DEĞİŞİM’İN 2014 YILINA YANSIMALARI

A. ARAF ARAT

VAN 17.12.2014 11:44:53 0
DEĞİŞİM’İN 2014 YILINA YANSIMALARI
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Küresel güçlerle ortak hareket eden yapılar, bu kadar yoğun ve karmaşık ilişkiler ağından kısa vadede çok az hasarla çıkıp ayakta kalabilmenin yollarını ararken, uzun vadede sonlarının hüsranla biteceğini başlarına örülen felaketi yaşayınca anlamaya başlıyorlar.   2014 yılını geride bıraktığımız şu günlerde, Küresel ve bölgesel ölçekte devam eden gelişmeler, artan bir ivme ile yaşanmaya devam ediyor. Değişen dünyanın yeni koşullarına ayak direten eski yapılar, bir şekilde tasfiye olurken, yeni aktörler ön plana çıkıyor.

Bütün bunlar yaşanırken, Müslümanlar nefislerinde olanları, Kur’an’ın içinde olanlarla değiştirme sürecini tamamlayamadıkları için bu değişimin nesnesi olarak yaşatılmaya devam ediyorlar. Küresel güçlerle ortak hareket eden yapılar, bu kadar yoğun ve karmaşık ilişkiler ağından kısa vadede çok az hasarla çıkıp ayakta kalabilmenin yollarını ararken, uzun vadede sonlarının hüsranla biteceğini başlarına örülen felaketi yaşayınca anlamaya başlıyorlar. Geçmişte yaşanılan süreçler Müslümanların yöntem noktasında tevhidi eksene uygun bir netliği hala ortaya koyamadığını gösterdi. Durum böyle olunca, sistem içi düşünmenin Müslümanları bir yerlere doğru savurmaya başladığı görüldü.
Küresel küfür sistemi, değişen dünya koşullarına uygun olarak kendini yenilerken, Müslümanlar bu değişim karşısında, vahyin hayatın her alanını kuşatan etkilerini ortaya koyamadıkları ya da tevhid eksenli bir dönüşümü başlatamadıkları için, değişimin yanıltıcı boyutlarının etkisiyle sistemle bütünleşmiş oldular. Müslümanların içindeki zaaf alanlarını çok iyi tespit eden küresel küfür, dünyanın değişimiyle birlikte ortaya çıkan sonuçları kendi lehine işletirken, Müslümanları hayatın dışına iten stratejileri her fırsatta uygulamaktan geri durmadı. Küresel güçlerin, İslam coğrafyasında iştahlarını kabartan en önemli nedenin, yer altı ve yer üstü enerji kaynakları olduğu bir kez daha görüldü. 21.yüzyılı Uluslararası sermayenin ya da bir diğer adıyla “küresel sermayenin” teknoloji ve enerji alanında bir üstünlük mücadelesi veya küresel bir rekabet ve egemenlik mücadelesinin geçtiği bir dönem olarak tanımladılar.

Bu yüzden Müslüman dünyanın bu coğrafyadaki uyanışı, küresel güçleri rahatsız etti. Müslümanları yok etmek ya da manipüle etmek için her türlü yeni teknik araç ilkesizce hiçbir ölçü, hiçbir sınır tanınmadan uygulandı. Küresel güçler enerjinin yoğun olduğu bu coğrafyayı ve bu coğrafyanın yaşayanlarını kontrol etmek için, İki önemli silahını her türlü teknolojik imkanla donatarak kullanmaya başladı. Küresel güçlerin öne çıkan bu iki önemli silahı askeri gücü olan “NATO” ve sessiz gücü olan “Algı yönetimi” oldu. Bu iki güç gelişmelerin seyrine göre bazen havuç, bazen sopa politikalarının devreye sokulduğu bir süreçte kullanılarak etkisini gösterdi. Bu iki gücün sahne aldığı gelişmeler, 2014 yılı boyunca tüm dünyanın gündemini meşgul eder oldu.

