Günay Aslan: Kürt siyaseti içinde kimse kendi ikbali için çalışamaz

21 yıllık sürgünün ardından Van’da soluklanan usta gazeteci ve aynı zamanda Kürt aydınlarından Günay Aslan ile bir araya geldik. Yaşamının en güzel yıllarını sürgünde geçiren Aslan’ı kent halkı, daha çok 33 Kurşun Belgeseliyle

VAN 2.09.2014 13:36:25 0
Günay Aslan: Kürt siyaseti içinde kimse kendi ikbali için çalışamaz
Tarih: 01.01.0001 00:00
 21 yıllık sürgünün ardından Van’da soluklanan usta gazeteci ve aynı zamanda Kürt aydınlarından Günay Aslan ile bir araya geldik. Yaşamının en güzel yıllarını sürgünde geçiren Aslan’ı kent halkı, daha çok 33 Kurşun Belgeseliyle tanıdı.

Genç gittiği Avrupa’da ağarmış saçları ile geri dönen Aslan, 21 yıllık sürgünü şu sözlerle özetliyor;

 “Avrupa bir sürgünler çöplüğüdür. Dünyanın değişik ülkelerinde toplumların yetiştirdiği birçok değer Avrupa'ya gelmiş ve orada kaybolmuştur. Ama sürgüne rağmen ülkedeymiş gibi yaşayan insanlar da var! Bunları ayakta tutansa dönüş günü umududur. Sürgünden de iki türlü dönülür; ya tabutta ya da omuzda döner sürgün…”


Röportaj: Gönül DEMİR/ Van Bülten


Türkiye’de gazetecilik yaptığı yıllarda hedef haline gelen ve sürgüne mecbur edilen Günay Aslan 21 yıl sonra geldiği memleketi Van’da- sanki hiç ayrılmamış gibi- sorunları irdeledi. Kentin sorunlarına dair birçok çevreyle görüştü. Halkın sorunlarını birinci elden dinledi. Kentteki sorunlara açık yüreklilikle değindi ve ilgililerini eleştirdi.

Aslan’a göre “Türk tipi siyasetçi Kürt camiasında’ da gelişiyor. Bunu yanlış buluyor! Bununla mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor! Aksi halde toplumun bir geleceğinin olamayacağını iddia ediyor!

‘Kürt siyaseti içinde hiç kimse kendi kişisel ikbali için; ailesel, aşiretsel ikbali için siyaset yapamaz’ diyor. Siyasetin hizmet esasıyla yapılması gerektiğini belirtiyor.

Biz de Kürtlerin önemli kalemlerinden ve aydınlarından biri olan ve ömrünün yarısını sürgünde geçiren usta gazeteci Günay Aslan‘la 21 yıllık sürgünü; sürgündeki yaşamı, dönüşü,  kent ekonomisi, toplumsal sorunları, kadını ve genciyle Van’ı konuştuk

Aslan’dan ilk kez duyacağınız açıklamaların da olduğu bu söyleşiyi keyifle okumanızı dileriz…


AVRUPA SÜRGÜNLER ÇÖĞLÜĞÜDÜR


Sayın Aslan 21 yıl sonra memleketinize döndünüz. Buralardan ayrılırken bir daha döneceğinize dair bir umudunuz var mıydı?


Evet bir gün döneceğime dair bir umudum vardı. Eğer dönüş gününe ait bir umut yoksa zaten, siz sürgünde ayakta duramazsınız. Modern çağda sürgüne çıkmış ve sürgünde kaybolmuş çok insan vardır. Avrupa zaten bir sürgünler çöplüğüdür. Dünyanın değişik ülkelerinden toplumların yetiştirdiği birçok değer Avrupa'ya gelmiş ve orada kaybolmuşlardır. Ama sürgüne rağmen ülkedeymiş gibi yaşayan insanlar da vardır. Bunları ayakta tutan bir tek güç var; o da dönüş gününe olan özlemdir. Kaldı ki sürgünden iki türlü dönüş vardır; ya tabutta ya da omuzda dönüyor sürgün…

Tabii biz ne tabutta ne de omuzda döndük ve o ayrı bir şey. Tabutta döndüğün zaman her şey bitmiş oluyor ama omuzda döndüğün zaman da bir zafer kazanmış oluyorsun!

