''Enver'in'' ruhu geri dönüyor!

Ömer Altaş

VAN 23.08.2014 11:05:37 0
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Ahmet Davutoğlu'nun mecazı nedir neden korkutuyor?

1920’ lerde Batı, Osmanlı enkazı ardından, içinden Teşkilatı Mahsusa ruhunun alındığı yeni bir devletin kuruluşunda hiç sakınca görmedi.

Teşkilatı Mahsusa, İslam’ı hem devlet hem dünya nizamı olarak gören bu nedenle hem millet hem ümmet diyen bir dinamiğin formülüydü. Ki Enver Paşa tarafından son ismi Umum-u Alem İslam İhtilal Teşkilatı olarak konmuş olan bu ruh Doğu'nun haysiyet silahı ve yenilgiyi kabullenmeyen iradenin adıydı.

Teşkilatı mahsusa “büyük İslam birliği, büyük Doğu birliği” demekti.

'İslamcılık' yenildi, Teşkilatı Mahsusa her yerden tasfiye edildi, yok edildi.

Herkes böyle inandı!

Batı emperyalizmi, TC devleti ve batıcı aydınlar bu inancın huzuruyla yaşadılar ama tarih önünde yanıldılar.

Bu toprakların jeopolitiği, sadece devrimci İslamcı iktidar erki üretir, realizm başkasına izin vermez.

Gerekli koşulların buluştuğu ilk anda -nerden nasıl bittiği bilinmez- ‘tarlanın’ her tarafından ilk olarak siyasal İslam filizlenir.

Oysa onlar toprağı sürmüş, bir süre nadasa bırakmış, üzerine genetiği ile oynanmış tohumlar ekerek yapay ilaçlar kullanmış, böylece siyasal İslam’ın ihtiyaç duyduğu yaşam oksijenini yok ettiklerini düşünmüşlerdi.

Bu inanç tam doruk noktasına ulaştığı dönemde bir sürpriz oldu Teşkilatı Mahsusa ruhu başını gösterdi.

Teşkilatı Mahsusa ruhu, peşe peşe Cumhurbaşkanlığının 12. koltuk değişiminde ve başbakanlığın 26. koltukdeğişiminde iktidara oturarak devletine kavuştu.

Devleti, İttihat ve Terakkinin organik, saf ve idealist özü teslim aldı.

Şimdi bu kez benzer büyük hataları (aslında açmazlar) yapmayacaklarına dair makul ve makbul işaretler veriyorlar. Örneğin büyük siyasi ve toplumsal dönüşümün Elitizm ile olmayacağını pekâlâ farkındalar.

O ruh şimdi III. meşrutiyeti ilan etti. (Ama maalesef o dönemde organik anayasaları yoktu, şimdi de yok)

O zamandan bu zamana Meşrutiyet ilk kez toplumuyla buluşmanın tabii kanallarını oluşturmayı başarmış oldu. Artık sırtlarının yere gelmeyeceğini biliyorlar, inanıyorlar.

Batı'nın korkusu Türkiye’nin demokratik dönüşümü değil, Batı demokrasiden neden korksun!

Batı sadece; Osmanlı devleti, Teşkilatı Mahsusa, İslam toraklarının dört bir yanında efsanevi direnişlere imza atan, Ortadoğu’yu Batı kuvvetlerinin burnundan getiren devrimci, âlemşümulcü, 'siyasal İslamcıların', Osmanlıların/ Türklerin ruhundan korkuyor.

Bir asır ya yeniden dirilirse diye endişe duydukları ve ayağa kalktığında dünyanın en etkin ve reel medeniyeti olacağını çok iyi bildikleri bu ruhu, travma insiyakıyla izliyorlar.

Batılıların ve Slavların bilinçaltında, Osmanlı demenin tüm anlamlarını havi kronik bir korku semptomu yer alıyor.

Şimdi bu illet ile yüzleştiklerini çok iyi biliyorlar.