Yeryüzünde, ilahi yasanın işlemesi sonucu güç merkezinde yaşanan kaymalar, dünyanın enerji ve enerji koridorlarının geçtiği coğrafyalarda derin stresler yaşanmasına neden oldu. Ekonomik ve siyasi merkezlerde güç kaymaları yaşanırken, yeni şartlar oluştu ve bu durumu iyi değerlendiren ülkeler bir anda sıçrama yaptılar. Özellikle İslam coğrafyasında tarihsel geçmişi ve iç dinamikleri İslam’ın izlerini taşıyan ülkeler bu fırsatı kaçırmak istemediler. Bu ülkelerin dayandığı ideolojik eksen, sözde evrensel (batılı) değerlerle, İslam’ın değerlerini telif eden anlayış, zihinleri yanlış kodladığı için olayların perde arkasındaki asıl gerçek görülemedi. Bu yüzden değişimin ortaya çıkardığı yeni güçlerin bölgedeki önemine vurgu yapılırken, güçlenen bu yapıların dayandığı temel referansları iyi tahlil edilemedi. Ortaya çıkan yeni aktörlerin gerçek misyonunu, ideolojik ekseninin belirlediği akıldan çıkarılmış oldu. İslam coğrafyasını kuşatan küresel güçler, bölgenin enerji kaynaklarına hakim olmak isterken önlerine engel olarak çıkan Müslümanları kontrol etmek, uçurumun kenarında yaşayan insanlığın İslam ile tanışmasının önüne geçmek için “İslam’a karşı İslam” stratejisinin en akıl almaz araç ve yöntemlerini kullanmaktan geri durmadılar. Müslümanların hatalı yöntem tercihleri, küresel odakların işini daha da kolaylaştırmış oldu.

Küresel ve bölgesel odaklar, eski paradigmalarını hep ekonomik ve kültürel sömürünün işlemesine göre ayarladılar. Ancak değişen dünya ile birlikte çok daha karmaşık ilişkiler, ilkesizce yaşandığı görülen yeni stratejiler, yöntemler, paradigmalar geliştirdiler. Sahih İslam’ın bölgesel çıkarlarını tehdit eden boyutlarını pasifize etmek isteyen küresel ve yerel odaklar, İslam’ın sekülerleştirilmesi için “ılımlı İslam” modelini Müslümanlara kabul ettirdiler. Oysa yaşanan sistem içi ve bölgesel dizayn çabaları gösterdi ki, bu modelin hedefi “ılımlı İslam” adı altında ılımlı laik anlayışını kabul ettirmekten başka bir maksat taşımıyordu. Bir diğer önemli gelişme, sistemi içeriden kuşatmak isteyen cemaat’in, yerel ve küresel sistem tarafından içine sızılarak, her taraftan kuşatılması ve kullanılmasıydı. Müslümanlar Kur’an ve sahih sünnetin nasıl bir anlam ifade ettiğini bildikleri halde, parelel yapı gibi her taraftan kuşatılan parti ve cemaatlerin küresel sistemin ideolojik örgütlenmesinde katalizör görevi yaptığını anlayamadılar.

Özellikle küresel ve bölgesel odakların, kendi içlerinde yaşanan ve zaman zaman kızışan çatışmalarını yanlış okuyanlar, küresel ve bölgesel odakların strateji ve beklentilerindeki farklılığı anlayamadıklarından, bu çetin mücadelede taraf olma noktasına gelerek çok ciddi savrulmalar yaşadılar. Ilımlı İslam projesinin nesneleri haline gelen tarafların, kendi aralarında yaptıkları çatışmanın ve dayandığı temel çıkış noktasının ise dünyevi kaygılar sonucu ortaya çıkan iktidar çatışması olduğu ıskalandı. Diğer bir gelişme ise Gezi olaylarıyla başlayan ve küresel odakların stratejik bir akılla organize edip yönettiği krizlerin ardı ardına yaşanmaya başlanması oldu. 2014 yılı bu anlamda bölgenin ideolojik şekillenmesinde, PKK gibi ideolojik örgütlerin stratejik önem taşıyan sistem içi hamleleri yaşadığı yıl oldu. Bölgede yaşanan gelişmeler Ilımlı İslam üzerinden şekillenirken, kürt sorununun çözüm sürecinin “Demokratik İslam” temelinde çözüme kavuşturulmak istenmesi, bölgedeki gelişmelerin ideolojik eksenini dikkate alan bir yaklaşımdı. Militarist ve katı Kemalist yapı, nasıl ki paradigmasını radikal eksende kurguladığı ve zorla dayattığı için iflas ettiyse ve bunun sonucu olarak yeni bir paradigma arayışına girdiyse, Kürt siyasi hareketi de aynı mantıkla halkın değerlerine ters düşen tutumundan vazgeçme çabasına girmek zorunda kaldı. Bölgedeki PKK gibi soğuk savaş artığı örgütlerin bile yeni bir senteze ihtiyaç duymaları, küreselleşen dünyada İslam gerçeğiyle yüzleşmenin dayanılmaz hafifliğini ortaya koymasından başka bir şey değildi.