Benim dönüşüm hayal ettiğim bir dönüş olmadı fakat, kötü bir dönüş de olmadı! Sonunda başım dik döndüm. Bu da bir kazanımdır. Biz buradan sürüldüğümüz dönemde bize söz hakkı değil, yaşam hakkı bile verilmiyordu. Bugün sözümüz elimizde dönmüş, sözümüzün takipçisi olmaya devam etmiş bulunuyoruz.


Öte yandan bu ülkenin bir Kürt gerçeği var. Bu ülkede her kesin özgürce barış içinde kardeşçe yaşama hakkı da var. Bu realiteye ve bu haklara saygı gösterilmesi lazım. O dönemlerde çok katı inkar ve imha siyaseti uygulanıyordu. Gazeteci olarak ben de bundan payıma düşeni aldım. Şimdi geri geldim ve baktım; evet özgürlükler fiili olarak gelişmiş ama yasal- anayasal güvence altına da alınmamış. Dolayısıyla daha alınacak çok yol var.


25-30 YILDA ERTELENEN SORUNLAR DAĞ GİBİ BÜYÜDÜ


Bugün geçmişte ödenen bedeller sayesinde elde edilen fiili bir özgürlük ortamı var ama, bu özgürlüklerin kalıcı olarak hayata geçmesi; hukuki bir zemine oturması gerekiyor. Çözüm Süreci’ni önemi de burada ortaya çıkıyor.

Bu halk çok ağır bedel ödedi. Savaş sürecinde çok ağır sorunlar yaşandı ve maalesef bu sorunların çözümü de sürekli ötelendi. Her şey savaşa endeksli olduğu için iki taraftan ağırlığı silahlı mücadeleye verdi.  Kürt siyaseti de, devlette ağırlığı karşı tarafı askeri olarak yenmeye verdi. Bunun için bunun dışındaki sorunlarla kimse yeterince ilgilenmedi. 25-30 yılda ertelenen sorunlar dağ gibi büyüdü. Bu sorıunlar şimdi hepimizin geleceğini tehdit ediyor. Hem Kürt siyasetinin; Kürdistan’ın hem de Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğini bu sorunlar tehdit ediyor.


“HERŞEY ÇIKARA VE PARAYA ENDEKSLİ HALE GELMİŞ”


21 yıl önce ayrılmak zorunda bırakıldığınız Van ile, şimdiki Van arasında ne gibi farklılıklar var?

Toplumsal doku çok değişmiş. Toplumun ağırlıklı kesimi çok yoksullaşmış. Buna bağlı olarak kriminal suçlar da artmış. Ayrıca doğa, kültür ve çevre ileri derece de tahrip edilmiş. Ahlaki değerler sistemi çökertilmiş. Her şey paraya ve çıkara endeksli hale gelmiş.  Bakın Van'ın çok mükemmel bir doğal güzelliği var. Hepimize güç veren; hepimizin aidiyet duygusunu güçlendiren bir  tarihsel kültürel birikim de var. Ama bu korunmamış. Kültür, çevre, doğa korunmamış. Van’da eskiden yazları rutubet olmazdı. Şimdilerde rutubet var. Çünkü ‘yeşil Van’ gitmiş, onun yerine ‘beton Van’ gelmiş. Bütün bu sorunlar kentin geleceğini tehdit ediyor.

 
“VALİLİK BELEDİYE İLE ÇALIŞMAK ZORUNDADIR”


Peki burada kimlere görev düşüyor?

Her şeyden önce devlete görev düşüyor. Devlet eğer burayı kendi siyasal sınırları içerisinde görüyor ve kendi egemenliğin bir parçası olarak değerlendiriyorsa, o zaman gerekli yatırımı yapmak, bu sorunların çözümünü sağlamak zorundadır. Buraya sadece karakol yapmak; sadece polis, asker, tank, tüfek yollamak olmaz.

