ESHAB-I KEHF BİZE NE SÖYLER?!…

Sanırım bir tek modern kültürün, modern insanın, modern dünyanın böyle bir hikâyesi yok. Modern dünya mağarayı, yalnızlığı, uzleti, düşünmeyi, muhasebe etmeyi pek sevmez. Yalnızca paranın ve zevkin muhasebesinden hoşlanır. Zahmeti

VAN 25.09.2016 12:34:15 0
ESHAB-I KEHF BİZE NE SÖYLER?!…
Tarih: 01.01.0001 00:00
Haber 10/Muaz Ergün
Ashab-ı Kehf’i mitolojik bir masal olarak dinlersek bize hiçbir şey söylemez. Onu mağara kutsama aygıtına dönüştürüp, dini turizm nesnesi olarak görürsek de… Ya da benim memleketimdeki Ashab-ı Kehf mağarası senin memleketindekini döver anlayışıyla mevzuya bakarsak da…
Nitekim geçmiş zamanlarda da insanlar Ashab-ı Kehf hakkındaki ayrıntılara takılıp kalmışlardı. Sayıları ne kadar? Mağarada kaç yıl yattılar? Olay nerede vuku buldu?… Bu tip tali soru ve bakış açılarıyla mevzuun aslı kaçırıldı. Her zaman olduğu gibi gereksiz bağlamlar dolayısıyla mesaj gürültü patırtının içinde kaybolup gitti. Kıssa bir bilinç oluşturma yerine gereksiz sorularla beyin jimnastiği yapılan bir bulmacaya dönüştürüldü.
Ashab-ı Kehf, Mağara Arkadaşları, Yedi Uyurlar… Evet, değişik isimlerle ifadelendirilen bu vakıa yaşadıkları topluma, zamana daha doğrusu zamanın ruhuna ve mekâna yüz çevirerek kendi yalnızlıklarına, mağaralarına çekilen bir grup insanın hikâyesinden oluşur. Dünya nimetlerini terk, krala rest olarak okuyabiliriz bu vakayı. Kraldan kasıt sadece kral değil güç, iktidar, saltanat… Araziye uyup, kralı kutsayıp, onun meşruiyetini onaylanıp yaşamak yerine ilkeler, değerler adına yalnızlığı, yalnız bırakılmayı, dışlanmayı, dışarıda kalmayı kabullenmek…  Ashab-ı Kehf en eski Hıristiyanlık anlatılarından tutun Kur’an-ı Kerim’deki Kehf suresine kadar geniş bir anlam dünyasında kendine yer bulur. Çeşitli versiyonlarla her kadim kültürün bir Ashab-ı Kehf’i var.
Sanırım bir tek modern kültürün, modern insanın, modern dünyanın böyle bir hikâyesi yok. Modern dünya mağarayı, yalnızlığı, uzleti, düşünmeyi, muhasebe etmeyi pek sevmez. Yalnızca paranın ve zevkin muhasebesinden hoşlanır. Zahmeti sevmez… Aslında modern insanın en büyük korkusu kendiyle baş başa kalma korkusu… Çünkü bizatihi modern paradigma insanın kendiliğini tüketti… Kendiyle baş başa kalma düşüncesi bile günümüz insanına korkunç geliyor. O sebepten modern dünyada loş, karanlık mağaralarınız olamaz. Ancak neonların aydınlattığı, renklerin ve reklamların dans ettiği vitrinleriniz olabilir.
