Ebrehe’ye karşı Ebabiller

Ömer ALTAŞ

VAN 24.07.2016 23:13:29 0
Ebrehe’ye karşı Ebabiller
Tarih: 01.01.0001 00:00
 “Sen Rabbinin fil ordusuna ne yaptığını görmedin mi?”

Fil süresi

 

 

Köşe yazılarına biraz ara vereyim istedim ülkemde cuntacılar darbeye kalkıştı.

Meydanlarda vatanın, milletin, dinin ve demokrasinin nöbetini tutmak, ruhumuzu teskin etmeye yetmedi.

Elimizden geleni ardına koymayacağız!

Milletle, vatanla, Ed-Devlet’le, Bereketli Hilal’le, Mezopotamya’yla, Asya’yla, Şark’la, ümmetle, Ed-Din’le ve demokrasiyle savaşıyorlar, biz de onlarla savaşacağız.

Ne yapmak istediklerinin pekâlâ farkındayız.

Küresel ölçekte planları var.

Ama bu devlet, onlara ‘çıkıntılık’ yapıyor.

Hesaba katmak bile istemezlerken ayaklarına dolanıyoruz.

Karar verdikleri an bizi ezer geçerler.

Güçleri buna el-hak yeter.

Ama o güç; ellerinde kalacak!

Bundan sonraki süreçte de dünya dengesi, bu inisiyatifi kullanmalarına izin vermeyecek.

Onların yumuşak karnı, bizim kaderimiz ve en uzun koşu koridorumuz olacak.

Onlar, “ölümcül dengelerin” freniyle stresten tırnaklarını yiyecek; biz “ölü dinamiklerin” sevkiyle her gün biraz daha büyüyeceğiz.

15 Temmuz gecesi, darbeler tarihinin en alçak kalkışması, gizli bir ajandayla gerçekleştirildi.

Pentagon’un jeopolitik kuramcıları Türkiye’yi İran’la savaştırmak istiyorlardı.

Ellerine daha fonksiyonel bir enstrüman geçti.

Türkiye’yi IŞİD’le savaşa sokmak istiyorlar!

Türkiye; küresel finans düzenin bu tuzağını görüp direnerek oyunu bozdu.

İşte tam da bu nedenle darbe kararı aldılar.

Öyle görünüyor ki, gündeme gelen diğer nedenlerin tamamı teferruat.

Eğer Türkiye IŞİD’le savaş dayatmasını kabul etseydi, bütün Batı bizi ayakta alkışlayacaktı.

Ancak onların alkışladığı bizim savaşı kabul etmemiz değil bu sayede biteceğimizi bildikleri için olacaktı!

Aslında Batı’nın IŞİD gibi bir derdi de yok.

Nasıl kurdularsa öyle yıkarlar!

Zira IŞİD, vazifesini tamamladı: Arap Baharı’nı kendi içine çökertme ve yükselen İslamcılığın yönünü saptırma misyonunu bi-hakkın yerine getirdi.

Giderayak esaslı bir fayda daha elde etmek ve rafta bekleyip duran, Türkiye’yi halkı Müslüman bir devletle savaşa sokma teorisini güncellenmiş haliyle icra etmek istiyorlar.

IŞİD’le savaş koalisyonu, tereyağından kıl çeker gibi cepheden geri çektirilecek, Türkiye Ordusu, Irak topraklarında İŞID’le tek başına savaşacak. Müslüman halklar, uzun yıllar birbirini boğazlayacak. Belki yüzyıllarca bitmeyecek bir fitne ateşi daha yakılacak.

Bu habis planla, küresel düzene direnen bir iradenin daha tırnakları sökülecek.

İran, Batı’nın zaten partneri, Tunus da “özel tanımlanmış” “demokratik İslam” kuramı ve kurgusuyla uluslararası düzene adapte edilince geriye sadece Türkiye kaldı.

Türkiye; her gün patlayan anlamsız bombaların eksik olmadığı Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye olacak.

Avrasya’da geleceğin en mümkün ekonomik ve siyasi çekim merkezine erken doğum yaptırılacak.

Zerre sapma olmasın ve referans olarak tarihe çivilensin ki, Türkiye’de darbe girişimini NATO ordusu yaptı.

FETÖ ordusu aysbergin görünen kısmı. FETÖ Truva atı.

NATO kendini perdelesin diye yancı FETÖ ordusunu şu an yem olarak feda ediyor.

NATO ordusu lağvedilerek yerine sıfırdan milli bir ordu kuruluncaya kadar bu vatanda tehlike bitmeyecek!

Fethullaçılığın iyi günleri; uluslararası fon merkezleri, savaş lobileri ve istihbarat servisleri nezdinde 15 Temmuz başarısızlığıyla bitti.