Böyle bir yaklaşımla hiç bir şey çözülmez, aksine sorunlar daha da ağırlaşır. Sen önce alt yapı kuracaksın. Demokratik; insan odaklı; insan sevgisine dayalı bir sistem kuracaksın, sen buranın kaynaklarını geliştirici projeler, politikalar uygulayacaksın. Çevreyi, insanı, hayvanı koruyacaksın; bunlara saygılı olacaksın.


“BELEDİYELERİMİZİN YETERSİZLİKLERİ VAR”


Devlet aynı zamanda buradaki yerel yöneticilerle, siyasi dinamiklerle iyi diyaloglar içerisinde olacak. Yani valilik belediyeyle birlikte çalışmak zorundadır. Biri idari sorumludur, diğeri siyasi sorumludur. Ama ikisinin de sorumluluğu aynıdır. Eğer Van'da bir sorun varsa ve belediye başkanı ne kadar sorumluysa vali de en az onun kadar sorumludur. Bunların bir arada çalışması lazım. Belediyelerimizin de yetersizlikleri ve sorunları var. Belediyeler bu sorunların çözümünde inisiyatif almalı; daha yaratıcı ve çözümleyici olmak durumundadır.

Evet; savaş nedeniyle sorunlar ertelendi ama bundan sonra ertelenmemeli. Belediyenin imkanları olmaya bilir ama vilayeti,vilayet olmadıysa bakanlığı, bakanlık olmadıysa da hükümeti sıkıştırabilmeli, bunun mücadelesini vermeli.

HDP'nin ve DBP'nin; yani Kürtlerin bir bütün olarak güçleri var. Bu sorunlar için hükümetle kavga etmeliyiz. Asıl bu sorunlar için; hizmet için, çözüm için, projelerin hayata geçirilmesi için kavga etmeliyiz hükümetle.



“TÜRK TİPİ SİYASETÇİ KÜRT CAMİASINDA GELİŞMİŞ”


Van'da gözlemlediğiniz en büyük yetersizlikler nelerdir?

Şimdi eskiden siyasetçiler idealisti. Şimdiki arkadaşlar idealist değil demiyorum ama, savaşçı, fedekar ruh gerilemiş. Türkiye'nin siyasi anlayışı bir parça bizim. Kürt siyasetine egemen olmuş. Türkiye'de siyasete hizmet için girilmiyor. İnsanlar rant ve çıkar için giriyor siyasete. Kendisini, çevresini kurtarmak için giriyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sistem yok. Dünyada herkes siyasete çıplak yüreğiyle girer ve kendi bilgisi- birikimiyle topluma hizmet eder. Türkiye'de tam tersi; rant için, mevki ve makam için giriyor. Bu siyasi anlayış bizde de neredeyse egemen hale gelecek! Yanlış olan budur. Sen kendin için bir şey istemeden bu toplum için mücadele ve hizmet etmeye devam etmelisin. Böyle siyasetçi görmek istiyorum. Böyle siyasetçilerimiz de var ve onları saygı duyarım. Ama bu siyasetçi tipi bizde azınlığa düşüyor!


Türk tipi siyasetçi Kürt camiasında gelişmiş ve bu ciddi sorundur. Bununla mücadele edilmelidir yoksa bu halkın bir geleceği olmaz. Kürt siyaseti içinde hiç kimse hiçbir kesim kendi kişisel ikbali için ailesel, aşiretsel ikbali için siyaset yapamaz; yapmamalıdır. Herkes halk için; ezilenleri muhtaçlar için, onlara hizmet için siyaset yapmalıdır.


“EĞER SENİN KAPIN HALKA AÇIK DEĞİLSE SİYASETİ BIRAKACAKSIN”


Bir yazınızda kimi yöneticiler ve kurumlar rant ve ağalık peşinde demiştiniz. Biraz bu konuyu açarmışsınız kim bunlar?