Her yerin puta kestiği, insanları heva ve hevesin esir aldığı, kralların ve dahi rahiplerin tanrılık tasladığı bir dönemde bir avuç gencin yoludur Ashab-ı Kehf. Kutlu bir yol… Anlatının ilk versiyonları Hristiyanlığın Roma’da daha resmi olmadığı yani dünyevileştirilip, hegemonyaya yeni bir dayanak olarak eklenmediği ve gerçek Hristiyanların cezalandırıldığı dönemlere denk gelir. İşte bu zamanlarda inançlarını kirletmek istemeyen, statükoyu tanımayan, kendi olarak kalmak isteyen birkaç insan evladının derin haykırışıdır Ashab-ı Kehf. Yalancı dünyanın oyun ve eğlencesine samimi itiraz… Kalmak mı gitmek mi? Kalarak kentin kirine, pasına bulanmak, kirli ilişkilerin çarkında ufalanmak… Giderek masum kalma arzusu, kurulu düzenin çarkına isyan… Onlar, o mağara arkadaşları gittiler ve Rabbleri onları yalnız bırakmadı. Yalnız kalmadılar hiçbir demde…
Kalabalığın, keşmekeşin, kaosun dünyasından kendimize, nizama, tevhide yürümemiz gerekir. Sarp ve çetin bir yolda yürüyüş… Geride bıraktıklarımızın zihin bulandırıcı, çeldirici şıklarına takılmadan… Nitekim Muhammed’ül Emin de Hirasına çekilmemiş miydi? Mağarasına… Mağara arkadaşları tahrif edilmiş, yalana bulanmış bir teolojiden, atalar dedeler dininden Allah’ın dinine kaçtılar. Allah’a sığındılar, Allah adına üretilmiş biz zulümden…
Kur’an’da da beyan edildiği gibi gerçeğin ta kendisi Ashab-ı Kehf. En yakıcı gerçeğin… Kehf Suresi’ndeki şu ayetler bize gerçeği haykırıyor: “ 13: Biz onların haberlerini sana doğru bir şekilde anlatacağız. Şu bir gerçek ki Onlar, Rablerine iman etmiş bir yiğitler grubuydu. Ve biz de onların hidayetini artırdık. 14: Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: “Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. Ondan başka hiçbir ilaha yakarmayız. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz.” 15: “Şunlar, şu kavmimiz Ondan başka ilahlar edindiler. Onlar hakkında açık bir kanıt getirselerdi ya! Yalan düzerek Allah’a iftira edenden daha zalim kim olabilir?”
Ashabı-ı Kehf bizi iman ve küfür, dünya ve ahiret kutuplarında bir tercihe çağırır. Üzerinde yürüyeceğimiz yolların başında yürüyeceğimiz yolu seçme tercihi… Menzilin aynı zamanda yürüyeceğimiz yol olduğunun bilinciyle yapmamız gereken bir seçim. Mağara arkadaşları burada fani olanı terk edip baki olana doğru yürüdüler. Cennetten kovuluş serüvenimizi sonlandırıp tekrar Cennete ve Allah’a yürüyüş… Kendimize, tefekküre, samimiyete…
Yedi Uyurlar’ın menkıbelerinde bizi dehşet bir hal sarıp sarmalar. Dehşet bir paradoks… İmanın aydınlığına tutunarak dünyanın karanlığından kurtulan, gaflet uykusundan uyanan bu arkadaşlar kendi dışlarındaki dünyanın karanlığına yeniden esir olmamak için mağaranın ışığına, aydınlığa yürürler. Allah dışındaki bütün dostları ve rehberleri geride bırakarak… İman edenler, imanında sebat edenler Yaradan’ın rahmetiyle kuşatılmışken, dışarıda kalanlar Onların kaç kişi olduğuyla ya da kaç yıl mağarada kaldıklarıyla uğraşır. Gereksiz ayrıntılarla…
Muhammed’ül Emin’le Ebubekir de Sevr mağarasında rahmetle kuşatıldılar. İki sadık dost Sevr’de… Tefsirci Mustafa Şentürk’ün “Kur’an’da Bir Pasif Direniş Öyküsü: Ashab-ı Kehf” adlı makalesinde hem kendi yorumu hem de Salah Halidi’den de aktardığı şu cümleler vakıayı bütün muhteşemliğiyle bize sunuyor: “Hz. Peygamber’in hicret esnasında sığındığı Sevr Mağarası’nda yol arkadaşı Hz. Ebû Bekr’e (ra) “ üzülme Allah bizimle beraberdir” demesi gibi; Allah kıyâm ettikten sonra sığındıkları mağarada gençlerle “beraber” olmuş ve onlara “rahmet ve kolaylık” ihsân etmiştir. Mağara, kendisine sığınan gençlerin önce uzleti/Hırâ’sı, sonra da hicreti/Sevr’i/Medîne’si olmuştur. Mağaraya sığınmaları, zamana karşı “ümmîleşerek”, “yaşadıkları çağın (b)ağlarından kurtulup zihnen, fiilen ve rûhen arınmalarının” göstergesi olmuştur.”
