Devlet’te Cem Olma Süreç ve Prensipleri

KENAN ALPAY

VAN 12.01.2018 09:11:18 0
Devlet’te Cem Olma Süreç ve Prensipleri
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Devlet’te Cem Olma Süreç ve Prensipleri


Her seçim ve referandum kendi bağlamında kritik olur, hayati önemi haizdir. Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi için yapılan 16 Nisan 2017 referandumuyla elde edilen sonuca göre kritik bir eşik daha geride bırakıldı. Bu sonuçların ilk defa teste tabi tutuluşuna Kasım 2019’da şahit olacağız. Ancak ondan önce Mart 2019’da mahalli seçimler var ve burada ortaya çıkacak tablo Başkanlık seçiminin sonuçlarını da belirleyebilecek.

Seçim kampanyasına ilk start veren ve gerek tabanını gerekse muhaliflerini pozisyon almaya davet eden (ya da mecbur kılan) Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan oldu. Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP ile beraber ilan edilen ‘milli ve yerli mutabakat’ın mahiyet ve hedefi Erdoğan tarafından şöyle bir denklem ve saflaşma olarak tasvir edildi: “2019 seçiminin yerli ve milli olanlar ile ipi başka mahfillerin elinde olanlarla geçeceği açıktır.” Yerli ile kökü dışarıda olan, milli ile gayrı milli olan arasında bir rekabet ve mücadele geçeceğinin ilanı siyasal bir söylem olarak kitleleri harekete geçirmek bakımından çok güçlü bir etki oluşturabilir. Ancak bu söylemin karşı tarafında bulunan muhatapları ve onları destekleyen şu ya da bu orandaki kitleleri düşündüğümüzde ahlaki ve hukuki açıdan sorunlar doğurması kuvvetle muhtemeldir.

Üçüncü Şıkkı Olmayan Söylemler

Çok yönlü saldırılar ve sıkıntılarla boğuşulan bir Türkiye vasatında doğal olarak siyasetin dili ve ilişkileri de daha fazla gerilimli ve çatışmalı içerikler içeriyor. Siyaset böylesi süreçlerde her yerde serttir, tasfiyecidir ve üçüncü hali/yolu imkânsız kılmak ister. “Ya onlardansın ya bizden” söylemi iktidarın olduğu gibi muhalefetin de elinde bazen güçlü bir yaptırım silahına dönüşebiliyor çünkü.

Zaten son iki yıldır giderek yoğunlaşan tartışma süreçlerine ilişkin bir istatistik çıkardığımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a muhalefet edenlerden daha çok ve ölçüsüzce Erdoğan’a yeterince sahip çıkmayanlar hedef tahtasına oturtulmaktadır. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan bu süreçte istisnalar dışında sessiz kaldıysa da nihayet bir KHK eleştirisi dolayısıyla eski dava arkadaşı Abdullah Gül’ü “Bay Kemal’in kayığına binmek”le suçlayarak yeni bir pozisyon aldı. Bu oldukça sert ve açık bir tercihe zorlayıcı çıkış “trenden inenler indikleri yerde kalır” metaforuyla daha ileri bir aşamaya geçti. Söylem ve ilişki tarzına bakılırsa “kapılar bir daha açılmamak üzere sımsıkı kapandı”. Devam etmekte olan bu süreç (Gül’le beraber veya değil ama) AK Parti içerisinde küçük de olsa itirazları olan veya farklı tarzlar önerenlerin sessiz ve pasif dahi olsa asla makul görülemeyeceğini ilan ediyordu.

Siyasal bir davranış modeli olarak Bahçeli’de tecessüm eden “fedakârlık, cesaret, vefa, şeffaflık, mertlik, yiğitlik” vb. üstün vasıflar bütün AK Partililerden talep ediliyordu. Bahçeli liderliğindeki MHP’nin Erdoğan’a koşulsuz bir destek sunduğu, bu desteği de tamamen yerli ve milli siyasete olan tutkusu, devletine ve milletine sahip çıkma arzusu olarak resmeden bir dizi değerlendirmeye şahit oluyoruz. Bahçeli için düzülen bu destansı güzellemeler burada da kalmıyor elbette. Bahçeli’nin 2019’a giden süreci ‘siyasi mülahazalarla okumadığı’ndan tutun da ‘hiçbir görev beklentisi içerisine olmadığı’na kadar çeşit çeşit Pollyanna hikâyesi okur olduk bu haftalarda. MHP tabanına dair Bahçeli’den bile ileri düzeyde teminatlar veriliyor ve “MHP seçmeninin başka bir adaya gitmeyeceği de ortada” iddialarıyla kamuoyunun gönlüne usul usul su serpiliyordu. Hikâye dedikse siyasal analiz ve toplumsal çözümleme tadında hikâyelerden bahsediyoruz. Ne kadar hayata tekabül eder, etkisi ne derece olur ve kalıcılığı var mıdır gibi sorular ayrı bir bahiste değerlendirilir.