Bazı kurumlardaki yöneticiler kendilerini ağa gibi görmeye başlamışlar. Halkın hizmetkarı gibi görmüyorlar kendilerini. Oysa orada hizmet için varlar. İnsanlar bazı kurumlara gidiyor ama randevu alamıyor. Sorununu çözecek bir muhatap bulamıyor ki bu olmaz. Halka senin kapın her zaman açık olacak. 24 saat açık olacak. Evindeyken bile senin kapın halka açık olacak: Eğer senin kapın halka açık değilse, bırakacaksın o siyaseti yapmayacaksın ama bakıyorsun yapıyor.


Bazı şehirlerde gördüm; insanlar kendi öncülerine ulaşmakta zorlanıyorlar. Bir kurum yöneticisine ulaşmak için araya bir sürü adam koyuyor. Bir belediye başkanına, milletvekiline veya bir dernek başkanına ulaşmak için aracıya hiç gerek yok oysa. Direk gideceksin ve görüşeceksin! Gidemiyorsan, görüşemiyorsan , orada bir sorun var demektir. Bu kurumlar hizmet kurumlarıdır. Bu kurumları halk sorunları çözülsün diye yarattı ve bunu bekliyor.


“HALK SİZİ HİZMET İÇİN SEÇTİ CEBİNİZİ DOLDURMANIZ VE ÇIKAR İÇİN DEĞİL”


Siz gelin orada yönetici olun cebinizi doldurun ya da çevrenize çıkar sağlayın diye değil. Türkiye'nin bu siyasal anlayışı bize sirayet ediyor ve bu tehlikedir! O zaman biz neden mücadele ettik? Eğer bizim siyasetçilerimiz onlara benzeyecekse, eğer bizim bazı siyasetçilerimiz AKP'liler gibi olacaksa; yazarlarımız onlara yandaşlık yapacaksa; hasılı biz bizi ezen bu egemenlere benzeyeceksek o halde neden mücadele ettik?

Sistemde kalsaydık zaten kendi paçamızı kurtarırdık. Ama demek ki bizim başka bir hedefimiz; amacımız ve idealimız var. Özgürlükçü, eşitlikçi bir toplum istiyoruz. Demokratik katılımcı bir toplum istiyoruz, Kimsenin hakkının yenmediği, kimsenin hakarete, tacize uğramadığı, kimsenin dışlanmadığı, ötekileştirmediği bir toplum istiyoruz,


VAN’A BAKTIĞIMIZDA BİR TEDİRGİNLİK VAR

Bu açıdan Van beni çok rahatsız ediyor. Bu sorunların yanı sıra burada kaba bir Kürtlük gelişmiş! Van çok kimlikli ve çok kültürlü bir şehir. Başından beri mülti-kültürel bir yanı var. Şimdi bu şehirde bir Arap, bir Laz, bir öz Vanlı rahat değilse, ben rahat olamam. Onlar özgür değilse ben özgür olamam . Bizim hareketimiz bir özgürlük hareketidir. Kürtlerin özgürlüğü bizim temel esaslarımızdandır ama, aynı zamanda bu coğrafyayı paylaştığımız bütün insanların özgürlüğü de temel esastır. Dini, dili, milliyeti, düşüncesi ne olursa olsun…

Bugün Van'a baktığımda bir tedirginlik var. Geçmişten tanıdığım bazı çevreler kendilerini Kürt hissetmiyorlar ve bunlar da bir tedirginlik oluşmuş. Bu olmaz. Biz IŞID, MHP şu bu değiliz; bir insanlık hareketiyiz. Herkesin dini, dili, mezhebi, etnik kökeni vd. bizim zenginliğimizdir ve bizim güvencemizdir…


Van'da 21 yıl önceki çok kültürlülüğü bulabildiniz mi?


Buldum; Van'da aradığın her şeyi buluyorsun ama bulduğunu toplum içinde görünür kılmak da istiyorsun.


“VAN’DA TOPLUMSAL GERİCİLİK ALMIŞ BAŞINI GİDİYOR”


Peki görünür değil mi?

