Devletin Sahibi Millettir

Yaşar Değirmenci

VAN 8.02.2018 09:52:37 0
Devletin Sahibi Millettir
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Ülkenin bölünmezliği ve birliği, devletin bölünmezliği ve birliği. Unutmayalım, diğer hususlar buna bağlıdır. Milletin birliği ve bütünlüğü güçlü olacaktır ki; ülkenin ve devletin birliği ve bütünlüğü korunabilsin. Esas olan, asıl olan, milletin birliği ve bütünlüğüdür. Gelin görün ki, asıl ihmal edilen orasıdır. Millet, milleti millet yapan değerler… Milleti millet yapan değerlere önem verilseydi ve onların sosyal hayatımızı yönlendirme tesiri sağlansaydı böyle mi olurdu? Din olmazsa, devlet de milletin birlik ve beraberliği de olmaz.

 

Sonradan Müslüman olan entelektüel Roger Garaudy diyor ki:

 

‘Bir halkın millet ve hakiki devlet olabilmesi için büyük bir dine iman etmesi ve o dinin şartları içinde yaşaması şarttır. Milletin ebedîliği dinin azametine ve devlet/millet tarafından benimsenmesine bağlıdır.’

 

Bu millet, İslâmi esaslar içinde kalarak insanların ırkları, dilleri, renkleri ne olursa olsun adaletten ayrılmadığı, ‘emri bil maruf, nehyi anil münker’ yaptığı, ırkçılığa hiç ülfet etmediği müddetçe yelkenlerimizi İslâm rüzgârıyla aziz devleti ve milleti bina etmeye muvaffak olmuşuz. Elhamdülillah…

 

Türk milleti, bu millet etnik farkları kaynaştırıp ölümsüzleştiren manevileşmiş tarihi varlığıyla bir bütündür. Türk milleti Müslüman’dır. Dinini kaybedince milli özelliklerinin bütününü kaybeden ve milliyeti ile maneviyatı birbirinden ayrılmaz hale gelmiş bir millettir.

 

 Türkiye, Türk milletinin anavatanıdır. Din-dil-tarih şuuru milli sıhhatin teminatıdır. Millet olmak manevi, tarihi ve idealist bir gönül beraberliği içinde bulunmaktır. Bir kafatası meselesi değildir. Millet, yaşayan nüfustan ibaret değildir, yaşayan nüfusun muayyen bir değişim dönemindeki keyfiyeti ile sınırlı değildir. Türk milleti, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın İslam’ı en güzel biçimde yaşamış bütün insanlarının manen içinde bulunduğu bir büyük beraberliktir. 

 

 Yanlışlık, ”etnik köken”e verilen aşırı önemden doğuyor. ”Aynı milletiz” denildiğinde,”herkes aynı kökendendir” denilmek istenmiyor. Zaten ”millet” etnik kökenle tarif edilmez. Batıda da edilmez. Esasen bizde ,”etnik köken” unsuru, tarihi ve beşeri kaynaşmalar dolayısıyla gündemden düşmelidir. ”Etnik köken” değil, ”manevi kök” belirleyici üstünlüğe sahiptir. “Biz ayrıyız, farklıyız” diyenler hep etnik köken üzerinde duruyor. Milli-manevi meseleler, mefhumlar, etnik tahlillere göre şekillendirilemez. Yanlışın özü, milletin tarifini “etnik” çerçeveler içinde hapsetmektir. Milleti etnik kökenle anlayış, maddileşme, insanı “kendi kendinin zalimi” haline getirir, insanın, kendi şahsiyet bütünlüğünü parçalatır. Sadece ırk bağı, yalnız başına, insanı ne değerli ne de değersiz kılabilir. 

 

 İnsan, ahlâkî-manevi-fikrî-ruhî zenginlik ölçülerine göre değerli yahut değersizdir. Ahlâksız insanın, cahil insanın hangi ırktan olduğunun ne önemi var? Hangi bölgeden olduğunun  kıymeti var mı? Öyle insan vardır ki akrabamızdır ama o bize dünyanın öbür ucunda bulunan herhangi bir kimseden daha uzaktır?