Bütün nebilerin, sadıkların, hidayete tabi olanların, ruhunu yitirmeyenlerin mağarası olmuş ve olacak. Küfrün kesif bir yağmur gibi yağdığı, Allah’ın şeriatının tahrip edildiği, dinin ruhunun yağmalandığı her zaman mü’minlerin sığınacağı mağaralar olacak… Manevi sığınaklar… Mağara arkadaşlıkları… Her ne kadar cemaat ya da camialara mensubiyet bağımız olsa bile mutlaka mağaramız ve mağara arkadaşımız olmalı… Kendimizi maddi alemin kirlerinden koruyacak ya da kirlerimizden temizleyecek, ikliminde yeniden doğacağımız rahmet sağanaklarına açık yalnızlıklar ve kavi dostluklar… Her türlü kurumsal yapının dışında, her türlü menfaat ilişkisini dışarıda bırakan kirlenmemiş mağara arkadaşlıkları…
Dindarlığın, dincilik ve menfaat şebekelerinin avına dönüştüğü zamanlardayız. Din bezirgânları, maneviyat pazarlamacıları, mukaddesat tezgâhları her yerde. Kılcı, tüycü, rantçı asalaklar peygamberin mübarek mirasını hoyratça yağmalıyor. Muhammedi ruh paramparça… Arkadaşlıklar hep kazanmaya ayarlanmış… Cemaatler, camialar adam yetiştirmiyor, adeta fason insan üretme atölyeleri açılmış ve piyasaya birbirinin aynı fason, kişiliksiz, ruhsuz fabrikasyon mamulü naylon adamlar sürülüyor. Bu gidişata Ashab-ı Kehf duyarlılığıyla ve Rabbe teslimiyetiyle karşı durmak zorundayız. Bizler Hira mağarasından yükselen kutlu sesin mirasçılarıyız. O dostların yoldaşı…
Dinciliğin, dünyaperestliğin karanlığından kurtuluşumuz Kur’an’ın aydınlık mesajında gizli. Ashab-ı Kehf’in yalnız ve sadece Allah’a iman etmiş olmalarında… Ashab-ı Kehf bitmiş, yok olmuş bir süreç değil. Aksine her dem kendini yeniliyor. Bir oyun ve eğlence hayatı olan dünyadaki derin uykudan gerçek hayatta, ahirette uyanmak gibi… Aslında en çok da mağaramıza çekilmeye ve derin varlık muhasebesine bu zamanlarda ihtiyaç var. Hem dünyasalın bizi içine çekip esir aldığı hem de dinin içinin boşaltılıp öğretilerinin tahrif edildiği bu zamanlarda… Evet, Hiramıza çekilmediğimiz sürece yaptığımız her eylem bu kötü işleyişin malzemesine dönüşecek ve karşı çıktığımız ne varsa yeniden güçlenerek karşımıza dikilecek. Modern paradigma, kapitalist mantalite, hız ve haz çağı hareketi seviyor. Durmaktan, durağanlıktan hazzetmiyor. Hadi, hadi diyor. Duracağız, imanın vakarıyla…