Dua’dan kopuş

M. Fatih Ergenekon

VAN 7.11.2017 10:16:58 0
Dua’dan kopuş
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Kur’an, hayatın her alanına dokunan ilahi bir mesajdır. Bu mesajı ise peygamberlerin yaşamış olduğu sevinçleriyle – hüzünleriyle, işlemiş oldukları sevaplarıyla – günahlarıyla ve ettikleri dualarıyla takdim etmektedir. Allah’ın insana öğretmesinin tecellisi el- ‘Alîm olan Allah, “De ki: “Eğer duanız olmasaydı Rabbim size niçin değer verecekti ki?” buyurmakla kalmayarak, peygamberler üzerinden nasıl dua edilmesi gerektiğini de öğretmiştir. Ancak Kur’an’dan kopuşun tabii bir sonucu olarak dua’dan da kopuş kaçınılmaz olmuştur ve ne yazık ki dua, çeşitli sayılara ve tılsımlı (!) isimlere hapsedilmiş, adeta protokolleştirilerek zahmetli bir hale dönüştürülmüş ve unutturulmuştur. 

 

Kur’ani duaların yerine zamanla kulların duaları eklenerek Kur’an’ın önüne geçirilmiş, ilahi olan beşeri olanla perdelenmiştir. Dua insanın Allah ile konuşması, vahiy ise Allah’ın insanla konuşmasıyken, dua da yaşanan bu kopuş ardından vahiyden de kopuşu beraberinde getirecek, evvela duanın yerini çeşitli tılsımlar, sonrasında vahyin yerini de heva alacaktır. Duası çalınan mü’min davası da çalınmıştır demektir zira duanız neyse davanız o, davanız ne ise duanızda odur. Bu meyanda Nuh as’ın şu duasına kulak vermeli: “Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim.”  

 

Mü’minlerin duaları rivayetlere indirgenerek ellerine bize ait olmayan tesbih tutuşturulmuş, adeta mü’minlerin elleri uyuşturulmuştur. Eli uyuşan bir toplumun ise sırasıyla beyi ve bedeni uyuşacak, bu uyuşmada peşinden  düşünememeyi ve üretememeyi getirecektir. 

 

 “En güzel nitelikler ve tüm mükemmellikler Allah’a mahsustur, Öyleyse bu niteliklerle yalnız Allah’ı çağırın” diye buyuran Rabbimiz şirke dikkat çekmiş, dua’dan kopuşun bir başka yansımasının ise Allah algısından kopuş olduğunu belirtmiştir. Zira Allahtan ister gibi Allah dışında da herhangi bir varlıktan istemek, Allah’a ait nitelikleri Allah’ın dışındaki varlıklara vermek evvela kişinin kendisine, sonra Allah’a ve sonrasında da yakıştırdığı kişiye zulümdür.

 

Bu hususa dikkat çekiş olacaktır ki her namazımız da okuduğumuz iyyake na’budu ve iyyake nestain ayetine ufak bir temasın faydalı olduğunu düşünüyoruz. Arap dili kurallarına göre evvela fiil ile başlaması gereken ayet, “na’budu iyyake” diye gelmesi gerekirken, “iyyake na’budu” şeklinde gelerek mef’ul (nesne) fiilden önce gelmiştir. Yani Dua makamı dua edene göre öncelenerek adeta kıble belirlenmiş ve yalnız allah’a hasredilmiştir.

 

Ma’nen “bizler hakkını veremesekte dua’nın makamı sensin sen” şeklinde okunabilir. 

Yine bu ayette ubudiyet (kulluk) ve isteme beraber zikredilerek bu iki kavramın birbiriyle doğrudan ilişkisi olduğu ifade edilmiş, istediğimizin ancak kulluk ettiklerimiz olduğu vurgulanmıştır.  

 

Aynı zamanda Dua’nın lezzetinden mahrum bir topluluk, içini, kendisini kendisinden daha iyi bilen Allah’a açmak yerine devayı başkalarında arayarak ancak kendilerini avutmaya çalışacak, duanın yerini dedikoduya, gıybete bırakacak ancak hiçbir zaman mutmain olamayacaktır. Duası çalınan bir toplumun hayalleri, hayalleri çalınan bir toplumun ise duası çalınmış demektir. 

 

İnanıyorum ki Allah’a sen demenin lezzetini alan mü’min, dua etmek için adeta tüm şartlarını zorlayacak ve dua etmek için her sebebi kullanacaktır. Dua’dan kaçan bir mü’min Allah’a sen demekten kaçarak neler kaçırdığını fark etseydi ya..