Erken Seçimin Kerametleri Üzerine Atılan Nutuklar

Kenan Alpay

VAN 20.04.2018 07:31:49 0
Erken Seçimin Kerametleri Üzerine Atılan Nutuklar
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Son derece tuhaf zamanlarda mı yaşıyoruz yoksa tuhaflık siyaset ve medyayı ipotek altında tutuyor da biz mi habersiz yaşıyoruz, bilemiyorum. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin hararet düzeyi ve zafer özlemi tavan yapmış erken seçim çağrısı hemen hiç kimse için sürpriz değilmiş. Hatta beklenen bir çağrıymış meğer. Şaşıran, hayrete düşen, sebeplerini etraflıca merak eden birilerini bulmak için epeyce uğraşmak gerekiyor. Demek ki ikna olmaya, itminan bulmaya dünden hazırmış birileri. 

Garip ama Bahçeli’nin “aman ha, birkaç saat daha gecikirsek ortada ne Cumhuriyet kalır ne de millet” manasında sarf ettiği şu üç cümle üzerinde durulmaya hemen hiç ihtiyaç duyulmadı: “Türkiye’nin 3 Kasım 2019’a kadar dayanması kolay değildir. 3 Kasım 2019’u beklemek mümkün değildir. 3 Kasım 2019’a kadar ulaşmak her dakika zorlaşmaktadır.” Birtakım sıkıntılardan herkes şikâyet ediyor, evet. Ancak sanki ülke amansız bir işgal girişimiyle, kapıya dayanmış bir darbe kalkışmasıyla veya ekonomiyi çökertecek şok bir kuşatmayla filan karşı karşıyaymış gibi oluşturulan bu emrivakiye itiraz etmek gerekmez miydi? Yazılıp çizilenlere bakınca “gerekmezmiş” demek hatta “fazlasıyla gereksiz olur” demek durumunda kalıyoruz elbette. Devlet’e sarsılmaz bir güvenle

Ekonomiyi Zıplatır, Demokrasiyi Sıçratır

Bahçeli’nin konuşmasından çok kısa bir süre sonra AK Parti Grubu’na konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vurgularında seçimlerin zamanında yapılacağına dair ısrarlı vurgular yer alıyordu. Bu ısrarlı vurgular çok kısa bir süre öncesine kadar tekrar tekrar ifade edilen “erken seçim tartışmalarının ekonomiye zarar verdiği” mesajlarıyla birleştiriliyordu haliyle. En iyimser haliyle 26 Ağustos 2018 teklifinin çok zor fakat Ekim veya Kasım 2018’in mümkün olabileceğine dair tahminler (çekimser ifadelerle) dile getiriliyordu. Öyle ki Cumhurbaşkanı’na, AK Parti Genel Merkezi’ne en yakın kaynaklar dahi bu zamansız teklifin memnuniyetsizlik yarattığı yönünde bilgiler taşıyordu kamuoyuna. 

Türkiye’nin siyasi, iktisadi, diplomatik ve askeri alanda son derece güçlü bir iradeye sahip olduğu bir vasatta seçimlerin erkene alınmasının riskine dikkat çekenler oldu. Erken seçim söylentilerini muhalefetin iktidarı ve istikrarı yıpratmaya yönelik olarak izlediği stratejinin temel unsuru olarak değerlendirmek hususunda son dakikaya kadar nerdeyse görüş birliği vardı. Fakat Külliye’de gerçekleşen Erdoğan-Bahçeli zirvesi ve takiben AK Parti MYK’sıyla yaptığı toplantı sonrasında Cumhurbaşkanı’nın erken seçim için 24 Haziran 2018 tarihini vermesiyle iklim bambaşka bir hale dönüştü. Neticede Bahçeli ile 30 dakika, MYK ile 90 dakika civarında süren ve enine boyuna yapılan müzakerelerden erken seçimin şu üç sebeple aciliyet kesbettiği ilan edildi: 1- Suriye’deki gelişmelerin hızlanması, 2- Makroekonomik dengeler ve büyük yatırımlar için alınacak kararlar, 3- Belirsizlikleri aşmak için yeni yönetim sistemine geçiş.

