“DİN DİLİ” ÜZERİNE

Haydar ÖZTÜRK

VAN 28.06.2016 12:22:44 0
“DİN DİLİ” ÜZERİNE
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Dil müşterek bir iletişim vasıtasıdır. Bu da insanın dünyayı anlaması,  eşyayı algılaması ve ifade etmesi demektir. İnsan dil vasıtası ile anladığını anlatır ve dil yoluyla kimlik kazanır. Yine insan dil vasıtası ile duygu ve düşüncelerini ve böylece kendini ifade eder. Mevcut din dili eski (köklü)  bir dildir diye yeniden kullanılamaz. İllede eski din dilini kullanmayı savunmak aracı amaç yerine koymaktır. Kur’an’ın indiği toplumun dilini kullanması, evvelki ilahi kitapların dillerinin farklı oluşu dilin bir araç olduğuna en güzel delildir.
Her alanın kendine has bir kavramlar dünyası/dili vardır. Dinin de bir dili vardır. Kur’an’ın dili “Din Dilidir.” Her ilmin bir dili vardır. O dil bilinmezse o ilmin ifade ettiği yüksek manalar anlaşılamaz. Matematiğin, hukukun, tıbbın, biyolojinin, astronominin, tabiat bilimlerinin, sosyolojinin, felsefenin velhasıl her ilmin kendine has bir dili vardır. Siyaset, hukuk, sanat, ekonomi vb. insan kaynaklı iken;  din ilahi kaynaklıdır ve insanın dikkatini ötelere, metafizik âleme çevirir. Ama bu dünya ile de ilgilenir. Emirler, yasaklar, helaller, haramlar dinin bu dünya bakan yüzüdür. İşte tam burada iyi kurgulanmış bir din diline ihtiyaç vardır. Yoksa dinin dünyaya bakan yüzü sanallaşır, içi boş bir ritüele dönüşür.
Dinin aşkın, yani aklı aşan boyutu kadar rasyonel bir boyutu da mevcuttur. Dini anlamaya, yorumlamaya ve hayatımıza indirgemeye çalışırken bu her iki boyutuna (aşkın-rasyonel) dikkat etmek gerekiyor. Dinin bir ideolojiye indirgenmemesi ya da anlaşılması mümkün olmayan bir dogmatizme dönüşmemesi için bu şarttır. Bu dengenin gözetilmediğini hemen hemen tarihin her dönemde din adına işlenen vahşetler göz önüne sermektedir. Tarih boyunca cehalet dini dogmalaştırmış, siyaset dini ideolojileştirmiştir.
Tarihte ortaya çıkan en önemli kırılmalardan biri de siyasi farklılık/çekişmelerin dini alana çekilerek din dilinin belli bir kitleyi savunan ve kendi dışındakileri öteki gören bir söyleme dönüşmesidir(sünnilik, şiilik gibi).  Siyasi alanda yaşananlar, (Muaviye ile başlayan iktidar oyunları) din dilinin çerçevesinin sapmasına, sebep olmuştur. Böylece din dili kavramlar dünyasına olmadık anlamlar yüklenmiş; din belli bir grubun, kurumu veya güçü elde tutmanın bir aygıtı haline dönüştürülmüştür. Dolayısıyla ortaya çıkan din dili ümmeti bir araya toplamaktan çok ayrıştırmaya hizmet etmiştir.
İslam dünyasında din dili  “korku” ile bütünleşmiştir. Hz. Peygamber’in, “müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz; kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz” uyarısına rağmen, dini söylem biçiminde korku egemendir. İnsanlar, günah korkusu ve suçluluk duygusuyla din içerisinde tutulmaya çalışılmaktadır. İslam korkuyu bütünüyle göz ardı etmez. Ancak, İslam’da esas olan Allah’ın rahmetinin her şeyi, kuşatmış olmasıdır. Allah, “Rahman”dır; merhamet O’nun en belirgin niteliğidir. Allah’ı doğru anlamak, ancak O’nun “özünde merhametli” olduğu gerçeğini algı biçiminin merkezine yerleştirmekle mümkün olabilir.
Dinin korku merkezli dilini anlayabilmek için birazcık gerilere gitmek gerekmektedir. Bu toplum son iki asırdır korkularla yaşamaktadır. Bu korkular, özne bir ümmeti nesne bir ümmet yapmıştır. Hala birbirimizle uğraşmaktan, birbirimizi suçlamaktan vaz geçemedik. Bu durum bizi mağlup medeniyet olmaya götürmüştür. Din dilinin korku merkezli olması, çok ciddi sorunları beraberinde getirmektedir. Her şeyden önce, din birleştiricilik vasfını kaybetmektedir. Siyasetin ürettiği bir takım olumsuzluklar, korku egemen din dili sayesinde toplumda kalıcı hale gelmeye başlamaktadır (yanlış kader anlayışı gibi). Daha açık bir ifadeyle korku kültürü, hem dinin etkinliğini azaltmakta, hem de din istismarını kolaylaştırmaktadır. Bütün dini yapılarda okumaktan insanlar hala korkmakta ve yapılarda bunu onaylayıp körüklemektedir.
