Daha Fazla Ölmemek İçin Susmak

Şirin Gençkan

VAN 8.05.2013 13:43:23 0
Daha Fazla Ölmemek İçin Susmak
Tarih: 01.01.0001 00:00

“Ümraniye'nin Dudullu Semti'nde bulunan 75. Yıl Cumhuriyet Lisesi'nde 22 Nisan'da ülkücü bir grubun saldırısına uğrayan ve dalak, karaciğer, böbrek, safra kesesinde ciddi hasarlar meydana geldiği için Ümraniye Devlet Hastanesi'nde yapılan ameliyatın ardından yoğun bakımda tedavi altında tutulan Kahraman Kaya (17) adlı Kürt genci yaşamını yitirdi.”

Üzerine ancak birkaç satır yazı yazmaktan başka yapacak hiçbir şeyim olmadığını itiraf ederek başlayacağım yazımın konusu işte bu haber…

Devlet aklıyla hareket eden zihin ya bu olayı haber yapmayacak veya gazetelerin göze çarpmayacak bir kıyısında göze çarpmayacak bir şekilde yayınlayacak. Belki de haberde ki “Kürt” ve “Ülkücü” kelimeleri kesinlikle yer almayacak. “Karşılıklı iki liseli gurubun kavgası sonucu meydana gelen bir ölüm” olarak yer alacak.

Ya olayın farkında olanlar, bu duruma gerçekten üzülenler, yani biz… Nasıl bir tavır takınacağız?

Biliyorum birçoğumuz bunu fazla konuşmayacağız. Duygusal veya öfkeli sözler sarf etmeyeceğiz. Zira bu, ölen tarafı galeyana getirmek olarak algılanacak. “Yangına körükle gitmek” şeklinde yorumlanacak…

Üstelik “barış sürecine karşı olmak”, olaylar karşısında “itidalli” davranmamakla suçlanma kaygısı taşıyacağız.

“Duygusallık” ve “Öfke” aklı başındakilere yakıştırılmayacak. En azından “bu çözüm değil” denecek. Zira bu kelimeler akıllara negatif olarak kazındı. Oysa “baskı”, “şiddet”, “intikam” kelimeleri negatiftir. Haksız yere öldürülen birisi için duygu taşımamak, bu zulme karşı öfke duymamak insani midir? Burada kabul edilemez olan şey “duygusallık” ve “öfke” değil “kin” ve “intikam”dır.

Bu tür tavırlarla insanların üzerinde baskı ve suçluluk psikolojisi oluşturuluyor. Bunun örneğini Roboski’de görmedik mi? Ölen çocuklar “terörist olmak”, “kaçakçılık yapmak” ile suçlandı ki kimse onların hakkını aramasın hatta üzülüp ağlamasın diye… İlk günlerde “vah vah, tüh tüh” diyenler bile yapılan kara propagandadan sonra bize “tamam olmuş bir kere niye abartıyor ve gündemde tutuyorsunuz, bunu yapmakla ne geçecek elinize, ortalığı karıştırmak isteyenlerin ekmeğine yağ süreceksiniz” demişlerdi.

Mazlumdan yana ağzımızı açtığımız an türlü psikolojik hilelerle susturulma çabasına maruz kalıyoruz.

Kürt halkından bahsedecek olursak; daha fazla ölmemek için susmak zorundalar sanırım, başka seçenek bırakılmıyor onlara… Zira zulme ve faşizme karşı ses yükselttiklerinde faşist gurupların öfke ve saldırısına maruz kalma tehlikesi var. Bir tür kısır döngü içinde bırakılıyorlar… Adalet çağrıları cevapsız kaldığı ve suçluların cezası verilmediği sürece bu döngü içinden çıkamayacaklar maalesef...

Peki, her şeyi sineye çekmek zorunda mı kalacaklar? Mesela failin çarptırılması gereken cezanın altında cezaya çarptırılması veya bu olayda yer alan ve azmettirici rolünde olanların korunması durumunda Kürtlere susmak mı düşecek, susmaları mı istenecek? Barış sürecine zarar gelmemesi adına, itidal adına, daha fazla ölmemek adına…

Aslında fazla söze gerek yok. İçinde bulunduğumuz durumu Malcolm X çok güzel özetliyor. Yazıyı O’nun sözleriyle sonlandırmak istiyorum.

“Faşizmin tuzaklarından biri de; mazlumun kendisine yapılan zulüm, işkence ve katliamları dile getirmesini “kin ve düşmanlık söylemi” olarak nitelendirmesidir.”