Emek mi emekçilik mi?

Ramazan Kayan

VAN 9.02.2018 08:55:05 0
Emek mi emekçilik mi?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yeryüzünün tüm imkânları insanın emrine verilmiştir. İnsanda emek harcayarak bunu yararlı hale getirir…

İslam iktisadının temelinde başkasına muhtaç olmadan kişinin kendi emeğiyle kazanması esastır.  İnsan onuruna yakışanda budur…

Resullullah(sav) ın sunduğu kriter bellidir:

‘’Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmemiştir.’’(İbni Mace)

Atalet üzere asalak bir toplumu İslam tasvip etmiyor…

Aktif ve aksiyon yüklü bir yaşama bizi yönlendiriyor yüce Kitabımız:

‘’Kuşkusuz insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.’’(Necm,39)

Kendi emeği ile geçimini temin edenin erdemine işaret ediyor. İnsan onurunu incitmeyen bir iktisat sistemini bizlere öneriyor İslam.

İnsanın hayatını sürdürmesi için çalışması gerekir. Yaşam emekle anlam kazanır. Bir amacı olanın mutlaka bir emeği de olacaktır. Bedeli ödenmeyen başarılar kalıcı değildir.

İslam tembelliği asla tasvip etmez. Yoksulluğu kader bilme yanılgısını onaylamaz. Sürekli meşru zeminde helal kazançtan ve üretimden yanadır…

Dilenen eller değil, didinen ve direnen eller mübarektir. Nasırlı eller takdir görmüştür…

El emeği alın teri insanı yüceltir… Atalet kişiyi kişiliksizleştirir… Hayatın bereketi de gayretimizde gizlidir…

Emek, insanın bir amaca ulaşması için ortaya koyduğu zihinsel ve bedensel gayrete diyoruz…

Evet, emek övülmüş bir eylemdir…

Üretimin önemli araçlarından biri emektir… Ancak insanı salt emeğe indirgeyen yaklaşımların İslam’la bağdaşmayacağını belirtmek gerekir…

İslam, Kapitalist ekonomik sisteminin aksine insanın piyasa zemininde konuşulacak bir meta olmadığını savunur…İslam’ın insanı ‘homo economis’ değildir…

Kapitalizmde insan ekonomi içindir…

İslam’da ise ekonomi insan içindir…

Kapitalizm- Sosyalizm sarkacında başı dönen insanı İslam istikamet ve itidale çekiyor…

İslam, emek ve sermayeyi karşılıklı sorumluluk bilinci ve gönül rızasına vurgu yapan bir ilişki biçimine ikna eder… Karşılıklı çatışan iki unsur olmaktan kurtarmaya çalışır…

Emek-sermaye çatışması değil, emek ve sermayenin birlikte çalışmasını hedefler… Bunun ahlaki zeminini hazırlar…

Hakkaniyetin hâkim olduğu bir toplum, adaletin özümsendiği bir sistem inşa etmeyi önceler…

O zeminde emek ve sermaye birbirinin düşmanı değil, bütünleyeni olmaya başlar..

O zaman işçi iş yerini emanet olarak görecek, asla ihanet etmeyecek… İşverende işçiyi velinimet bilecek, hakkını sonuna kadar koruyacaktır…

Elbette sermayenin emeğe bir üstünlüğü ya da imtiyazı yoktur…

Mesele emekten ya da sermayeden yana olmak değil, önemli olan haklıdan yana tercihini yapabilmektir…

Hak sahiplerinin hakkı verilerek elde edilen servet tabi ki saygıdeğerdir…

Allah(cc) ne emekten ne de sermayeden yanadır. Allah(cc) adalet ve iyilikten yanadır…

Haksızlık, hırsızlık kimden gelirse gelsin lanetlenmiştir…

Allah’ın emekten yana sermayeye karşı olduğu tezi sol jargona dayalı ideolojik bir kurgudur…

Emeği fetişleştirmek veya sloganlaştırmak… Emek üzerinden siyaset yapmak sonuçta toplumsal ayrışmadan başka neye yarıyor, düşünmek lazım…

Burada önemli olan; emeğin karşılığının adil olarak belirlenmesi ve emeğin karşılığının zamanında verilmesidir…

Emeği savunmakla, emekçilik yapmak farklı şeyler olsa gerek…

Tabi ki istihdam adına istismara ‘dur’ demeliyiz…

Ücretliyi sömüren, süründüren, onların sırtında semizleyen sahtekârlara söyleyecek sözümüz vardır…

İşçilerin emekleri ile sermayelerini büyütenler yeterince ücret takdirine gitmiyorlarsa ‘kul hakkı’ nın vebalini hatırlatmak durumundayız…

‘Herkes aynı ücret politikalarını uyguluyor, ne yapalım!’ cümlesine sığınanlara insaf, insaniyet, vicdan, ahlak, erdem, iyilik çağrısını yinelemeliyiz…

Piyasa Müslümanlığından paylaşımcı bir bilince geçiş yapmalıyız…

İslam toplumunun yaşam kalitesi işveren ve işçisiyle birlikte yükselir… Çünkü biz bencil değil, kardeş bir toplumuz…

Kapitalizmin zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan insafsızlığından beriyiz…

Bizim dünyamızda insan insanın kurdu değil, yurdudur… Umududur… İlahi öğreti kurtlaşmayı değil, kardeşleşmeyi öneriyor…

Değeri değil, çıkarı önceleyenler acımasızlaşıyorlar…

Merhamet medeniyetinin çocukları kapitalizmin değer yargılarına teslim olamazlar…

Vicdan-cüzdan ikileminde vicdanı elden bırakamazlar…

Kâra, kazanca uhrevi bir boyut katıp ‘sevap’ elde etmenin arayışına girerler…

El emeğinin, alın terinin hakkını takdir ederken bunun mizana ve mahşere yansımasını hesap ederler…

Zerre-i miskal hayrın da, şerrin de karşılığının ortaya çıkacağı günden çekinirler…

Ahireti önceliyor olmak emeği, teşebbüsü, üretimi ötelemek anlamına gelmediğini de vurgulamak lazım… Geri kalmışlık, yoksulluk ve bunların kaçınılmaz sonucu zillet, esaret, sefalet bu ümmetin alın yazgısı olmasa gerek…

Tevekkül, kanaat ve zühd kavramlarındaki anlam kayması acziyet ve ataletin zeminini oluşturmuştur…

Evet, üretmeyen toplum muhtaçtır. Toplumu ayakta tutan emektir. Helal dairesinde her emek övgüye layıktır…

İslam üretimi teşvik eder, mülkiyeti meşru görür… Emeksiz kazancı tasvip etmez…

Sonuçta dünya ekeneğimiz değil mi? Ne ekersek onu biçeriz… Üzerimize kıyametin kopmakta olduğunu görsek bile elimizdeki fidanı dikmek zorunda değil miyiz?..

O halde; aklımızı iyi çalıştıralım ki, mütefekkir olabilelim…

İrademizi iyi kullanalım ki, muktedir olabilelim…

Emektarlarımızın elleri dert görmesin…