CHP Eğitim Projesi

Ufuk COŞKUN -

VAN 9.05.2013 10:23:39 0
CHP Eğitim Projesi
Tarih: 01.01.0001 00:00
CHP'nin yeni anayasa taslağının başlangıç bölümü; 'Çatalhöyük'ten bu yana toprağı yoğurup, uygarlığı inşa eden, bin yıldır dostlukla yaşayan; Balkanlardan, Kafkaslardan, Orta Asya'dan, Mezopotamya'dan yollara düşen, Anadolu'da buluşan kadim uygarlıkların mirasçısı olan Türkiye cumhuriyeti ahalisi..' ifadeleriyle başlamaktadır. CHP aynı zamanda yeni taslağında sekiz inkılâp kanunu da koruma altına almıştır. Bu öneriler bize CHP'nin 19. yy'ın hâkim ideolojisinden daha henüz kurtulamadığını göstermektedir. Dolaysısıyla bu anlayış yeni Türkiye'ye olumlu bir katkı sunmaktan bir hayli uzaktır. Çünkü CHP günümüz dünyasını 19. yy. penceresinden bakmaya çalışmaktadır oysa bugün dünya 1900'lü yıllara göre çok değişti. Bu bakımdan CHP'nin bugün 'yeni' diye ortaya koyduğu anlayış bir dönemin ulus devletçi anlayışıdır. Ve ne yazık ki bu anlayışı günümüz Türkiye'sine bir öneri olarak sunmaktadır.

     CHP'NİN EĞİTİM UYGULAMALARI

     CHP cumhuriyet dönemi boyunca tek bir renkten, inançtan, dilden ve mezhepten yeni bir ulus meydana getirmek adına özellikle eğitimi ve eğitim kurumlarını birer araç olarak kullanmıştır. Bugün Türkiye'de eğitim sorunlarının kaynağında CHP'nin geçmişte eğitim hayatını tanzim eden bir takım yasaların ve uygulamaların yattığı bir gerçektir. Buda gün geçtikçe hem eğitim kalitesini düşürmektedir hem de tek bir ideolojinin dayatılması marifetiyle farklılıkların birer düşman olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu bakımdan bugün eğitim hayatında yaşadığımız temel sorunları değerlendirirken CHP'nin geçmişte eğitim adına hangi uygulama ve yasaları tabu haline getirdiğine yakından bakmak gerekmektedir.

     Bilindiği gibi Türkiye'de 'milli eğitimi' Cumhuriyet dönemi boyunca tek parti ideolojisi yön vermiştir. Eğitim kurumları resmi ideolojinin yeniden üretim merkezleri olarak kurgulanmış ve CHP'nin altı oku yasa ve yönetmeliklerle eğitimin tüm unsurlarına sirayet ettirilmiştir. Resmi ideolojinin içselleştirilmesi için eğitimin her şeyden evvel milli ve pozitivist bir nitelikte olması gerekiyordu. Dolayısıyla bu hedefe zarar verecek her türlü aykırılığa asla müsaade edilmedi. Kısacası eğitim, ulus devletin ihtiyaçları doğrultusunda kurgulandı. CHP'nin eğitimle ilgili görüşleri 1927'de yapılan ilk genel kongrede kabul edilmiş ve parti programının 'eğitim siyaseti' baslıklı bölümünde' Eğitimin milli, laik ve tek okul esasına dayanmış olması ilkemizdir'şeklinde ifade edilmiştir. 1931'deki programın besinci bölümünde ise eğitim 'Kuvvetli cumhuriyetçi, milliyetçi ve laik vatandaş yetiştirmek tahsilin her derecesi için mecburi ihtimam noktasıdır. Türk milletine, T.B.B.M.'ye ve Türkiye Devletine hürmet etmek ve ettirmek hassası bir vazife olarak telkin olunur... Terbiye her türlü hurafeden ve yabancı fikirlerden uzak, üstün, milli ve vatanperver olmalıdır' şeklinde ele alınarak eğitimin temel işlevi anlayış olarak çerçevelendirilmiştir.

     RESMİ İDEOLOJİ TAŞIYICILIĞI

     Cumhuriyet dönemi boyunca eğitimin resmi ideolojiyi toplumun farklı kesimlerine aşılama gibi bir mekanizmaya dönüştürüldüğünü görmekteyiz. Bunun için CHP'nin kontrolünde birazda devletin ideolojik aygıtları diyebileceğimiz türden Türk Ocakları, Millet Mektepleri, Halk odaları Halkevleri ve devamla Köy Enstitülerinin kurulduğunu görüyoruz. Örneğin Türk Ocakları Kürdüm diyenlere Türklüğünü öğretmek yönünde bir faaliyet sürdürüyor. Hatta bu Ocaklar 1926 yılında 'Vatandaş Türkçe Konuş' kampanyaları başlatmış, bu yönde cezai yasaların çıkartılmasını sağlamışlardır. Diğer taraftan uygarlığının temelinde Türk uygarlığının yattığı, Türklerin en üstün millet olduğu düşüncesi de resmi ideolojinin en önemli parçası haline gelmiştir. Bu nedenle 1930'ların baslarında Türk-tarih tezi ve Güneş-Dil teorisi gibi birazda trajikomik denilebilecek savların ortaya atıldığını biliyoruz. Fakat asıl vahim olan Harf Devrimiyle birlikte bir milletin geçmişiyle olan bağları kopartılmış ve ciddi bir anadil sorunu yaşanmıştır. Bugün CHP'nin yeni anayasa taslağında koruma altına aldığı Tevhid-i Tedrisat yasasının bir dönem homojen, kaynaşmış, tek bir renkten ulus oluşturma yönünde bir maarif politikasına dönüştüğünü görmekteyiz. Bu kanun aynı zamanda ileride gerçekleşecek olan bir takım inkılâpların alt yapısını oluşturmak gayesiyle de çıkarılmıştır. Kemalist, devletçi ve milliyetçi anlayışın toplumun tüm farklı kesimlerine ayrımsız verilebilmesi için tekçi bir maarif anlayışına ihtiyaç vardı.