Onun için Gezi Parkı olaylarında Taksim’deydiler. Onun için Alevi kardeşlerimizin cenazelerinde provokasyondaydılar. Onun için Hizmet camiası üzerinden paralel yapılanma hanesine tüm müktesebatlarını aktardılar. Onun için Lice’de heykel provokasyonundalar.

Bunu için kanlarının son damlasına kadar bundan sonrada durmadan komplo kurmaya devam edecekler.

Onlar Türkiye’de akademisyenlerin, batıcı gerici aydınların, hatta muhafazakâr aydınların, cemaatlerin, devlet elitlerinin henüz farketmediği “bir gerçeği daha” çok iyi biliyorlar:

“Bugün İslam topraklarının dört bir yanında bazen Arap Baharı bazen Siyasal İslami hareketler ve bazen sivil İslami aktiviteler olarak kendini gösteren tüm faaliyetlerin altında Teşkilatı Mahsusa’nın zamanında attığı tohumlar var.”

Dramatik yıkım döneminde Teşkilatı Mahsusa ruhu ümmetin bütün elitlerine “herkes kendi vatanında kalsın” diye öneride bulunduğunu çok iyi biliyorlar.

Batılılar bu gerçeği; Nöbetçi Kitabevi’nin yayın hayatına kazandırdığı Abidin Nesim’inin hatıralarından oluşan Yılların İçinden adlı önemli eserden okumadılar ama istihbarat teşkilatları sadece bu yaralı bilinç koduyla Ortadoğu’da jeopolitik strateji geliştiriyorlar. Batıcı gerici Türk devlet adamları ve aydınları ise bu gerçekleri ya hiç okumuyorlar ya da okusa bile anlamıyorlar, zira asla “işlerine gelmez.”

Ey millet (milli Müslüman demokrasi) , “ümmet” (küresel Müslüman demokrasi) sizi bekliyor.

Osmanlı devletinin yıkılışının önüne geçmek isteyen bir avuç genç idealist kadronun; Balkanlar’dan Afrika’ya, Kırım’dan, Yemen’e, İran’dan, Kürdistan’dan, Hindistan’a kadar Müslüman toplulukların yaşadığı coğrafyanın dört bir yanına diktiği bayrak teslim alınmayı bekliyor, oluşturdukları alt yapı kutlu buluşmaya hazırlanıyor.

Bu nedenle Angelo Sakson Kuzey ekseni, Neo-con Siyonist Güney ekseni ve Avrasyacı Slav ekseni yeni Türkiye’ye behemehal razı olacaklar.

1920’lerde olduğu gibi tek bir şartla: Yeni Türkiye’yi kurun ama küresel ümmet esaslı taleplerinizden vazgeçin! Lütfen Teşkilatı Mahsusa ruhunu unutun!

Ahmet Davutoğlu; kadim, tarihin en etkin medeniyetinin zübdesinden fışkıran ruhun yeniden can bulduğu jeopolitik bir çaprazda tarihi bir sorumluluk üstleniyor.

Recep Tayyip Erdoğan; 300 yılllık makus talihin değiştirilmesinin, Osmanlı ruhunun, Edebali, Ertuğrul Gazi ruhunun, diriliş davasının lideri olarak bayrağı daha ileri ufuklara taşıyor.

Tarih; Ahmet Davutoğlu’na ise, genç, ihtilalci, İslamcı, dava adamı, ümmetçi, Osmanlı başkumandanı olan Enver Paşa ruhunu taşıma fırsatı veriyor. Tarih Davutoğlu'na, Kuşcubaşı Eşref, Mehmet Akif Ersoy, Said Halim Paşa, Medine müdafii Fahrettin Paşa, Zenci Musa gibi “kararlılık-gözü karalılık-inanmışlık” esaslı bir misyon yüklüyor.

Tarih; omuzunda dava, elinde bayrağıyla Ahmet Davutoğlu’nun, kendi kişisel büyük sınavının kapısının önünde görülen mecaz bir fotoğrafını kamuoyuna dağıtıyor.

Her şey sıfır noktasında, o kapı eşiğinde yeniden başlıyor.