DERVİŞLERDEN KURTULMA KLAVUZU

Enes TARIM

VAN 6.02.2016 09:50:20 0
DERVİŞLERDEN KURTULMA KLAVUZU
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Zihinsel ve düşünsel anlamda özgürleşebilmek için, dervişlerin bizi yakalayabilecek mesafeye kadar yanımıza yaklaşmalarına izin vermememiz gerekir! Günümüz dervişlerinin tümü avcıdırlar Üzerlerindeki derviş elbiseleri çıkarılmadan onlardan korunabilmemiz, zihnimizi arındırabilmemiz, düşüncelerimizi özgürleştirebilmemiz asla mümkün değildir…


Yaşadığımız günler göstermekte ki, algılarımızın esiriyiz ve her düşünceden, her kesimden halklar olarak zihinlerimiz esaret altında. Beyinlerimiz kendi kontrolümüzde değil, zihinlerimiz planlı ve programlı organizasyonlarla yönetiliyor… Kâh etnik milliyetçilik, kâh ideolojik cemaatçilik, kâh halkların kardeşliği adına değişik ideolojiler zihinlerimizi köleleştirmiş ve biz farkında değiliz…

Paralel cemaat organizasyonunun faaliyetleri ve sonuçlarının topluma yansıyışına baktığımızda, koşulsuz bağlık ve itaatin, amaç İslami eğitim ve davet çalışması dahi olsa kullanışlı dindarlık anlamına geldiğini ve samimi dindarlık duygularıyla anlamadan, bilmeden İslam dışı odaklara güç devşirildiğini gördük.
Samimi İslami zihinlerin, birilerinin elinde nasıl ehlileştirildiğini ve belirli formatlara sokulduktan sonra nasıl kullanışlı hale getirildiğini yaşadık… Geldiğimiz günlerde dahi, yaşanan onca ihanet ve aldanışa rağmen yığınların bağımlılığı “Gassalın elindeki meyyit misali” samimiyet ve takva adına devam ediyor…

Müslümanlar olarak yaşadığımız süreçte, birtakım algı operasyonlarıyla, ümmetçi İslam düşüncelerinden, etnik kimliklerimizin keşfettirilerek nasıl dar kalıplara hapsedildiğimizi, birilerinin zihin kodlarımızla oynayarak etnik milliyetçi kimliklerimizle evrilerek kullanışlı milliyetçilik konumunda nasıl koşullandırıldığımızı da gördük. Yine, hayatlarının baharındaki gençlerimizin, hangi ideoloji adına olursa olsun, zihinlerine hükmedilerek, ince bellerine hoyrat ellerle bombaların dolanışını ve erguvan renkli yazlarının, gençliklerinin kocaman patlayışlarla beraber nasıl heba edildiğini yaşadık…

O halde tüm bu acziyetimize rağmen gerçekten özgür müyüz? Henüz sakalı terlememiş, 18 – 19 yaşındaki gençlerimizi, iştihad eylemlerinde çığlık çığlığa kendilerini ve düşman addettikleri masumları yok ederken gördükçe, nasıl bir özgürlükten bahsedebiliriz ki? Özgürlük yalnızca bedenlerin esarette olmaması mıdır? Zihinlerimiz, kalplerimiz, düşüncelerimiz, ruhlarımız zincirlerle çepeçevre kuşatılmış ve tutsak ise yinede özgür sayılabilir miyiz? Birileri bizi özgürleştirme adına, putlara adamışsa, özgürlük mücadelelerimiz bizleri köleleştiriyorsa? İştihad eylemlerimiz bizleri cennete değil de tam tersi cehennemin kızgın alevlerine sürüklüyorsa? Neden kafamızdaki doğrular ve teslim olduğumuz gerçekler sürekli değişiyor, bilmiyoruz? Hedeflerimizi, sorumluluk bilincimizi neden yitirdik ve kaybettiklerimiz karşısında neden endişe hissetmiyoruz? Kanatlarımızı kıranlar, uçarak uzak ellerde kartallara yem olmamamız için mi bizi yaraladılar? Yoksa yanı başlarında gözleri önünde köleliğimizin idamesi için mi? Rivayet edilir ki, Hz Süleyman’a hayvanlarla, özellikle de kuşlarla konuşabilme yeteneği verilmiş.