Din dilindeki görülen sapmalardan biri de dinin bilimle karıştırılarak, din dili kavramlar dünyasını, bilimsel bir dilin istila etmesine kapı aralamaktır. Bu anlayış modern bilgiyi eksene alarak buluşların, icatların vahye tasdik ettirilmesine çalışmaktadır. Her şeye bilimsel bir kılıf aramaya çalışılır. Görüldüğü gibi din dili sorunu sadece geçmişe özgü değil. Bugün de o sorun halen devam ediyor. Bunun ortadan kalkması; din dilinin dini bir çerçeveye oturtulmasına bağlıdır. Yani din dilini oluşturan kavramların dinden hareketle anlaşılması, yorumlanması ve hayata dönüştürülmesi gerekiyor. Dinin bütünselliğini dikkate almak diğer bir değişle Murad-ı İlahiyi yakalamak gerekiyor. Aksi halde din dili ümmetin dili olmaktan çok belli bir grubun, fırkanın ya da belli bir coğrafyanın dili kalacaktır. Aslında Hz. Ali’nin kendi döneminde Kur’an’a önyargıyla yaklaşan kimseler için söyledikleri; din diline nesne muamelesi yapanlar için de geçerli olduğuna inanıyorum: ‘’Kur’an konuşmaz. Onlar Kur’an’ı konuştururlar.’’
Mevcut din dili, genel bir dil değil; kelam, felsefe, tasavvuf, fıkıh, hadis, tefsir gibi ilmi disiplinlerin ortak dilinden oluşan özel bir dildir. Bu disiplinlerin hepsinde de zamanın siyasal anlayışlarının etkisi vardır. Bu dil ile bugün kitlelere, dinin içeriği ve mesajını iletmek mümkün olamamaktadır. Yani din diye aktardığımız şey tarihin ta kendisi olmaktadır. Diğer bir ifadeyle bir zaman dilimindeki din algılarını din diye sunmaktır. Bu dille yazılmış metinleri ancak ilahiyatçılar veya özel gayret sarfedenler anlayabilmektedir. Yani bu disiplinlerin kavramlar dünyasını anlamak, özümsemek ve yeni bir kalıba dökme işi zor bir iştir. Mevcut din dilini doğrulayanlar; istsinasız herkesin bu işi yapabileceğini iddia etmiş oluyorlar. Bu disiplinlerin dili özel bir dildir. İsteyenler bu alanda kendilerini yetiştirmelidir ve bu elzemdir. Fakat buralardaki mesaj ve sadra şifa düşünceler bu özel dil içerisinde kaybolup gitmektedir. Genel bir dil olmadan, düşünceler yerleşmez, topluma ulaşmaz, toplumdan rağbet görmez.
Kitlelere dinin mesajını iletmek, onlara dini bilgileri yüklemek değildir. Malesef bugün din götürüyoruz diye, ağdalı bir dille dinin belki de kabı götürülmektedir. Yani içinde din olmayan boş bir kap. Bu komşunuza boş tabak verip, kendinizi tatlı götürdüm diye kandırmaktır. Bu durum toplumda istenilen davranışların, yani dinin hayata dönüşmemesini netice vermektedir.
Aşırı dogmatik ve lafızcılığımız din dilinin tıkanmasına sebep olmuştur.  İnsanların kalıplaşmışlığı ve şekilden öze kanatlanamayıp anlamla tanışamaması aşılması gereken çok önemli bir sorun. Aşırı şekilcilik, özü gölgelemektedir. Din üzerinde yeniden bir zemin etüdü yapılmalıdır. İslam düşüncesinin yaşadığı tutulma mevcut din dilinin sorgulanmasına ve yeniden kurgulanmasına bağlıdır. Kur’an’ın din dili Allah merkezlidir. Salt kavramlara indirgenen Allah, eyleme yansımamakta yani fiiliyata geçirememektedir. Nihayetinde Allah inancı ahlaki fonksiyonunu da ortaya koyamamaktadır.
Dil müşterek bir iletişim vasıtasıdır. Bu da insanın dünyayı anlaması,  eşyayı algılaması ve ifade etmesi demektir. İnsan dil vasıtası ile anladığını anlatır ve dil yoluyla kimlik kazanır. Yine insan dil vasıtası ile duygu ve düşüncelerini ve böylece kendini ifade eder. Mevcut din dili eski (köklü)  bir dildir diye yeniden kullanılamaz. İllede eski din dilini kullanmayı savunmak aracı amaç yerine koymaktır. Kur’an’ın indiği toplumun dilini kullanması, evvelki ilahi kitapların dillerinin farklı oluşu dilin bir araç olduğuna en güzel delildir.
