Dini nikahtan doğan mağduriyetler

Laiklik tartışmalarında inançlı insanların taraf oldukları ‘’devlet laiktir, kişiler Müslüman’’ söylemi pratikte kendine yer bulamıyor. Din, bireyler bazında yaşanmaya mahkum olduğunda, hukukunu oluşturup koruyacak, yaptırım gücüne sahip toplumsal veya hukuki erkten yoksun kalıyor. Din ritüellere indirgenip isteyen yaşasın, istemeyen de istediği gibi yaşasın dediğimizde ortaya çıkan tek şey telaffisi mümkün olmayan maduriyetler zinciridir.

Lafı eveleleyip gevelemeden şunu söylemek istiyorum; devlet dini ayrı bir kefeye, düzenlediği toplumsal yaşantımızda uymamız gereken kuralları ayrı bir kefeye koyuyor ise bizler de öyle yapmak zorundayız. Yani la-dini dediğimiz bir hukuk sistemimiz var ise biz de korunması gereken bir hak söz konusu olduğunda la-dini olmak zorundayız. Kimse içini başka türlü rahatlamasın.

Eğer TC vatandaşı isek aile hukukumuzu laik devletin koyduğu kurallar çerçevesinde yaşayabiliriz. Aksi yasak mı? Hayır. Din bireyler bazında yaşanabilir. Hangi dine mensup olursanız olun o dinin ritüellerine göre evlilik yapabilirsiniz. Sosyal çevrenizde bu onay da görebilir. Ama devlet bunu tanımadıkça evliliğin hukuku doğmaz. Biz istediğimiz kadar kim laik kim değil tartışalım. Sonuç değişmez.

Dini anlamda iki şahit bir imam ile eş zamanlı dört kadını nikahlama hakkına sahip olduğuna inanan erkek, Peygamber sünnetine uyduğunu da iddia ederek bu uygulamayı yaptığında, “boş ol” lafzıyla artık istemediği karısını boşayabilir. İslam dini buraya kadar mevcuttur, bundan sonrası yoktur. Böyle bir durumda Müslüman erkeklerin ‘’devlet laiktir, Müslümanlık bireysel ‘’ söylemini anlamak hiç de güç olmasa gerek. Çünkü istedikleri yerde bıçakla kesilip, hukuki yaptırımları koruma altında olmayan bir din algısı oluşmuştur. Bu algıda kadın ve o evlilikten doğan çocuklar erkeğin insafına terk edilmiştir. Açıkta kalıp da devlete müraacat eden kadınlar birden ‘’eşit’’oldukları gerçeği ile yüzleşirler. Sevinsinler mi üzülsünler mi bilinmez.

Dini çerçevede yapılan uygulamalar hukuksal sonuçlar doğurduğunda işin içine bir şekilde devlet giriyor. Şikayeti dinleme merci olarak giriyor, ortada kalan kadını korumak zorunda olduğu için giriyor, bireysel müslüman beyefendilerin ortada bıraktıkları çocukları korumak için giriyor, hatta o çocuklara ana-baba olmak vazifesi de bizzat devlete düşüyor. Bu kadınlara ve çocuklara nafaka ödemesi gereken koca devlet bakımına terk edeceği yeni kadınlar bulma uğraşındayken dini nikahlı eski eşine ve çocuklarına laik devlet nafaka da dağlıyor. Din hani bireyseldi?

Sırf devletten para almak için kocasından anlaşarak boşanan ama dini nikahları bir arada yaşamaya izin verdiği için hayatını değiştirmeyen çiftler var. Laik devletim haberin olsun.

Kişinin dinine devlet kabul aşamasında karışmasa bile dine dayalı eylemlerin hukuk doğuracak bir sonucu olduğunda müdahale etmek zorundadır. Bugün İngiltere’de bile müslümanlar için oluşturulmuş aile mahkemeleri vardır. İslam dinine göre evleniyorsan İslam dinine göre sorumluluklarını yerine getirirsin diye zorlayan bir hukuksal yapı oluşturulmuştur. Ülkemdeki yüzyıllık kafa karışıklığının hiç bir rasyonel boyutu bulunmamaktadır. Nikah iki türlü oluyor ise hukuku da iki türlü olmalıdır. İsteyen resmi nikah ile isteyen hangi dine mensup olursa olsun dini nikah ile evleniyorsa o nikahın getireceği yükümlülükleri de peşinen kabul etmiş sayılır. Devlet ne kadar laik olursa olsun örtülü vaziyette yani engel olmayarak bir şekilde tanıdığı bu nikahların gereklerini yerine getirme konusunda tarafları sorumlu tutmalıdır. Bu uygulama kimsenin laikliğine  halel getirmeyeceği gibi kadın ve çocuk maduriyetini de önler. Hiç şüphem yok bu şekilde yapılan evlilikleri de minumuma indirir. Kaç erkek dini hassatiyetlerinden dolayı resmi nikah olmaksızın evliliği kabul eder o vakit görürüz.

Böyle bir durumda; Birinci eşin ve toplumun haberi olmaksızın gizli kaçak evlenemeyecektir. Paşa paşa her eşini ilan edip, aynı ekonomik imkanları sunup, yanında taşıyacaktır. Dini nikahla evlenince kadının ve çocukların nafakası sırtında olacaktır. Dini nikahlı karısının muracaat edeceği mahkeme olacak ve o mahkemede İslam şeriatine göre o kadının hakları korunacaktır. Boşadığı takdirde çocukların her türlü bakımı babada olacaktır. Kadın, mihrini alarak boşanacaktır. Vermez ise devlet gücü ile erkeğin gelirlerinden alınıp kadına verilecektir. Üç talakla boşarsa, başka biri ile evlenip de boşanmadan artık o kadına yaklaşamayacaktır. Erkeğin ölümü halinde çocuklar eşittir. Öz-üvey kavramı da Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarının sayfalarına gömülecektir.

Ben kadın olarak razıyım. Medeni Kanun kadının haklarını İslam hukuku kadar korumuyor. Mevcut maduriyetler de İslam Hukukunun uygulanmasında yargı makamındaki kişilerin keyfiliğinden ve yorum genişliğinden kaynaklanmıştır. Bugün mahkeme sistemimiz teamüllerin esaretinde değil. Diyanet İşlerimiz bu hususta kuralları vaaz ederse uygulamasında hiç bir sorun çıkmaz. Sanırım çok eşliliğin de önüne geçilmiş olur. Hiç olmazsa kim eş kim başka birşey bilmiş olur. Kadınları din ile kandırmak bugünkü kadar kolay olmaz.