Bir gün yaralı bir kuş Süleyman’a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Dervişi huzuruna getirten Hz Süleyman sorar:”Bu kuş senden şikâyetçi, niye bu kuşun kanadını kırdın? Derviş:”Sultanım ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Bende bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı incindi” der.

Bunun üzerine Hz Süleyman kuşa dönerek:”Bak bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.” Kuş cevap vermiş:”Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım.

Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.” Hz Süleyman bu savunmayı beğenir ve kısasın yerine gelmesi için.”Kuş haklı, hemen bu dervişin kolunu kırın!”diye emreder.
Kuş o anda :”Efendim sakın böyle yapmayın!”der. “Niçin?”diye sorar Hz Süleyman. Kuş:”Efendim, bunun kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın.

Çıkartın ki benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın!”… Derviş kıyafetli birileri neden bizi avlamak ister? Bir avuç etimiz, para etmeyen postumuz var bizim! Zihnimizi, beynimizi, ruhumuzu, düşüncelerimizi özgürleştirmemize neden izin vermiyorlar? Neden kanatlarımızı kırmak istiyorlar biteviye? Yine de kendimizi özgür hissediyoruz nedense! Özgür, mutlu ve bir o kadar da şaşkın! Kitabı da okuyoruz ama ne yazık ki, okuduklarımız bizi özgürleştirmiyor.

Aksine kanatlarımızı yaralayan dervişlere sarmaşık misali bağlıyor, sarıyor, nefes almamacasına eklemlendiriyor… Okuduğumuz ayetler, bizleri özgürleştireceğine, dervişlere nedense kul-köle yapıyor.

Algılarımızın esiri, yılgın ve edilgeniz. İradelerimiz ve zihnimiz kuşatılmış, düşünemiyor, akledemiyoruz. Kalabalıklar içerisinde sessiz, benliksiz ve kullanışlıyız. Mezhep, tarikat, etnik kimlik, parti, ırk, kabile…

Tümü de ruhumuzu ve benliğimizi kölelikten kurtararak arınabilmemiz için birer engel değil mi bizim için? Tümü de bizleri ayrıştırıcı araçlar değil mi? Modern zamandaki kutsallarımız! Uğrunda ruhumuzu ve benliğimizi secdelerle köleleştirdiğimiz kutsallarımız! Batıl davalar ve inançlar uğrunda savaşmak ve ölmek zorunda değiliz ki! Varsın korkak desinler bize! Çatışma ve nefret kültürlerinden arınmamız gerekmez mi? Suni devrimler ve suni iktidarlar aldatmamalı, dervişler yolumuzdan alıkoyamamalı, kırık kanatlarla da olsa yola devam edebilmeliyiz.

Hem sonsuza gitmekte değil mi ki bu yol? Sonsuz ve uzun yollar bitirilmek için değil, yalnızca yürümek için değil miydi? Neden yol üzerindeki meşgalelerle, ziynetlerle oyalanıp yolumuzdan geri kalıyoruz? Yürüyüşümüzde, direnmeksizin yol üzerindeki metaya, altına ve mülke tapıyor, eğleniyoruz.

Yollara çocuklarımızın kimyasal gazlar kokan küçücük cesetleri öbek öbek savrulmuşken, yeryüzünün ücra köşelerinde, kardeşlerimize işkenceler yapılıp, evleri başlarına yıkılıp, ayazda aç açık sabahlarken hiçbir sorun yokmuş ve mutluymuşuz gibi nasıl yaşarız? Dervişlerin arkasında bekleşerek, yalnızca kısık seslerle, “Onlara dua edelim!” demek, Allaha, Resulüne ve tüm varoluş gerçeklerimize ihanet değil midir? Böyle bir dönemde hiçbir sorunumuz yokmuş ve özgürmüşüz gibi davranamayız ki! Hiçbir şey olmamış gibi yapamaz, yabancıymış gibi bilmezlikten gelemeyiz

O halde, zihinsel ve düşünsel anlamda özgürleşebilmek için, dervişlerin bizi yakalayabilecek mesafeye kadar yanımıza yaklaşmalarına izin vermememiz gerekir! Günümüz dervişlerinin tümü avcıdırlar! Üzerlerindeki derviş elbiseleri çıkarılmadan onlardan korunabilmemiz, zihnimizi arındırabilmemiz, düşüncelerimizi özgürleştirebilmemiz asla mümkün değildir… -