Din Emniyetimizi Kim Sağlayacak?

Ömer Naci Yılmaz

VAN 19.03.2018 10:26:19 0
Din Emniyetimizi Kim Sağlayacak?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle yaptığı konuşmada “Dinin güncellenmesi” gerektiğine dair vurgu yapmasının yankıları devam etmektedir. Dinin güncellemesi değil de dini hayatın veya içtihata konu olan dini hükümlerin demek daha doğru olur. Geleneksel kadın söylemleri hangi algıların ürünüdür sorusunu sorarak söz konusu algıların tartışmaya açılmasını nedense kabul etmek istemediler. Herkes gardını alıp savunmaya geçti. Allah’ın kitabının dışındaki kaynakları kutsayanlar, kaynaklarda var deyip işin içinden çıkmaya çalıştılar. Allah’ın ve pak dininin düşmanı olan bazı medya organları bu tartışmaları fırsat bilip bazı isimler üzerinden İslam’ı ve Müslümanları aşağılamaya devam etti. Bunun yanında Kur’an’ın ve Peygamberimizin kadına bakışını çok güzel şekilde ortaya koyan bilim adamlarımızın görüşlerini ortaya koyduğu televizyon programlarının yararlılığını da görmezden gelemeyiz.

Kadın üzerinden yapılan tartışmalar öyle bir noktaya vardı ki meseleyi örtmek istersen demek ki böyle bir taktik geliştireceksin. Soğutularak mesele kapatılmak istenmektedir. Sorunları konuşmaktan ziyade sorunları ortaya atanların savunması konuşulur oldu. Bize öyle geliyor ki bazı hocaların tartışmanın odağındaki isim veya isimleri destek ziyaretleri geleneksel kadın söylemleri yara almadan konuyu kapatmaya yöneliktir. Kürsülerde ve yazılarında birbirlerine meydan okuyanlar, kendileri gibi düşünmeyenleri ehl-i sünnet düşmanı ilan edenler müttefik oldular. Bu güruh Kur’an’ı ve Kur’an’ın öncelediği peygamberimizi öne çıkaranlara karşı yeni bir cephe oluşturmanın gayretine giriştiler. Başka hocalar birileri tarafından linç edilirken kıs kıs gülenleri, yandan yandan ellerini ovuşturan zavallıları izlemeye devam ediyoruz. Dininin adamı olamayıp din adamı olunca demek ki böyle oluyor. Ondan sonra da itidal nutukları atıyorlar, tabi yersen. Bölünerek parçalanma devam ediyor. Mezhepsel bölünme yetmedi, cemaatsel bölünme yetmedi, dernek ve vakıflar üzerinden bölünme yetmedi şimdi de hocalar üzerinden bölünme öyle mi? Bütün bunlar imanımıza zarar verici aşamaların küçücük adımları değil midir? Siyaseten bölünme belki de bunların en zararsız olanıdır.

Yaşanan tartışmalarda Görmez hoca sonrası yeniden yapılandırılan Diyanet İşleri Başkanlığı da kendi payına düşeni aldı ve doğrusu milleti ferahlatacak bir açılımda bulunamadı. Hurafelere kurban giden tartışma mevzuları, Diyanetin kaynaklarında ve Alo Fetva Hatlarından yapılan açıklamalarda da yer almaktadır. Pirincin taşını ayıklamaktan çok daha zor olan dine eklemlenen hurafeleri ayıklamaktır. Çünkü bu bir sektör haline geldi ve sahip çıkanlarına iyi paralar kazandırıyor, birilerini iyi uyutuyor. Böyle bir malzemeyi kim niye terketsin ki?

Can ve mal emniyetimiz devletin garantisi altında, en azından devletin böyle bir görevi var. Peki, bizim din emniyetimizi kim sağlayacak? Mezhepçiler mi, şucular- bucular mı? Kutsallaştırılan dernekler- vakıflar mı? Yine kutsallaştırılan bir takım okullar mı? Ya da ilahiyatçılar mı? Alaylılar mı? Diyanet mi? Kur’an ve peygamber diyenlere karşı ittifak kuran hocalar mı? Hiç birine hakaret etmiyoruz, hiç birini yok saymıyoruz, yaşadığımız bu toprakların sosyolojik gerçekliği olarak onların varlığını da anlıyoruz. Ancak din emniyetimizi bunların sağlayacağını düşünmek hayalciliktir.

Herkesin kendi imanının emniyetini sağlamak gibi bir görevi var. Çok şatafatlı sözlere gerek yok. Din emniyetimizin garantisi, Kur’an’a ve onu pratik olarak uygulayıp yaşamış olan peygamberimize teslim olmaktır. Nasıl olacak sorusunun cevabı samimiyetimizdedir.

Herkes evinin önünü süpürürse caddeler ve sokaklar tertemiz olur anlayışı doğru mudur? Elbette doğrudur. Çevrenin temiz olmasını isteyenler önce kendileri ve evlerinin önü temiz olacak. Çevre temizliği konusundaki hassasiyetimizi din emniyetimiz konusunda neden göstermeyelim? Tertemiz arı duru bir din yaşamak istiyorsak dinimize eklemlenen hurafeleri temizlemek zorundayız. Temizlemediklerimizi din zannetmemiz kaçınılmazdır. Kolcu hocamızın da dediği gibi “Allah’ın kitabının önündekileri süpürmedikçe Allah’ın kitabını gösteremezsiniz.” Hz.      Ömer’den şöyle bir söz nakledilir: “Dininizi iyi öğrenin yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz.” Yine Hz. Ömer’in bir kaygısı nakledilir: “Korkarım ki insanlar kendilerini, Kur’an-ı ezberleme işine kaptırır ve onu anlama işini ihmal ederler…!” (Kettani, 279) Meramımızı anlatmak için bir cümle de büyük imamdan alalım. Ebu Hanife’yi kutsayanlar bu sözü neden gizlerler ki? Ebu Hanife: “Dayandığım delili bilmeden benim görüşüm ile fetva vermek haramdır. Bizler birer beşeriz, bugün bir şey söyleriz yarın ise ondan vazgeçeriz. Allah’ın kitabına ve Resulünün sünnetine ters düşen bir siz söylediğim zaman benim görüşümü terkedin…” diyor. Bizimkiler (!) olmaz diyor.

Din emniyetimizi sağlama noktasında Kur’an’a ve peygambere çağıranlara kulak vermeliyiz. Dinden geçinenlere değil, dini satanlara değil, dini yaşayanlara kulak vermeliyiz. Din emniyetimizi başkaları değil; ancak ve ancak kendimiz sağlayabiliriz.