     Diğer taraftan cumhuriyet dönemi boyunca okullarda okutulan ders kitaplarına baktığımızda da bu hâkim bakış açısını daha net bir biçimde müşahede etmekteyiz. Bir iki örnek vermek gerekirse;1931 yılında, Türk Tarih Kurumu tarafından basılan ilk ders kitabı Şemsettin Günaltay'ın Lise I Tarih kitabında neredeyse tüm uygarlıkların kökeninde Türklerin olduğu tezi işlenmektedir. Türklerin yarattıkları medeniyete, asker ve güçlü bir millet olduğuna, çok sayıda devlet kurduğuna bu bakımdan teşkilatçı olduklarına en eski medeniyetlerin kökeninde Türklerin olduğuna Afrika'nın, Avrupa'nın ve Asya'nın tamamının Türk ırkının devamı niteliğinde olduğuna ilişkin bilgileri sıklıkla rastlamaktayız.

     MANTIKSIZ OLAN KİM?

     Keza bugün milyonlarca öğrenciyi askeri komutlar eşliğinde ezberlettirilen andımız adlı metin de 1933 yıllarından kalma bir uygulamadır. Gerek hukuk ve gerekse pedagojik bakımdan son derece sıkıntılı olan bu metin bugün hala CHP ve MHP'nin ısrarcı muhalefeti yüzünden yürürlükte tutulmaktadır.

     CHP zihniyeti eğitim alanında yürürlüğe soktuğu pozitivist temelli kanunlarla bir bakıma sözüm ona çağdaş, aydınlanmacı, akılcı ve çağdaş bir insan yaratma peşindedir. Ne var ki bu bakış açısı yıllardır ciddi hak ihlallerini de beraberinde getirmektedir. Oysa böyle bir bakış açısı hem bireyin doğuştan getirdiği insani vasıflarının, haklarının ve özgürlüğünün yok sayılmasına hem de aklın, bilimin ve rasyonalizmin dışında olanların değersiz, işe yaramaz olarak görülmelerine neden olacaktır. Ve bu işe yaramaz, cahil kitlelerin mutlaka bilimsel, çağdaş, ilerici ve aklın öncelendiği bir eğitime gereksinimleri duyulacaktır. Bunun için gerekli olan otorite ve bürokrasinin kullanımından da -ideal, çağdaş, ilerici ve akılcı bir toplumun inşası adına- kaçınılmayacaktır. Kısacası bu aydınlanmacı, bilimci, akılcı ve rasyonalist önderlerin kendilerini doğuştan haklı ve yanılmaz, kendisi gibi olmayanları ise gerici, hastalıklı, cahil ve işe yaramaz yığınlar olarak görmektedirler. 22 Temmuz (2007) seçimlerinde Onur Öymen'in sandıktan çıkan sonucu rasyonel bulmayıp, halkın mantıksızlığı olarak değerlendirmesi, Bekir Coşkun'un 3 Mayıs 2007'de Hürriyet'teki köşesinde 'göbeğini kaşıyanlar' benzetmesi ve elbette başörtülülere ve İHL'lere olan düşmanlıklarında olduğu gibi…

     TEK PARTİ ZİHNİYETİ BİTMELİ

     Türkiye'de özellikle bu barış ortamında insan haklarına dayalı, özgürlükçü, çok dilli, çok kültürlü, çoğulcu yeni bir eğitim felsefesine ihtiyaç vardır. Özgürlükçü, demokrat, insan haklarına saygılı, fikir ayrılıklarına açık, herkes için özgürlük herkes için adalet talep eden kaliteli bireylerin yetişmesine olanak sağlayan yepyeni bir eğitim anlayışıyla yoluna devam etmesi gelinen noktada artık bir zorunluluktur. Bu bakımdan eğitimin tek parti zihniyetinin tahakkümü altından kurtulması gerekmektedir. Eğitimin tek bir anlayışa hizmet etmesi bugün en çok tekelci zihniyetlerin işine yaramaktadır. Onlar insanların özgür olmasını istememektedirler aksine bir otoriteye itaat etmelerini beklemektedirler. Bu yüzden 19 yüzyıl ideolojilerinden medet ummaktadırlar. Oysa günümüz Türkiye'si artık bugün onların kafalarında şekil bulan bir Türkiye değil. Türkiye her geçen gün insan hak ve özgürlükleri alanında mesafe kat eden ve ciddi bir hukuk devleti olma yolunda ilerleyen bir ülke duruma geldi. Bu yüzden eğitim politikaları da CHP ve MHP'nin arzu ettiği gibi işlev görmeyecektir.

     YENİ ŞAFAK