DOĞRU İLETİŞİM

AYKUT AKÇA

VAN 22.09.2016 11:02:18 0
DOĞRU İLETİŞİM
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Doğru ve olağan bir zeminde gelişmeyen ilişkilerden, diyaloglardan da fazla bir umut beklememek gerekiyor aslında. Özensiz ve suni ortamlarda da ne kadar iyi niyetli olursanız olun, anlaşılamamak yada anlayamamak gibi bir tehlikeler hep olacaktır.
Günümüz dünyasında, kitle iletişim araçlarındaki gelişmenin getirisi, kişisel iletişim konusundaki gerilemenin, süreklilik kazanması olarak karşımıza çıktı maalesef. Birebir insani ilişki/iletişim konusunun insanlar için artık lüks ya da gereksiz bir hale geldiğini söylesek, çokta ileri gitmiş olmayız sanırım.
Modern(!) çağın en önemli sorunlarından biride, kişilerin birebir ilişki kurmayı becerememesi hatta olsa da olur olmasa da mesabesinde görmesidir. Bu aslında iki boyutlu bir sorundur. Bir tarafında, en olası durumlarda bile tedbiri elden bırakmayıp, diğer insanlarla aralarındaki mesafeyi sürekli korumaya çalışanlar var. Bunlar kimsenin bu mesafeyi azaltmazsına da kolay kolay izin vermezler, kendi kontrollerinde kalsın isterler. Diğer tarafında da bazen bu ilk tutumun sahiplerinin düşüncelerini haklı çıkarırcasına, en sıradan insani ilişkilerde bile, yakınlaşma konusunda olağandışı istekli tavırları olan (ilk bakışta çıkarcı varsayılan) bir kesim vardır. Karşımızdaki insanlarla temastan kaçınmak yada normalin üstünde hızlandırılmış bir temas gayretinde olmak. Bu iki davranış şekli de sorunludur. Bu ve buna benzer nedenlerle çevremizdeki insanlarla ilişki kurmamız, dolayısı ile birbirimizi anlamamız çok güçleşiyor. Eksik ya da yanlış anlaşılmalar sebebi ile de en olası birliktelikler bile daha başlamadan bitiyor. Doğru ve olağan bir zeminde gelişmeyen ilişkilerden, diyaloglardan da fazla bir umut beklememek gerekiyor aslında. Özensiz ve suni ortamlarda da ne kadar iyi niyetli olursanız olun, anlaşılamamak yada anlayamamak gibi bir tehlikeler hep olacaktır. Genellikle, anlatan kastettiği şeyi doğru bir şekilde resmedemiyor, dinleyen ne kadarını kavradığını bilmiyor ve hakkıyla ifade de edemiyor. Bu noktada her ikisi de sorunlu olan iki tür algı şekline değinmek istiyorum.
Hiç kimsenin kendisini anlamadığını, düşünen insanlar
Herkesle çok iyi anlaşabildiğini, düşünen insanlar
Bu zamana kadar kimsenin kendisini anlayamadığını düşünen bir kişinin, bundan sonrası için sağlıklı ilişkiler kurma ihtimali sizce ne kadardır. Kendine ve diğer insanlara ne kadar güvenebilir ki bu saatten sonra. Hele ki bir davası olan, bilgi ve tecrübe biriktirmiş bir kişi olduğunu düşünün bu kişinin. Bir davan var ama kimseye anlatamamışsın. İnsanların çok ihtiyacı oldukları (belki farkına bile varamadıkları) bir sürü bilgi ve tecrübelerin var ama kimsenin ilgisini çekmiyor. Karşılıklı doğru insani ilişkiler kuramadığımız için senin ihtiyacın olan şey bende atıl, benim ihtiyacım olan da sende.