İslam coğrafyasındaki yeni dizayn çalışmaları “ılımlı İslam” projesi ekseninde devam ederken, bu eksenin etkilerinden rahatsız olan küresel ve bölgesel odaklar “ılımlı İslam” projesinin alternatifi olan “stratejik akıl” ile işletilen yeni projeleri devreye soktular. Bu proje’den doğan IŞİD ise bir anda yılın en çok konuşulan, tartışılan ve sorgulanan örgütü haline geldi. Bu örgütün temsil ettiği ilkesizlik, şiddet ve terör Müslümanları töhmet altında bırakırken, örgütlenme biçimi ve itaat anlayışıyla da rahatlıkla kullanılabilen örgüt olduğunu göstermiş oldu. 2014 yılına damgasını vuran bir başka bölgesel aktör İran oldu. İran “stratejik direnç hattı” söylemiyle başlattığı faydacı ve hatalı politikalarını ısrarla devam ettirmekten geri durmadı. Ümmetin beklediği İslami kaygılara cevap veremediği gibi, ilkesel ve ahlaki sorumluluklarını bastırarak Irak ve Suriye konusunda kendisinden beklenen hassasiyeti ortaya koyamadı. Bu tutumuyla bölgesinde yaşanan çıkar oyununun nesnesi haline gelerek, küresel güçlerin, mezhebi fay hatlarını canlı tutma politikalarına da kolaylık sağlamış oldu.
Mezhebi taassubuna yenik düşen İran, küresel güçlerin ihtiyaç duymaları halinde, mezhepler arası çatışma enstrümanını rahatlıkla kullanabilecekleri bir zemine taşımalarına katkı sunmuş oldu. Ayrıca bölgede yıldızı parlayan, bölgenin bir diğer güç aktörü olan Yeni Türkiye, yeni konumu ve misyonuna uygun “stratejik derinlik” hesaplarıyla hamleler yapmaya çalıştı. Temel politikalarda müttefikleriyle çatışmaktan kaçınan temkinli hamlelerdi bunlar. Vesayetçi anlayışı yıkan ve Cumhuriyetin kurulduğu günden beri, birikmiş olan toplumsal ve siyasal sorunları hallederek, bir taraftan bölgedeki dengeleri takip ederken, diğer taraftan Kürtler ve Araplar ile yakınlaşarak değişen dünya ve bölgedeki hedeflerine varmaya çalıştı. Arap Baharı sürecinin Suriye durağındaki tıkanıklık, Mısır’da askeri darbenin başarısı ve eski düzene dönüşü çağrıştıran gelişmeler, gösterdi ki, bütün bu gelişmeler küresel güçlerin çıkarlarını gözeten, dünyevi çıkarlar uğruna ilkeleri çiğneyebilen gelişmelerdi.

Bütün bu gelişmeler bölgeyi tamamen etkileyen gelişmeler oldu. İsrail’e gelince, her türlü devlet terörünü uygulamaktan çekinmeyen İsrail, konjonktürel fırsatlardan yararlanarak Filistin’e saldırılarının dozunu soysuz bir yöntemle daha da arttırdı. Bu süreçte, terör ve terörle mücadele edenlerin, terör karşısındaki suskunluğu ise, kendilerini ele veren tutumlarıydı. 2014 yılını geride bırakırken, hatırlatmaya çalıştığım bu gelişmeler dışında daha birçok olay yaşandı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Müslümanlar olarak “öze dönüş” sürecinde çok önemli mesafelerde kat edildi. Her dönemde yaşadığımız düşünsel duruş ve yöntem tercihlerimizdeki yanlış adımlar, dönemsel şartlardan çok çabuk etkilendiğimizi ve en önemlisi de savrulabileceğimizi gösterdi. Müslümanlar, küresel ve bölgesel ölçekte çok büyük değişikliklerin yaşandığı, tarihi bir dönemeçten geçiyor.

İslam coğrafyası maruz kaldığı askeri ve kültürel kuşatmaya karşı Tevhidi bir duruşun onurlu temsilcileri olarak, vahyin ilkelerini zamana güncelleyerek yeniden dirilmenin arayışı içindedir. Her diriliş uzun soluklu bir mücadele ve karanlık bir gecenin sonrasında gelir. İslam, dünya siyaset sahnesinin belirleyicisidir. Müslümanlar doğru söze kulak verip işitenler olarak dünya siyaset sahnesinin özneleri olmaya adaydır. İslamizasyon bunun önlenmesi için uygulana gelen etkili bir yöntemdir. Ancak bu yöntem zamanın şartlarına göre yeniden güncellenmektedir.. Merhum Ercüment Özkan’ın işaret ettiği üzere; “Özetle ve üzerine vura vura söylemek istiyoruz ki, geride kalan İslamizasyonlu yıllarla kıyaslanırsa şimdiden biline ki gelecek İslamizasyonlu yıllar daha belirgin özellikler taşıyacak ve yeşili daha çok olacaktır. Bunu sağlamak için de daha çok Müslüman karışacaktır. Uzlaşmanın, uyuşmanın ve küfürle bir arada ve uyuşarak yaşanan daha belirgin yıllar olmamıştı dedirtecek derecede koyu çizgiler göreceğiz önümüzdeki yıllarda.” dediği yıllar gelmiştir aradan çok zaman geçmeden… .iktibasdergisi.