Darbesever Solcular ve Paranoya

Fikret Salık

VAN 26.07.2016 11:28:24 0
 Darbesever Solcular ve Paranoya
Tarih: 01.01.0001 00:00

Önceki yazımızda darbeye karşı direnen milletimiz ve darbeci kesimden bahsetmiştik. Bugünkü yazımızda da darbeci Gülen örgütünün güçlenme süreci ve darbeye karşıymış gibi yapan kesimlerden bahsedeceğiz.

i) Öncelikle darbe girişiminde bulunabilecek kadar canileşen Gülen örgütüne yıllardır istese de istemese de alan açan AK parti hakkında birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum. AK Parti ilk iktidara geldiği yıllarda iskeletini Milli Görüş bireylerinin oluşturduğu bir kadroyla yola çıktı. Kısa süre içerisinde kendisini yıllardır bu toprakların sahibi sanan ve farklı bir siyasi yönelim ortaya çıktığı anda da saldırıya geçen devletin asıl! sahipleri katı laik-Kemalist ulusalcı kadrolar tarafından kuşatılmaya çalışıldı. AK Parti bu kadrolara karşı asker, polis, yargı, bürokrasi ve diğer alanlar içerisinde mücadele edecek kadrolara sahip değildi. Özellikle darbe tehlikesi gün geçtikçe AK Parti’nin en büyük sorunu haline geldi. AK Parti bu tehlikelere karşı kadrolaşma ve gizli teşkilatlanma konusunda epeyce usta olan Gülen Örgütüyle ittifak içerisine girdi. Biraz da mecbur kaldı. Çünkü darbe ve cuntacı kadrolar gün geçtikçe tasfiye ediliyor ancak bunların yerine yerleştirilecek kadrolar AK Parti tarafından karşılanamıyordu.Aksine “ bunların böyle olduğunu bilmiyorduk” söylemleri gerçeği yansıtmıyor. Gülen örgütünün bütün darbelerde takındığı tavır ve son olarak da 28 Şubat Darbesi’nde AK Parti geleneğinin mimarı Milli Görüş’e karşı yaptıkları alçaklıklar da henüz tazeydi. Bu konu da İslami camialar AK Parti’yi defalarca uyardı ancak ipin ucu bir defa kaçmıştı. Gün geçtikçe Gülen Örgütü, devletin bütün kurumlarının ana damarlarına yerleşti ve istediği anda sistemi kilitleyebilecek güce ulaştı. Rakip olarak gördüğü İslami camialar ve farklı kesimlere tasfiye operasyonlarına başladı.

ii) Diğer bir husus olarak; bugün sıkça dillendirilen ‘Bunları başımıza AK Parti bela etti.’ söylemlerine de tam olarak katılmadığımı belirtmek isterim. AK Partinin buna mecbur olduğunu düşünüyor ancak darbeci kadroları tasfiye ederken yeni darbeci kadrolara karşı dikkatli davranmadığını ifade ediyorum. Çünkü aynı tehlike şimdi de Gülen örgütü tasfiye edilirken bizleri bekliyor. Değerlendirme yaparken adil davranma sorumluluğumuzu da unutmadan hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum.

iii) Türkiye tarihinin en kanlı darbe girişimi yaşanmasına ve insanların bu girişimi canları pahasına önlemesine rağmen artık klinik araştırmalar konusu olacak düzeye gelmiş ‘Yeminli Erdoğan Düşmanları’ ilk saatlerde belki darbe olur umuduyla tam açık olmasa da sevinir bir görüntü çizdiler. “Erdoğan’dan kurtulalım da isterse darbe olsun” dediler. Sonraki saatlerde darbe umutları tükenince “bu bir tiyatro” hezeyanına sarıldılar. Tezleri ise bu darbe girişimi Erdoğan’ın daha çok güçlenmek ve başkanlığı getirmek için planladığı bir tezgâh olduğu yönündeydi. Bütün bu bombalamalar, işgaller, yüzlerce ölüm Erdoğan’ın yükselmesi içindi! Bütün darbeci generaller sırf “Erdoğan başkan olsun da biz öldürmeye, ölmeye, bombalamaya, yakalanmaya, hakaret ve işkenceye tabi tutulmaya ve sonunda müebbet bile olsa hapsedilmeye razıyız” demişlerdi! Unuttukları şey ise kendileri tarafından başlatılan Gezi olayları sonrasında da Erdoğan’ın güçlenerek çıkmasıydı. Daha doğrusu iktidarı süresince Erdoğan, bütün krizlerden güçlü çıkmayı başardı. İşte tam da bu noktada Erdoğan’ın arkasındaki halk desteğini es geçip başka şeyler arayanlar ister istemez hezeyan ve halüsinasyon dışında bir sonuç elde edemiyorlar.

