Devlet vizyonuyla onarmak

Ömer Altaş

VAN 7.07.2015 13:38:58 0
Devlet vizyonuyla onarmak
Tarih: 01.01.0001 00:00
 ‘Ey aziz ülkem!’

Yanındakine ‘sahur sonrası bir rüya gördüm’ diyordu. Uzun boylu heybetli biri, sırtını bir tepeye verip oldukça kalabalık bir topluluğa konuşuyordu. Yer sanki Türkiye idi sanki değildi. Ortam bir eski dönem, bir bugün oluyordu. Böyle tuhaftı. Uyandığımda hatibin söyledikleri, kelime kelime kulaklarımda çınlıyordu:

Ey kavmim!

Ey aziz ülkem!

Cumhuriyetin kuruluş döneminde, ülkemiz bir travma yaşadı.

Yıkılmıştık.

Travmanın tesiri ile hafızamızı kaybetmiş, tarihimizi unutmuştuk.

Kendimize gelebilmek için çevreyle bağımızı kopardık.

Kendimizi korumak içinse anne karnındaki gibi cenin pozisyonu aldık.

Ama olumsuzluklara rağmen ayakları üzere doğrulmayı başardık. Devlet ve millet olarak var olduk.

Bu dönemin bidayetinde bazı temel yanlış kararlar aldık.

Gördük ki, devlet hatası insan hatası gibi değil; felakete neden oluyor.

Bazen bir yanlışın bedelini yıllarca ödedik. Bu nedenlerle, çatışma zeminlerinde nice evladımızı kaybettik.

Hatırlamak isteyemeyeceğimiz, nasıl yaptığımıza şaşırdığımız nice davranışlarımız oldu.

Tüm bunlar meşru değildi ama biraz olağan bir süreçti.

Kurulan yeni bir düzende, yaşanması muhtemel sonuçlardı.

Ama biz, koşullara göre kendini yenileyebilen bir milletiz.

Özgüveni yüksek bir doğamız var.

Sıfır noktasından ayağa kalktık. O günden bu güne, daha iyi bir devlet, daha güçlü bir toplum var etmek için çok mesafe kat ettik.

Bir asra yakın bir süre sonra baktık ki; dünyadan kopmuş, geride kalmışız.

Hem çözemediğimiz iç problemler, hem dış güçlerle sorunlu ilişkiler nedeniyle devlet belli aralıklarla strese girdi.

Askeri darbelere uyandık.

28 Şubat darbesinden sonra, topyekûn bir yenilenmenin şart olduğuna karar verdik.

Daha iyi, daha normal bir gelecek için bir kez daha ayaklarımız üzerine doğrulmalıydık.

Öncelikle bilinmeli ki, eski düzenin her şeyinde, tek tipçilik vardı.

Tek tipçilik, savaş dönemlerinin doğasıdır. Cephe psikolojisidir. Bilirsiniz, bir cephede, zafer için her şey tek tip olmalıdır.

Cepheden evlere döndük ama psikolojimiz aynı kaldı. Alışkanlıkla yumruklarımız daima sıkılı oldu. İçimizde, bu halden nemalananlar vardı; onlar, bu halin devam etmesini istediler.

Parmakların yavaş yavaş açılması şarttı. Kararlıydık, bu sorunu, ileri demokrasi ile çözecektik.

Bu yeni dönemi, toplamda “yeni Türkiye” olarak adlandırdık.

Ancak gördük ki; düzenini, ülkenin dış dünyayla ilişkisinin, kötü olması üzerine kuran güç odakları vardı.

Yine gördük ki; düzenini, iç barışın bozuk olmasına göre kurmuş olanlar vardı. Bunlar Türkiye’nin dönüşüm iradesinden rahatsızlık duydular.

Harekete geçtiler. Herkes gördü ki, hiçbir iyiliğimizi istemiyorlar.

Tabi, biz de, bu süreçte, önceki dönemlere benzer hatalar yaptık.

Bir kere, millet olarak ‘savaş kültürüne’ sahibiz. En basit tartışma ortamlarını bile savaş atmosferine çeviriyoruz. Öyle ki kadın-erkek ilişkisinde dahi bu hali yaşarız. Bu içgüdüyle, Yeni Türkiye’nin inşa sürecinde ‘topyekûn eskiyi’, savaş terminolojisindeki anlamıyla ‘düşman’ olarak kodladık.

Bu mantık altında, toplumumuz hırpalandı. Eski düzenin tasfiye edilmesi gereken yapıları ile eski düzene aidiyet hisseden toplulukları birbirinden ayıramadık.

Onlar kendini ‘öteki’ hissetti. Onlar da yeni Türkiye sürecine tersten ‘kahrettiler’. Birbirimizi ‘tam düşman’ zannettik.

Zaten hastalık kapmaya meyilli bedenimiz, bu çatışmalarda rahatsızlandı.

Agresifleştik.

Şimdi bir kez daha çömelip oturduk. Elimizi başımız arasına aldık. Düşünüyoruz: Neleri ihmal ediyoruz?

Normalleşme serüveninin devam etmesi için 'ne yapmalı?' diye uzun uzun tartışıyoruz.

Nasıl yaparız da; şu an küçük olan hataların, bize onulmaz bedeller ödetmesinin önüne geçeriz?

Ey milletim!

Ne tasalanın ne ümitsiz olun.

Doğru istikamette yol alıyoruz.

Ey Türkler, Kürtler, Araplar!

Ey Dindarlar, Aleviler, Ermeniler!

Ey Rumlar, Ezidiler, Süryaniler, Romanlar!

Ey rengi, dili, biçimi ve inanışı ile ülkemin bütün milleti!

El ele verin!

Ve ey CHP’liler!

Ey MHP’liler!

Ey HDP’liler!

Ey AK Partililer!

Demokratikleşmeyi ve normalleşmeyi tamamlayın!

Ey aziz ülkem!

Yaşadıklarımız büyük dönüşümün geçici sancılarıdır. Normalleşme, sivilleşme ve demokratikleşme iradesinin sancısıdır. Görünen o ki, hepimizin ihtiyacı olan yeni anayasamızı yapıncaya kadar bu sancı, bir süre daha devam edecek. Herkesin geçmesi gereken bir köprü var, kimse aşağı düşmemeli.

Ülkemizin yapısında çok çelişki ve mayınlı alanlar var. Bu aynı zamanda dinamizmin de en büyük kaynağı. Elbette hiçbir şey rahat olmayacak, doğaldır.

Millet olarak iş yaparken gergin oluyoruz, birbirimizi örseliyoruz.

Biliyorum, bazen ümidinizi yitirdiniz. Bazen yoruldunuz. Bazen yıprandınız.

Ama birlikte atlatacağız. Ülkemizi tekrar ayağa kaldıracağız.

Biz bize problem olmaz. Eğer iyi niyetli olursak önümüzdeki tüm güçlükleri aşarız.

Her vatandaşın kendine, gururla, “ben Türkiyeliyim” diyeceği bir üst aidiyet oluşturmalıyız.

“Ortak bir asabiye” var etmeliyiz.

Kıyı boyunda başardık.

Kayı boyunda başardık.

Çanakkale’de başardık.

Kuşkum yok, bir yenilenmeyi daha başaracağız.

Bu nehir, gürül gürül sonsuza akacak!