Emperyalizmin Ortadoğudaki “B Planı” IŞİD’in Kürtlerle Sorunu Ne? – 1

Dr Mehmet MELEK

VAN 20.07.2014 13:05:07 0
Emperyalizmin Ortadoğudaki “B Planı” IŞİD’in Kürtlerle Sorunu Ne? – 1
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Emperyalizmin Ortadoğudaki “B Planı” IŞİD’in Kürtlerle Sorunu Ne? – 1

Emperyalizmin Yeni Ortadoğu Projesinde IŞİD’e verilen rol

Kendini bir devlet olarak tanımlayacak kadar iddialı bir şekilde ortaya çıkan ancak sivil halka yönelimi, eylem tarzı, hedefleri ile dört dörtlük bir terör organizasyonu olduğu gün gibi ortada olan IŞİD’in bu günlerde tüm gücüyle Rojava üzerine yoğunlaşması oldukça dikkat çekici ve düşündürücüdür.

Öncelikle; IŞİD nedir? Nasıl algılanmalı ve tanımlanmalıdır? sorularına cevap aramak konuyu değerlendirmede yol gösterici olacaktır.

Her şeyden önce IŞİD amaçlarını gerçekleştirebilmek için terörü vazgeçmediği/vazgeçemeyeceği bir yöntem olarak benimsemiş olduğunu daha ilk günden kendi eliyle medyaya sunduğu görüntülerle ortaya koymaktadır. Terörün temel amacının özellikle silahsız sivil unsurların korku ve dehşet sarmalına sürüklenerek terör odağına koşulsuz biatını sağlamak olduğu göz önünde tutulduğunda IŞİD’in eylem biçimi birebir bu tanımla örtüşmekte ve örgüt de bu yönünü eylemselliğindeki rahatlığıyla ikrar ve teyit etmektedir. Medya önünde, muhalif saydığı sivillerden çok sayıda insanı sohbet havası içinde kurşunlayarak öldürmeleri, insanların kafalarını ve çeşitli uzuvlarını keserek vahşice sergilemeleri hatta bir eğlence aracı olarak kullanmaları terörist karakterini bilerek ve isteyerek kamuoyuna deklare etme amacını taşımaktadır.

IŞİD kendini “selefi” olarak tanımlamakta ve Ahmed bin Hanbel’den başlayıp Muhammed bin Abdulvahab ile son şeklini almış gibi görünen ve “Vahabilik” olarak isimlendirilip kabul gören bir İslami yorumdan beslendiği iddia edilmektedir. Selefilik anlayışının temelini İslâm’ın iki ana kaynağı olan Kuran ayetleri ve hadislerin hiçbir yoruma tabi tutulmadan oldukları gibi anlaşılması ve uygulanması oluşturmaktadır. Yani “tevil” diye tanımlanan, söylenmiş olanın ardındaki gizli ya da farklı anlamı bulup çıkarmak ve ona göre yorumlar yapıp içtihatlar üretmek kesinkes red edilmektedir. Hal böyle olunca, örneğin; o günkü Müslüman topluma çok büyük kıyımlar yapmış ve yaşatmış olduğundan hareketle esir alındıktan sonra savaşabilecek konumdaki erkek nüfusu hakkında ölüm emri uygulanmış olan İsrailoğullarından Ben-i Kurayza kabilesi ile ilgili Kuran hükmünü hiç yorumlamadan muhaliflerinizin hepsini ayetteki düşman tanımlaması içine sokmak ve bu gibi hükümleri cımbızla ayıklayarak terör vahşetinize rahatlıkla alet edebilmek aklen mümkün olabilmektedir. IŞİD ve İslâm’ı referans aldığını iddia eden benzeri örgüt ve yapılanmaların yaptıkları bundan ibarettir gerçekte. Bunun daha küçük çaplı örneklerini vasfı biraz daha farklı olmakla birlikte Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde bu düz mantıkla tanımlanmış “düşman” unsurlara yönelik etnik kıyım hareketleri şeklinde Maraş, Çorum gibi acı örneklerle yaşadık biz de.

IŞİD kabaca tanımladığımız gibi basit bir örgüt de değil elbette. Lideri konumundaki şahıs İslami alanda yüksek düzeyde eğitim görmüş ve akademik eğitici konumunda bulunuyor. İşi daha da vahim kılan konulardan biri de bu. İslam’ı en üst akademik düzeyde idrak edebilecek, yorum ve teoriler üreterek İslam alemini çağın ilerisine taşıyabilecek donanım ve ferasette olmasına rağmen onu, günümüz pratiğinde görüldüğü gibi, İslam inancına karşı zaten var olan ön yargılı bakışı pekiştirecek şekilde, vahşet ve terör aracı haline getirmek  yorum ve anlayış farklılığı ile basitçe açıklanamaz. Böyle bir örgütün ve liderliğinin samimiyeti ve özgünlüğü tartışmaya açıktır.

Emperyalist cephenin Suriye üzerinde planladığı ancak yanlış hesaplarının da şu an için Bağdat’tan olmasa da Şam’dan döndüğü bir süreçte IŞİD’in “B Planı” olarak önce yedeklenip sonra faaliyete geçirildiği apaçık ortadadır. Ortadoğu’da emperyalist batı ile perspektiften yoksun, dar feodal milli çıkarlarını kurnazca birleştirme hevesindeki yönetimler bu örgütün kendi çıkarlarına da hizmet edeceğini düşündükleri hedeflerine çoğu zaman açıkça lojistik, siyasi ve pratik desteklerini vermekten çekinmemektedirler. Bu konudaki pervasız tavırlarının en büyük dayanağı da kuşkusuz emperyalist batı dünyasıdır. Bu yerli işbirlikçilerin başını Sünni Arap devletleri çekmekle birlikte Türkiye’nin de eğitimden insan ve maddi kaynak sağlamaya kadar gizli ve açık sayısız desteğinin olduğu örnekleriyle ortadadır.

Emperyalizm sadece, Suriye gibi çok kısa sürede bertaraf edeceğini düşündüğü önemli bir engeli aşamamanın hezimeti ve hayal kırıklığını yaşamamakta, Ortadoğu’da kendilerince bir şeylerin ters gittiği ve inisiyatifleri dışında oluşan devrimsel dönüşümlerin sinyallerinin ortaya çıktığını görmenin paniğine kapılmaktadır.  IŞİD’in bu sinyallerin en yoğun olduğu bölge olan Rojava’ya yönelmesi bu bağlamda asla savaşın doğallığı ile gelişmiş tesadüfü bir tablo olarak değerlendirilemez.