Eskiden çok daha görünür olan bazı kültürel dinamikler şimdilerde gerilemiş. Bizim onları yeniden görünür kılmamız lazım. Burada eğer Ermenilerin, Asuri, Süryanilerin bize miras olarak bıraktıkları bazı kültürel değerleri ve eserleri varsa, bizim onları kamuoyunun karşısına çıkarmamız gerekiyor. Geçmişten kalan farklı kültürden insanlar da şayet kendilerini görünür kılamıyorlarsa; kendi kimlikleriyle yaşam tarzlarıyla ortaya etkin olarak çıkamıyorlarsa bizim onları görünür kılmamız gerekir. Şimdi Van'da toplumsal gericilik almış başını gidiyor! Bu da çok tehlikeli..


Van'da işsizlik, ekonomik kriz ve bunlara ilaveten kangren haline gelen madde bağımlılığı var. Gençlerin buna sürüklenmesini nasıl değerlendiriyor sunuz?


Maalesef bu çağda toplumların böyle bir sorunu da var. Gençlik neden madde bağımlısı olur ? Ben gençlerle konuştuğum zaman bunun cevabını alıyorum… İş istiyor; iyi yaşamak istiyor. İnsan onuruna yaraşır, yaşanası bir güzel gelecek istiyor. Ancak hayat onlara bu fırsatı vermiyor. Bu da onlarda bir hayal kırıklığına neden oluyor. Bu kırıklıklar insanları uyuşturucu maddeye yönlendiriyor.


“BELEDİYE HERKESE İŞ VEREMEZ AMA …”          


Dolayısıyla sen gençliğin önüne gelecek perspektifi kuracaksın. Gelecek imkanı yaratacaksın. Kaldı ki gelecek demek sadece para demek değil. Bakış açısı ve buna uygun üretim çabası demektir.

Burada iş bulmak için çırpınan binlerce insan var. Bizim burada emek ağırlıklı bir üretim başlatmamız lazım. Biz bu gençlerle neler yapmayızki? Onları önce meslek sahibi edebilir, sonra da üretime sevk edebiliriz. Bunun uğraşını vermemiz gerekiyor. Kaldı ki Van’da gençleri üretime sevk edecek alanlar çok ama, şimdi herkes belediyeden medet umuyor. Belediye bana iş versin derdinde. Belediye herkese iş veremez ama küçük işletmeler kurabilir. Böyle yüzlerce işletme kurabilir ve buralarda binlerce kişiyi istihdam edebilir.

Dağda kayak merkezi inşa edebilir, gölde deniz otobüsü seferi başlatabilirsin. Her dalda yüzlerce küçük üretim atölyeleri kurabilirsin. Bizim yaratıcılığımız kaybolmuş. Sen düşüneceksin ve çözüm üreteceksin. Belediye artık sokağı temizleyen, çöp toplayan bir kurum değil. İş kuran, sosyal- kültürel hayat başta olmak üzere trafikten ticarete bütün alanları etkin biçimde örgütleyen bir mekanizmadır. Biz demokratik özerklik diyoruz ve dolayısıyla işe buralardan başlayacağız. Mahallelerde küçük ticarethaneler, atolyeler, kurs yerleri vd. açacağız.

İnsanlara mesleki beceri kazandıracaksın ve onları üretime katacaksın. 5-10 sene sonra da bunların sonuçlarını alacaksın. İş ortamı olduğu zaman gençlik çalışacak. Çalıştıkça kendini iyi hissedecek ve maddeye bağımlı kalmayacak. Bunun başka alternatifi yok…


“TÜRKİYE’DE YÖNETİME ADAY BİR PARTİYİZ”


Cumhurbaşkanlığı seçimi ve bölgedeki oy potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sandıklardan çıkan sonuçlar sonrası, önümüzdeki Genel seçimlerle ilgili ön görünüz nelerdir?