 

Evliya Gibi Siyasal Lider

Bahçeli’nin MHP adına 2019’da neden Başkanlık adayı çıkarmayacaklarına dair soru sormak veya tereddüt belirtmek neredeyse büyük bir suç sayılır oluyordu. Çalakalem yazılan, gerçeklik ve tutarlılık içermekten tümden azade olmuş afilli cümleler kurarak tereddütleri gidermeye girişen edebiyatçılar hızla sahne alıyordu. Öyle ki; sığlık ve suizanlarını yarıştırırcasına saçma ithamlarla hükümler kuruluyordu: “Eleştiriler, “Bahçeli’ye yönelikmiş” görünmekle birlikte, doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alıyordu.” Evet, ısrarla vurgulandığı gibi birilerinin fena halde ‘kimyasını bozmuş’. Ancak Bahçeli’nin oyun mu bozduğunu yoksa etkisi çok da uzak olmayan bir erimde ortaya çıkacak başka bir oyun mu kurduğu birlikte göreceğiz.

Kimya bozumu sadedinde inatla Erdoğan’ı AK Parti içinde yalnız hatta ihanete hazır kadrolar tarafından kuşatılmış olarak tasvir eden söylemlerin yer aldığını belirtmeliyiz. Bahçeli liderliğindeki MHP’yle veya başka bir partiyle ittifaklar kurulabilir, şu ya da bu alanlarda iş görülebilir. Lakin Erdoğan’ı bütün gücüne ve toplumsal meşruiyetine rağmen günden güne eriyen ve kendi teşkilatlarını dahi toparlayamayan Bahçeli liderliğindeki MHP’ye mecbur ve mahkûm olarak lanse eden değerlendirmeler tümden yanlış ve zararlıdır. Üstelik bu sürecin AK Parti içerisinde önemli misyonlar üstlenmiş Gül’ü ya derin bir sessizliğe ya da karşı cephenin adayı olmaya itekleyerek yönetmenin ne kadar sağlıksız bir tercih olduğu ortadayken.

Tuhaf işlerin önü açılıyor, garip teamüller oluşturuluyor. Mesela Bahçeli’nin Gül için sarf ettiği “sağın solun dolduruşuna gelmemesinde yarar var” çağrısından sonra henüz nerede durduğu ve nasıl bir teklifle muhatap olacağı bile belirsiz olan BBP lideri Destici’de Gül için şunu söylüyordu: “Dışarıdan gazel okumak kolay.” Milli mutabakat masalıyla AK Parti’nin içini dizayn etmeye soyunan soyuna.

Milli ve yerli söylemini merkeze alan siyasal çıkışın Bahçeli ve MHP tarzının içerdiği siyasete ne kadar yakın değil ne kadar uzak olunacağı esas alınmalıdır. MHP’nin ve Bahçeli’nin 28 Şubat sürecinden başlayıp pek yakın bir zamana kadar üstlendiği siyasal rolü bir anda unutmaya hatta ondan tüm nefsani arzularını yenmiş bir modern zaman evliyası çıkarmaya teşne yaklaşımlar yıkıcı düzeyde hastalıklıdır. Çünkü bu güzellemelerin, onu imrendirici bir rol model olarak takdim etmenin (zafer havaları çalınırken fark edilemeyecek düzeyde) ağır bir bedeli olabilir. Tereddütleri gidermek yerine, pasifleri aktive etmek yerine, gevşek duruşları tahkim edecek tedbirleri hızla devreye sokmak yerine itibarsızlaştırıcı ve dışlayıcı taktik hamlelere yoğunlaşmak çözüm üretmez.

Yeni Akit