İslami davette Kur’an merkezli bir din dili birliği sağlamak çok önemli bir husustur. Bunun için de dinin sabit ve değişkenleri bilinmelidir. Dinin sabitleri: Allah’a, ahirete, kitaplara, peygamberlere, meleklere iman; adaleti her alanda ayakta tutmak, emri bilmaruf – nehyi anilmünker, ahlak ve ahkamdır. Ancak topluma ulaştırılacak bu sabitler herhangi bir mezhep, tarikat veya cemaatin yorumları olmamalıdır. Toplumda din noktasındaki kafa karışıklığının giderilmesi için analitik düşünmeyi öğretmek gerekiyor. Dinin değişkenleri noktasında farklı yorumların olabileceğini, ayrı düşünmenin ayrılmayı gerektirmeyeceği hususunda davetçi güzel bir din dili kullanmalıdır.
Ümmetin geleceği açısından, din dilinin mutlaka korkudan arındırılması gerekmektedir. Toplumu bir arada tutan temel kurucu değerlerin aşınmasına yol açan korku, aynı zamanda uzlaşı kültürünün oluşmasına da engel teşkil etmektedir.
Korku merkezli din dilinden kaynaklanan korkularımızın içinde boğulup kalmak istemiyorsak, korkularımızın çoğunun öğrenilmiş, sonradan üretilmiş korkular olduğunu bilip onlarla bir şekilde yüzleşmeliyiz. Korkularla yaşamak, insanın tabiatına uygun değildir. Korkunun yaşam biçimi haline gelmesi, insanca yaşamanın olmazsa olmazı olan adaletin ve yüksek güven kültürünün kök hücrelerinin kuruması demektir. Bunun yok oluş olduğunu herhalde söylemeye hacet yoktur.
Yeni bir din dilinin kurgulanması için; toplumdaki din anlayışları, dini sapma ve yabancılaşmanın nedenleri, din düşmanlığı gibi sorunların tespit ve analizi yapılmalıdır.  Yeni bir din dili kurgusu, mezhep, tarikat ve cemaatler üstü bir yapı olmalıdır.
Din dili, muhatapta huşu/kalbi saygı, hayret ve hayranlık uyandıran bir mahiyette olmalıdır. Akla ve kalbe hitap etmelidir. Hayret ve hayranlık uyandıran mesaj yüklü din dili akla hitap edip insanı imanın kapısına getirirken;  kalbe hitap eden din dili ise pratik ahlakı ve sorumluluk bilincini yeşertecektir.
Din dilinde öne çıkarması gereken hususlar olarak şunları sıralayabiliriz:
Kur’an’ı önceleyen bir bakış açısı sunmalıdır: Hz. Ali, alimi Kur’an’ın önüne hiçbir şeyi geçirmeyen olarak tanımlar. Toplumda dini kaynağından öğrenme bilinç ve ahlakının yerleşmesine temine çalışılırsa, toplumda Kur’an’ın önüne bir şeyi geçirmeyecektir.
Dinin kapı olduğu duvar olmadığını pratiğe çıkarmalıdır: Dindar insanların bireysel, ekonomik, toplumsal, mezhebi, mesleki durumlarından dolayı yaşadıkları sorunlar mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçilik duvarlarıyla örülmekte ve çözümsüzlük sunularak bütün çıkış kapıları din adına kapatılmaktadır. Din kapı iken duvar yapılmaktadır. Din, tıpkı kapısı ve penceresi olmayan tavanı kapalı bir odaya(!) dönüştürülmektedir.
Rivayet kültürünün değerlendirilmesinde metot takip etmelidir: Bir rivayet, Kur’an’a, akla, sünnete, tarihe ve bilime arz edilmelidir. Rivayetin konusuna göre yerine göre birine veya hepsine arz edilmelidir.
Rivayet konusunda toptan red veya toptan kabul mantığından uzak bir dil kullanılmalıdır.
İnsanda farkındalık meydana getirmelidir: Kainat, insan, hadisat kitaplarını Kur’an paydasıyla okuma becerisi geliştirecek bir dil olmalıdır.
“Din dili, yaşayan imanın dili, müminlerin anlayışlarını yönlendiren ve hayatlarına yön veren temel bakış açısı ve tutumları dile getiren bir dildir. Bu bakımdan din dilini emprik (deneyci) dünyaya işaret eden veya tanımlar arasında ilgi kuran (analitik) bir dil değil, bizim nihai mukadderatımıza ilişkin kanaatlerimizin dile getirildiği bir dil olarak görmek gerekir.” (Turan KOÇ, Din Dili, 17)
Hasan HANEFİ’ nin dediği gibi din dili teolojik dilin gölgesinden ve ağdalı anlatımından soyutlanmalıdır.

Haydar ÖZTÜRK/ İktibas Dergisi Haziran 450