Çok iyi ilişkiler kurduğunu varsayarak, tüm bilgi ve tecrübeni aktardığın kişiler seni anlıyormuş gibi yapıp anlamıyorlarsa, yada anlamadan onaylıyorlarsa veya daha kötüsü anlattıklarınıza/ tekliflerinize sessiz kalarak onaylıyormuş gibi yapıyorlarsa. Kaçınılmaz hüsrana hazırlıklı olmak gerek.
Her iki durumda da sorun kimde, tabii ki bizde. Hiç kimse ile iletişim kuramayıp kendimizi doğru bir şekil de anlatamadığımızda nasıl sorun bizde ise, herkesle kendince iyi bir iletişim kurduğumuzu varsayarak ama gerçekte hiç de öyle olmayınca sorun yine bizdedir.
Eğer insanlara ulaştırmak istediğimiz bir davamız varsa doğru yerden başlamak durumundayız.  Evvela karşımızdakinin de bir insan olduğunu, kendine has bir mizacının, duygularının olduğunu unutmamalıyız. Ayrıca bir dünya görüşü ve fikri yapısı olacağını da hesaba katmalıyız. Sizin elinizde bulunan, sizin için çok kıymetli olsa bile, karşıdaki insan için pek bir şey ifade etmeyebilir. Öncelikle biz elimizde olanının kıymetince bir özen göstererek, muhataplarımıza bunu anlatmaya gayret etmeliyiz. Bizim anlaşılmak gibi bir derdimiz olmalı. Biz kendimizi, düşüncemizi, davamızı doğru ifade edebildik mi önemli olan bu. Karşımızdaki muhatabımıza, bizi illa ki anlasın diye baskı kurmayacağız buna karşın anlaşıldığımızı sanarak beklentiye de girmeyeceğiz. Baskı kurarak, punduna düşürerek yapacağımız anlatımlar, kuracağımız ilişkiler nasıl ki hatalı ve geri tepmesi muhtemelse, karşımızdakinin bizi anladığını sanarak ilişkide kademe yükseltmeye kalkmak ta hatalıdır.
Sağlam bir ilişki için lazım gelen ilk şey güven konusudur. Karşınızdaki kişiyle, onun size güven duyabileceği kadar teşriki mesainizin gerekliliği göz ardı edilmemelidir. Güveninin oluşması için gereken zaman, karşılıklı boş beklentilere girmeme konusunda da bize yardımcı olacaktır. İnsanlar bir araya geldiklerinde genellikle, herkes kendi kural ve beklentileri ile ilişkilerinin şekillenmesi isterler. Bu kişiye özel kural ve beklentilere, karşının saygısı ve tercihlerdeki azami paralellik karşılıklı olarak önemle gözetilir. Tüm bu anlatılanlar göz ardı edilerek, bodoslama yapılan iletişim hataları sözünüzün ve daha önemlisi şahsiyetinizin hafife alınmasına sebeptir.
Sözün özü, hayata karşı bir acemiliğimiz söz konusu. Genel manadaki bu acemilik iletişim konusunda da kendini göstermektedir. İnsani ilişkileri sağlam bir zemine oturtmamız için bu acemilikten kurtulmamız lazım. Bu işe emek vermeli, kafa yormalıyız. İnsana, hayata, dünyaya dair bildiklerimizi gözden geçirmeliyiz. Yaşadığımız toplumda insanların çoğunluğu ile aynı düşünüyor oluşumuz, karşılıklı olarak birbirimizi çok iyi anladığımız anlamına gelmediği gibi düşüncelerimizin doğru olduğu anlamına da hiç gelmez. Bizim gibi düşünen insanların az olması belki bizim düşüncelerimizi doğru ifade edemediğimiz içindir ama anlaşılamamış yada anlatamamış olmamız, düşüncemizin yanlış olduğu anlamına da gelmez. Derdini/davasını anlatabilen de anlamak için gayret edende, anladıkları ile amel edende muhakkak ki kendi namına güzel bir iş becermiş olur. Vesselam.