 

  Mukaddesliğin, kutsiyetin, kaynağı ve aslî konusu; sadece imandır, dindir, İslâm’dır. Buradaki hassas sınır şudur: 

 

İnsan elbette ki inançlarını yaşarken bir takım maddi imkânlardan ve olgularından, faydalanır. Ama o maddi imkânları ve o olguları, mukaddesatının kaynağı olarak görmeye başlarsa, ifrada düşmüş, sapmış olur. İnsan hakları, demokrasi, benzeri kavramlar, hiçbir zaman esas olmaz. Onlar, esasa muhtaçtır. Yaşama beraberlikleri, paylaşmalar “din” mayası ile kıvamlanmalıdır. Yahya Kemal’in dediği gibi “milletlerin mayası kan değil, dindir”. Batı’da da öyledir. Ateizmden başka hiçbir düşünce bu hakikati inkâr edemez.

 

İslam’ı sadece bir inanç sistemi gibi görmek ve göstermek, tarihe de, sosyolojiye de uymayan, realiteyi inkâr eden, hayali hakikat sanan, temenniyi gerçek gibi gösteren tarihi bir yanılgıdan başka bir şey değildir. İslam, temeli, çekirdeği iman olan insanlığın medeniyeti, hakikatin medeniyetidir. Bir medeniyet olarak, İslam’ın tarihi-sosyolojik, sosyo-kültürel yapısı, toplumun ruhuna işlemiştir.

 

Din/iman ve devlet, aynı potada yoğruldukça biz, büyük devlet ve büyük millet olmuşuzdur.

 

Tarih, bir ibretler aynasıdır. Bugün, hâlâ benzer sancılar içindeyiz. O aynaya bakınca kaderimizi de, çehreleri de tanımakta zorluk çekmeyiz.

 

Bir kültür erozyonu, küreselleşme adı altında bir kültür yozlaşması içindeyiz. Bizim bir millî-manevi zâfiyet meselemiz vardır. Bunu görmek lâzım. Esasen terörün doğması daha doğrusu doğdurulması ve önlenememesi de bu meseleyle alakalıdır. Bir milletin manevi vasıfları ve medeni seviyesi, devlet kurma kabiliyetinin derecesini ve kuracağı devletin gücünü belirler. Unutulmamalıdır ki; Toprak parçası, mânevileşince vatan olur. Fert mânevileşince şahsiyet olur. Ev manevileşince yuva olur. Toplum manevileşince millet olur. Yürek mânevileşince kalp olur, gönül olur.

 

İbni HALDUN’un ‘Devletin, halkını din ve inanca çağırması, devletin temelini sağlamlaştırır’ sözünü nasıl hatırlamayız bile. 

 

Bu milletin sosyal dokusunun hiçbir bünyesi ile bağdaşmaz ‘Laiklik’ dayatması bu milletin ‘iman yüreği’ni hançerlemektir. Din’e toplumsal hayatın kapılarını (laiklik, demokrasi, vs. toplumsal hangi isim altında olursa olsun) kapatırsanız dinin zayıflaması devlet için tehlikedir. Devletin sahibi millettir. Milletin dini, milletin manevi yapısı, devletin himayesi altındadır. Siyaset bir araçtır. Onu amaç edinmemek şartıyla, insanın kendi amacı için kullanması zorunluluğu vardır. Biz kullanmazsak başkaları kullanır ve biz de göz göre göre olumsuz gelişmelere sadece seyirci kalırız. Statükoya razı olmak, her şeyi olduğu gibi kabul etmek, “olan”a kendini uydurmak, elbet tasvip edilir bir davranış olamaz. Ama bunun tam zıddı, her şeyi reddetme, yani sadece tepkide bulunma, fakat yeni bir çözüm getirmek için hiçbir çaba sarf etmeme de, kabul edilecek bir tavır olamaz. Ülkeye sahip çıkmak, milletimize ve insanımıza sahip çıkmak birinci görevimiz olmalıdır. Halkta iman şuuru uyandırılmalı. 

 

Halk dindar olmazsa, ne ilim ne de teknik insanları koruyamaz/himaye edemez. Halkın dinen zayıflaması, devlet için tehlikedir. 


HİLAL HABER