Böyle bir sonucun çıkacağını tahmin ediyordum. Eğer biz yerel seçimlerde elde ettiğimiz sonuçları ayrıntılı olarak tartışmış ve bunun gereklerini yapmış olsaydık. Cumhurbaşkanlığı seçiminde daha başarılı olabilirdik. Yüzde on barajını da aşardık. Kürtlerin potansiyeli büyüktür. Kürtler Türkiye'de de Ortadoğu'da olduğu gibi güçlü platformlara çıkmışlar. Biz Türkiye’yi yönetmeye aday olan bir partiyiz. Bizim şu andaki potansiyelimiz parlamentonun üçte birini oluşturacak kadardır. Ama biz henüz Kürtlerin potansiyeline dahi ulaşmadık. 75 tane milletvekilimiz AKP’de var. 5-10 tane CHP’de var. 40’a yakın da bizde var. Düşünebiliyor musunuz? Kürt olarak parlamentoda 150’ye yakın insan var. Biz hiç olmazsa bunun üçte ikisini almalıyız. En azından 100 milletvekiline çıkarmalıyız sayıyı ve çıkabiliriz.

“KÜRDİSTAN OY GERİLEMESİ SÖZ KONUSU”

Ama bunun siyasetini yapmamız lazım. Araçlarını yaratmamız lazım. Kürtlük artık bir değerdir. Biz bu Kürtlüğü bir yandan demokratikleştireceğiz, bir yandan da ekonomik toplumsal refahın aracı haline getireceğiz. Şunu da unutmamız lazım; karşımızda güçlü bir rakip var. Eğer bu toplumsal sorunları çözemezsek, toplumumuzu iyi motive edemezsek, AKP bizi sıkıştırmaya devam edecek. 2015’teki seçimlerde de AKP ile yarışacağız. Başka bir rakip yok. CHP bir rakip değil. Biz Kürt ezilenlerinden başlayarak Kürtlerin tamamına ulaşmalıyız. Onun üzerine siyaset yapmamız lazım. Kritik bir kaç ay var çözüm sürecine dayalı bir süreç var ve çözüm sürecinin kalıcılaşması için hepimiz Ekim ayını bekliyoruz. Ekim ayında yasal bir takım yeni düzenlemeler olacak gibi görünüyor. Hem başbakan yardımcısı Beşir Atalay söyledi hem de Öcalan’dan açıklamalar geldi. Parlamento açıldığı zaman yeni bir süreç başlayacak. Dolayısıyla seçimlere de bu perspektiften iyi hazırlanmak gerekiyor. Zira, Kürdistan'da oy gerilemesi söz konusu. Oylarda bir düşüş gözleniyor. Diyarbakır ve Van sonuçları bunu gösteriyor.

 

“YEREL YÖNETİMLERİ PARTİLERİ ZORLAYACAĞIZ  GEREKİRSE…”

Bize bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Son olarak Van bülten okurlarına neler söylemek istersiniz?

Büyük bir duyarlılıkla Van'daki gelişmeleri izlesinler medyayı takip edip destek versinler. Bu sorunların çözümü konusunda katılım sağlasınlar. Kendi düşüncelerini sizlerle paylaşsınlar! Size, belediyelere ve ilgili yerlere yazsınlar. Bizim halkımız çok şikâyet eder ama katılıma gelince de katılım yapmaz. Onlarda katılsın çünkü, sadece yakınmakla olmaz. Dediğim gibi platformlar kursunlar. Van'da sivil bir platforma ihtiyaç var. Van Bülten’in okurları buna öncülük etsinler. Kendi sorunlarımıza biz sahip çıkmazsak, kimse bizim sorunlarımızı çözmez. Çözerim diyen kim olursa olsun sadece bize umut verir ama bizi başka yerlere de sürükler. O zaman biz ne yapacağız? Biz halk olarak kaderimizi elimize alacağız. Kendi sorunlarımızı kendimiz çözeceğiz. Bunun için yarattığımız kurumları, yerel yönetimleri, partileri zorlayacağız. Gerekirse gideceğiz oralara el koyacağız. Sen benim için varsın, sen burada yoksulluğu, madde bağımlılığını, işsizliği çözemiyorsan; fuhuşu, hırsızlığa, tefeciliğe bir çözüm bulamıyorsan senin burada işin yok diyeceğiz…Hizmet işi olan; bu sorunları çözen gelsin diyecek, bunun mücadelesini vereceğiz…