Akşam gazetesi yazarı Turgay Güler'in bugünkü yazısı yine gündem olacak türden...
Doğu’nun zenginliği ve refahı Avrupa’nın her daim iştahını kabarttı.
Kıskandılar. Elde etmek için savaştılar. Yaktılar, yıktılar, katlettiler.
Saddam Hüseyin’i bahane ettiler.
11 Eylül saldırılarını bahane ettiler.
Şimdi de IŞİD’i bahane ediyorlar.
Saddam Hüseyin kimdi?
Bilmiyoruz!
Peki ya El Kaide.
Onu da bilmiyoruz!
IŞİD’i biliyor muyuz?
Hayır bilmiyoruz!
Peki neyi biliyoruz.
Bir büyük küresel gücün varlığını.
Başka.
İnsafının, vicdanının, kuralının, acımasının Allah’ının, kitabının, peygamberinin olmadığını da.
Peki neyi var?
Bahanesi, kurgusu, senaryosu.
Bin yıl önce de vardı.
Papa II. Urban1095 yılında Clermont Konsili'nde "Kutsal Toprakları Müslümanlardan kurtarmak" için çağrı yapmıştı. Bahanesi; Hıristiyan hacıların Müslümanlar tarafından saldırıya uğradığı yalanıydı.
Kilise uydurduğu bu bahaneyle “kutsal” bir ordu kurdu.
Haçlı ordusu!
Böylece barbar Avrupa’yı tek bir bayrak altında toplamayı başardı.
Açlık, sefalet, hastalık ve iç çekişmelerle boğuşan Avrupa bu sayede bir çıkış yolu buldu.
Kudüs’e kadar inip, Doğu’nun zenginliğini elde edeceklerdi.
O vahşi ordu on binlerce masumu kesti. Binlerce kadın ve çocuğa tecavüz etti.
Yaktı, yıktı, yağmaladı.
İki asır boyunca da devam etti.
Bugün de devam ediyor!
Şimdi bir kez daha toplanıyorlar.
Çünkü yine zordalar.
Batmak üzereler.
Yine bahaneleri var.
Yine Kudüs’e kadar inecekler!
Kim bilir kaç masumun kanını içecekler.
Bizi de bu günaha ortak etmek istiyorlar.
Soru şu:
Nedir IŞİD?
Kimdir, necidir?
Kimin icadıdır?
Ya El Kaide!
Saddam Hüseyin.
Sisi.
Hüsnü Mübarek.
Esad ailesi.
Peki ya Kaddafi.
Sanırım hepsi aynı tezgâhın kumaşı. Kumaşın adı da “bahane”.