Erken seçim, baskın seçim, süper erken seçim, en erken seçim vd. tanımlarla çoğu zaman eğlenceli ve oldukça erken zafer ilanları eşliğinde değerlendirmeler sökün etmeye başladı süratle. Tespit adı altında “ekonomiyi zıplatacak, küresel güçleri ters köşe yaptıracak, metal yorgunluğunu tümden ortadan kaldıracak, Atlantik ülkelerini bozguna uğratacak” gibi cümleleri kurmak üzere adeta bir yarış başladı. 

Büyük bir hayrın yolunu açtığı için heyecan ve sevinçle Devlet Bahçeli’ye dualar eden mi istersiniz, henüz aday belirleyememiş muhalefeti henüz ringe çıkamadan abandone sayarak mağlup ilan edenler mi istersiniz! Hepsi ve daha fazlası mevcuttu. Ne var ki ülkenin bu erken hatta yıldırım seçim ihtiyacına dair neden bir gün öncesinde, birkaç saat önünde küçük de olsa bazı talepler dile getirilmediği sorusu ise meçhul.

Alkışa Değil Eleştirilere Kulak Kesilmeli

Erken seçimin kerameti üzerine bol bol nasihatler okuyup dinleyeceğiz bu saatten sonra. Seçimin galibini ve mağlubunu şimdiden ilan etmek üzere kuyruk oluştu bile. Ancak bu tabloda önemli bir tutarsızlık, derin bir boşluk ve hiç bahse konu edilmeyen bir sorumluluklar dizisi yok mu? Salt skora endekslenmiş bir siyasetle olgunlaşamayacağımız, ilerleyemeyeceğimiz, toplumun geniş kesimlerini kuşatamayacağımız malum. Muhalefetin gerek ahlaki gerekse hukuki zaaflarına odaklanarak AK Parti iktidarı sürecinde ortaya çıkan, büyüyen veya kronikleşen sorunları çözme imkânı olamayacağına göre özeleştiri ve sorumluluk bilincine daha güçlü siyasetler üretmek gerekiyor. 

Siyasetin doğrularını desteklemek kadar eksik ve kusurlarını eleştirmek de bir sorumluluktur. Ne var ki medya ve sivil toplum ahlaki ilkelere değil iktidarın kudret ve nimetlerine bağımlı bir pozisyon sürdürmekte karar kılmış bir görüntü arz ediyor. Erken seçimin gerekçeleri şu kriz ya da bu risk veya öteki imkân olur, olabilir. Lakin bunların üzerine konulacak bir şeyler yok mu? Neden vicdanları kanatan yargı kararlarını tartışmaya açılmıyor? OHAL veya KHK ile yaşanan sıkıntı ve mağduriyetlere yüksek sesle itiraz edilmiyor? Cumhurbaşkanı Erdoğan ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın siyaset ve medyada alkışlamak üzere seferberlik ilan etmiş bir kesim var. Bu perspektif ve duruş fayda değil zarar verir, zinde kılmaz ama çürütür.

AK Parti’nin rakibi AK Parti’dir. Ancak bu rakip Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’den de Akşener liderliğindeki İYİ Parti’den de Karamollaoğlu liderliğindeki SP’den de daha güçlü ve tehlikelidir. Hatta bunların toplamından bile daha büyük bir risk içerir. Yerel yönetimlerle ilgili şikâyetler ölümcül bir hastalığa dönüşüyor. Liselere giriş sınavı ve nitelikli lise uygulamalarında yapılan tercihler saç baş yolduruyor. Hukuk mantığına aykırı işleyen FETÖ operasyonlarıyla süreç terörle mücadeleden çıkıp toplumun en alakasız kesimlerini cezalandırmaya ve düşmanlaştırmaya dönüştü. 28 Şubat cuntacılarına verilen tutuksuz müebbet hapis cezaları dostları ağlatıyor, düşmanları güldürüyor. Yolsuzluk, iltimas, rüşvet, lüks tüketim, gösteriş, magazin kültürü, çürümeye yüz tutan toplumsal değerler ve lümpen gençlik üzerine sosyolojik tahliller yapmak yerine zehir hafiye pozlarıyla sabah akşam Kılıçdaroğlu, Akşener ve Karamollaoğlu’nu karikatürleştirmeyi vazife edinerek elde edilecek seçim zaferi yıkım ve pişmanlığa dönüşmeden tedbir alınmalı.