“Davut'un (a.s) Davacıları“

Ömer Öcal

VAN 4.09.2013 11:35:53 0
“Davut
Tarih: 01.01.0001 00:00

“Sana davacıların haberi geldi mi? Hani Davut’un odasına tırmanmışlardı. Onları yanında gören Davut dehşete kapıldı. Onlar, ‘Korkma!’ dediler, ‘Biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkına tecavüz etti; şimdi aramızda hak ile hüküm ver, adaletten şaşma ve bizi doğru yolun tam ortasına bırak! Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var, benim ise bir koyunum var. Böyle iken ‘Onu da bana ver!’ dedi ve konuşmalarıyla bana baskın çıktı.(1)’ Davut, ‘Doğrusu, senin tek koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlık etmiştir. Esasen, ortak ilişkileri olanların çoğu birbirine haksızlık eder; ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.’ dedi. Davut, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı ve derhal Rabbine istiğfar etti. Yere kapanıp [Rabbine] yöneldi.(Sad Suresi 21-25)”

   Yukarıda aktarılan kıssa ile ilgili bazı yorumlar yapılmıştır. Tatminkâr olmayan bu yorumlar ikna edici olmaktan uzaktır ve tekrarlamanın bir yararı yoktur.

  Kıssa normal bir olay gibi değerlendirilemez;  Zira:

1) Özel odasında, karşısında birden bire iki davalı gören birisi -kim olursa olsun- olaydan kuşkulanır ve davalı suretindeki adamların gerçek niyetine vakıf olmaya çalışır. Oysa Davut (a.s) böyle yapmamıştır.

2) Bunların gerçek davalı olduklarını düşünmek mümkün değildir. Çünkü hükmüne başvurdukları birisinden, münasebetsiz bir ortamda hüküm istemeleri akla yatkın görünmemektedir.

3) Davut (a.s.) davalının birini dinlemiş ve karşı tarafı dinlemeden hemen karar vermiştir.

4) “Aramızda hak ile hüküm ver, adaletten şaşma ve bizi doğru yolun tam ortasına bırak!” ifadesi ilginçtir. Davalılar, üç farklı ifade kullanarak adalet istemişlerdir. Sanki burada, “Yasa ve törenin arkasına sığınma, vicdanının sesini de dinle!” demek istemişlerdir.

    Bütün bunlardan hareketle, olayı şöyle kurgulayabiliriz:

  Davut (a.s) kendine yarar sağlayan, tanıdığı birini ise mağdur duruma düşürdüğünü hissettiği; ancak yasa/töre açısından hakkı olan bir konuda karar vermek üzeredir. Durumunu -hitabet ustası olduğunu düşünecek olursak(2)- rahatlıkla izah edebileceğini de bilmektedir; ancak vicdanı rahat değildir. İç dünyasında çelişkiler yaşadığı bir esnada, anormal yollardan odasına giren iki kişiyle karşılaşır. Bunlar Allah’ın melekleridir. (Hz. İbrahim’in başına gelen benzer bir olay için bkz. Hicr: 52,53) Kendilerini davalı olarak açıklamaya çalışan bu iki kişi, bir benzetme üzerinden konuya girerler. Dava konusu aslında Davut’un (a.s.) üzerinde düşündüğü konuyla aynıdır.  Davut, (a.s.) bunun Allah’tan bir uyarı olduğunu hemen anlar. İstiğfar etmesinin ve secdeye kapanmasının nedeni budur.

   Konunun içeriği hakkında bilgi verilmemesi, bunun özel bir mesele olmasıyla ilgilidir. Allah, peygamberinin zaafını açıklamayı uygun bulmamıştır.

   Kıssadan şöyle bir ders çıkarılabilir: “Kararlarımızın sadece yasal sonuçlarından değil; vicdani sonuçlarından da sorumluyuz.”

 

-----------------------------------

(1) “Konuşmalarıyla bana baskın çıktı.” ibaresi ile Davut’un (a.s) hitabet yeteneğine bir gönderme yapıldığına dikkat ediniz.

(2) “...Kendisine hikmet ve hitabet sanatı bahşetmiştik.(Sad Suresi 20)”