Onu var eden irade, bundan böyle yüzünü Cemaat ’ten başka tarafa çevirecek.

‘Aşağılanmış maymunlar’ gibi ortada kalacaklar.

Herkes bunu müşahede edecek.

Fethullahçı beynelmilel siyasi peçeteciliğin son kullanım tarihi 16 Temmuz 2016.

Tabiat daima, doğal seleksiyon üzerinden teknik bir kontekste yol alır.

Şimdi bu mekanik devreye girdi.

Hiçbir çaba Cemaat’in bu mukadderatını engelleyemeyecek!

Arkasındaki güçler belki kendi istekleriyle FETÖ liderlerini Türkiye’ye teslim edecekler.

Patronlar, hiç duygusal davranmadı; verimliliği azalanı kendilerine yük etmediler.

Onlar, bu kez orduyu “topyekûn” harekete geçirerek yenilmeyeceklerini sanıyorlardı.

Planları kusursuzdu.

Habeş Valisi gibi büyük bir debdebe ve özgüvenle yola çıktılar.

Ebrehe, Kâbe’yi yıkmayı kafasına koymuştu.

Ordusunu hazırladı.

Öylesine mağrurdu ki…

Zira ordusunda sayısız fil vardı!

Mekke bedevilerinin iki deve bir kılıçla bu fil ordusuna karşı koyması imkânsızdı.

O dönemlerde savaşta fil sahibi olmak, zaferin diğer adıydı.

Ebrehe, Peygamberin (AS) dedesi Abdulmuttalip liderliğinde Kureyş’in barış talebini umursamadı bile.

Ebrehe, sadece kendisinin hükmettiği ekonomik ve siyasi bir çekim merkeziolsun istiyordu.

Kâbe, bunun sembol mekânıydı.

Bu nedenle benzer bir mabedi kendi ülkesinde inşa etmişti; itibar eden olmadı.

Çok istemesine rağmen hayat, bir türlü doğal akışın dışına çıkmıyordu.

Bu kez mutlak galibiyetine az kalmıştı. Kâbe, yerle bir edilecekti!

Ancak tarih, o an evrensel kutsal bir mitolojiyi kaleme alıyordu.

Son sahnesi birazdan yazılacaktı:

Tek başına kifayetsiz kalacak kanatlar bir araya geldi.

Milyonlarca Ebabil Kuşu havalandı.

Minicik gagalarındaki volkanik balçıkları, gökten aşağı bıraktılar.

Fillerin bir yarısı olduğu yere çakılarak dizleri üzerine çöktü. Diğer yarısı geldikleri yere kadar kaçtılar.

Askerlerin hepsi çiğnenip atılmış ekinler gibi oldular.

“Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?”

FETÖ; tanklarını, karargâhlardan çıkardığı an Ebrehe gibi mağrurdu.

Hiçbir gücün karşı koyamayacağı bir üstünlüktü bu. Tüm boyutlarıyla küresel desteği mündemiç bir kalkışmaydı bu.

Ülkemizdeki darbeler tarihi boyunca her tank mutlaka iktidarın altın anahtarını alarak geri dönmüştü.

“Hile dolu planlarını boşa çıkarmadık mı?”

Ancak “Ümmet/Millet” bu ülkede o an küresel bir destan yazıyordu. En çarpıcı bölümü birazdan tecelli edecekti.

Tek başına bir hükmü olmayan fertler, bir araya geliyordu.

Yüzbinlerce insan, ölümü göze alarak ayağa kalktı.

Ülkenin dört bir yanında, akın akın meydanlara indiler.

“Onların üzerine Ebabil Kuşları’nı göndermedik mi?”

Dev makinalar işlevsiz kaldı.

Muhkem kaleleri yıkan tanklar, olduğu yere çakıldı.

NATO (FETÖ) ordusu, Ebabil kuşları karşısında donakalan Habeş ordusu gibi nereden ve nasıl bitiverdikleri belli olmayan (Allah’ın lütfu)  insan seli karşısında çaresiz kaldı.

“Hepsi çiğnenip atılmış ekin gibi olmadılar mı?”

Onlar bundan böyle sabahlara kadar başarısızlığın nedenlerini düşünüp duracaklar.

Nice akademisyen tez yazacak, nice bilirkişi kapsamlı raporlar sunacak.

Ama asıl olarak, bu vatanın ve bu milletin “ortak değerine” saldırdıkları gerçeğini göremeyecekler.

Doğanın havada, karada ve denizde daha nice Ebabilleri sakladığını bilemeyecekler.

Bu da onlara dert olacak!