Yıllarca darbelere karşı direndik, öldük, tankların altında ezildik yalanlarıyla mazlum edebiyatı yapan kesimler birden darbeye karşı direnen insanlara iftira atmaya başladılar. Ortada gerçek bir darbe olsaydı bu gericiler! ve İŞİD kafalılar değil biz meydanda olurduk ön kabulüyle askerlerin boğazını keserek öldürdüler, göstericilerin arasında İŞİD’liler dolaşıyor yalanları havada uçuştu. Madem Erdoğan yine devrilmedi o halde daha da güçlenecek düşüncesiyle tiyatro yalanına sarılıp direnişçilerle alay etmek ve aşağılamak kaçınılmazdı! Bayatlamış Erdoğan-İŞİD, sakallı-İŞİDçi Müslüman-gerici yalanlarını sıralamaya başladılar. Son olarak HDP lideri Demirtaş’ın sözleriyle tamamen ete kemiğe büründü bu nefretleri. Nitekim Demirtaş ,sokağa çıkanlara “gerici, İŞİD kafalı AKP ve Hüdaparlı güruh” diyor, askerlere yapılan eziyetlerden(!) ve kafa kesmelerden(!) bahsediyordu. Sanki yapılan saldırılar sonucu her gün asker, polis ve sivil demeden insanları katleden PKK’yi aklamaya çalışan kendileri değilmiş gibi. Demirtaş tarihsel arkaplan içerisinde bunlardan herhangi bir güzellik, iyilik ve insanlığa katkı beklenemeyeceğini belirttikten sonra meydanı bu “gericilere” bırakmamak gerektiğini söyleyip çaktırmadan demeyeceğim çaktıra çaktıra zafere ulaşan direnişi ve direnişçileri küçümseme ve aşağılama yoluna gitti. Hem de Gezi olaylarında vandallar gibi hareket eden, ortalığı yakıp yıkan, sahte direniş edebiyatı yapanlar kendi tabanı değilmiş gibi. Hem de 6-8 Ekim olaylarında halkı sokağa çağıran kendi değilmiş ve sokağa çağırdığı insanların İŞİD’i aratmayan öldürme yöntemlerine başvurduğunu, masum gençleri bıçaklayıp 3.kattan aşağı attıktan sonra yakan ve arabayla üzerinden geçen taraftarları değilmiş gibi.

Milletin zalime nasıl direnilir dersi verdiği ortadadır. Bu kadar kanlı bir girişime karşı ancak bu kadar ahlaklıca direnilir. Direnen insanların herhangi bir yapıya ya da esnafa zarar verdiğini, sivil insana şiddet yönelttiğini görenimiz olmadı. Yaptıkları tek şey darbecilerin tanklarını ve silahlarını kullanamaz hale getirmek, onları yakalayıp polise teslim etmek. Yani darbecileri hareket edemez hale getirmek. Sadece bir iki noktada sivil halka ateş açılması üzerine yanında ölen insanların o anki hırsla bazı askerlere dönük darp olayları oldu. Bunlar da birkaç fotodan ibaret.

iiii)Diğer bir husus ta darbeye karşı zafer kazanan insanların başarılarını küçümsemek ve başka hesaplar adına çalmak. Nitekim ertesi sabah sol haber sitelerinde ‘aleviler büyük tehlikede, göstericiler alevi mahallelerine yöneldi’ haberleri servis edilmeye başlandı. Küçük çaplı olaylar dışında abartılacak bir şey olmayan bu konu üzerinden kutuplaşmış kitleleri karşı karşıya getirip çatışma ortamına zemin hazırlamak amaçlandı. Çatışma çıkarıldıktan sonra ‘bunlar ne kadar gerici, hesapları başka ve darbe falan tiyatro, amaç muhalif kesimleri sindirmek’ yalanlarıyla zafere gölge düşürmekti.

Kandil ve Demirtaş’tan gelen direnişi küçümseme ve karşı sokak çağrılarında şüphesiz ki PKK’nin hendek siyasetinin halk tarafından destek görmemesine rağmen darbe karşıtı gösterilere Diyarbakır, Mardin, Cizre, Midyat, Van, Bingöl, Hakkâri gibi önemli Kürt kentlerinin destek vermesinin öfke ve kıskançlığı da yatıyordur.  Daha sonra Demirtaş’ın açıklamaları gündeme düştü. HDP Demirtaş’ın cumartesi günü halkla buluşacağını söyleyip tüm halkları Sultan Gazi’deonu karşılamaya davet etti. Hem de darbe girişiminin üzerinden bir hafta geçmiş ve HDP darbeye karşı herhangi bir sokak çağrısı yapmamışken. Amaç halkı kışkırtıp Demirtaş’ı bir ihtimal karşılamaya gelecek kitleyle çatıştırmak ve gündem değiştirmek. Toplumun fay hatlarını harekete geçirerek kaos ortamı oluşturup kaos tecrübeleriyle başarıya ulaşmak.

Allah’a hamdolsun bugüne kadar başarılı olamadılar. İnşallah başarılı da olamazlar. Yazımız daha fazla uzamasın diye darbe sonrası gelişmeler ve OHAL kararını bir sonraki yazıya bırakalım.