şiddet ortamı ve devlet politikalarının kitlelerle Kürt hareketi arasındaki bağları derinleştirdiğini iddia ediyor.
Güneydoğu şehirleri 2015 Temmuz ayından bu yana ateş topu gibi. Yüz binlerce insan göç etti. Kentler yerle bir oldu. Ölümlerin haddi hesabı yok. Araştırmacılar göçen kesimlerin daha önce çatışmadan kaçarak gelenler olduğunu, bu kesimlerle güçlenen kentli esnaf, orta sınıf arasında yeni gedikler açılmaya başladığını gözlüyorlar.
Yine gözlem ve araştırmalar gösteriyor ki, kırılma, Temmuz 2015’te başlamış değil. Kritik eşik, 2013, Kobane kuşatması, Rojava meselesi. Ortada bunun beslediği yeni bir Kürt tahayyülü var. Bu tahayyül, Irak’tan Suriye’ye yayılan milli sınırlar ötesi uluslararası Kürt sahasının siyasi yapılanmasına ilişkin Kürt ütopyasıyla kesişiyor. İster Kobane’de ister Diyarbakır’da ister Erbil’de yaşasın, pek çok Kürt için bu çıplak bir gerçek.
Bunları görmeden, anlamadan, sorgulamadan Kürt sorununa bırakın derman olmak, bu sorunun bir tarafından yer alarak onu etkilemek, yönlendirmek mümkün değil.
Allan Kaval, Türkiye kökenli, Türkçe ve Kürtçe’yi, bölgeyi iyi tanıyan bir muhabir. Le Monde Gazetesi’nde, zaman zaman Türkiye’de insanın gözünün aradığı türden bilgi, haber içeren, saha kokusu taşıyan röportajlar, makaleler yayınlıyor.
Bir yazısında, Irak’taki Süleymaniye şehrinin Suriye’deki Kobane kentine hediye ettiği, büyük, şalvar, yelek, “lastik” ayakkabılı, silahlı eli havada, sırtında kanatları olan savaşçı heykelinin, bir şehirden diğerine nasıl taşındığını anlatıyordu. Satır araları, hediyenin geldiği ve ulaştığı yerden hareketle ve direniş üzerinden Kobane’nin, Irak’tan Türkiye’ye, İran’dan Suriye’ye tüm Kürtler için nasıl ulusal bir mitos haline geldiğini, Kürt tahayyülünü nasıl yenilendiğini ortaya koyuyordu.
Bunları anlamadan, bilmeden, görmeden nasıl tanımlayacaksınız, nasıl çözeceksiniz Kürt meselesini?
Güvenlik siyasetiyle mi?

Yenişafak/Ali BAYRAMOĞLU