BİRLEŞMEK

Ey inananlar! Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakının

VAN 17.12.2014 11:39:37 0
BİRLEŞMEK
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Üzerinde çokça durulan ve gerçekleştirilmesi gerektiği inancı taşınılan birleşmek nedir? Neyin üzerinde birleşmek gerekir. Birleşmek nasıl gerçekleşir? Ve gerçekleştirilir.  Bu soruların cevapları üzerinde durmaya çalışalım. Soyut anlamda birleşmek, bilgi beraberliği içinde bulunmak, yani müşterek bilgi sahibi olmak,  müşterek bilgileri müşterek kavramlar (mefhumlar) haline dönüştürme, muhakeme biçiminde beraberlik sağlamak ve sonuç olarak da tavır beraberliği içinde bulunmak demektir.   Birleşmek, beraber olmak, birlikte bulunmak, birlikte hareket etmek, birlikte düşünmek velhasıl bilgide, düşüncede ve tavırda beraberliği ihtiva etmektedir. Arapçası tefrikanın( ayrılığın) tam tersi manadadır.

Tefrika içinde bulunmak ne kadar sakınılması gereken şey olarak talim olunuyorsa, birleşmek, beraber olmak da o kadar teşvik edilen Allah’ın rahmetinin üzerinde bulunduğu hal olarak tavsif olunur. Birleşmek ve tefrika halinde bulunmak siyahla beyaz gibi, haramıyla farz gibi, gerek mahiyeti, gerekse doğurduğu ve doğuracağı sonuçları itibariyle birbirinin gerçekten tam tersi anlamları ve konumu taşımaktadır. Kur’an da Allah Teala  mütemadiyen insanlara fırka fırka olmayın, tefrikaya düşmeyin, parçalanmayın vb hitaplarda bulunmaktadır.Tefrikaya düşenlerin halinin kötü bir hal olduğunu ve sonucu itibariyle de kötü bir sonun onları beklediğini   defaatle vurgulamaktadır.Tefrika muhtelif ayetlerde açıklanmaktadır.Tefrika (ayrılık)  doğrularda hilafa  düşmek, açık gerçekler üzerinde bilerek ya daha bilmeyerek ihtilaf  çıkarmak  ve sahiplenilen yanlışı doğru sanarak onunla avunmak manasındadır ki, beraber olmanın tersi olarak tanımlanmaktadır.
Tefrika kaçınılması istenilen hal, birleşmekte gerçekleştirilmesi talep olunan hai olarak tavsif edildiğine göre, birleşmek nasıl ve ne üzerinde olacaktır ki, bu gerçekleştirilecek tefrikadan da uzak kalınmış olsun. Üzerinde çokça durulan ve gerçekleştirilmesi gerektiği inancı taşınılan birleşmek nedir? Neyin üzerinde birleşmek gerekir. Birleşmek nasıl gerçekleşir? Ve gerçekleştirilir.  Bu soruların cevapları üzerinde durmaya çalışalım. Soyut anlamda birleşmek, bilgi beraberliği içinde bulunmak, yani müşterek bilgi sahibi olmak,  müşterek bilgileri müşterek kavramlar (mefhumlar) haline dönüştürme, muhakeme biçiminde beraberlik sağlamak ve sonuç olarak da tavır beraberliği içinde bulunmak demektir. Birleşmek her şeyden önce ciddi olmayı gerektirir. Disiplinli olmayı gerektirir. Bir bilgi disiplinini ciddi olarak kavramayı gerektirir. Ciddi olmayı gerektirir derken kastınız gerçekten içtenlikle birleşmeyi istemek ve istenilen şeyin gereğine uygun hareket etmeyi gerektirir demek istiyoruz. Bir bilgi disiplini ciddi olarak kavramayı gerektirir derken de amacınız siste matize edilmiş, önem sırasına konulmuş yeterli daha fazla değil, bilgiyi kendi içindeki disipline uygun olarak öğrenmeyi kavramayı tavır haline dönüştürmeyi gerektirir demek istiyoruz.

Hiç hatırdan çıkarılmamalıdır ki her birlik her türlü tefrikadan birçok üstünlüğe sahiptir. Batıl üzerinde birleşmek bile birleşenler ve üzerinde birleşilen şey açısından başarıya götürücüdür. Yanlışlar üzerindeki birleşmenin bile insanlara başarı kazandığı gerek gerçeği gözden uzak bulundurulmazsa birleşmenin doğrular üzerinde olması halinin insanı üzerinde birleşenleri ne denli başarılı kılacağı münakaşa götürmez, tartışılmaz bir vaka olarak karşımıza çıkmaktadır. Küçük büyük her başarı ve batıl ya da hak üzerinde olsun. Mutlaka birleşmenin ürünüdür demek sünnetullahın izahı sadedinde anlaşılmalıdır.

Fransız ihtilali, proleter ihtilali, Mao’nun uzun yürüyüşü sonucu Çin devrimi hep birleşme ürünü olduğu gibi Resulüllah’ın tek kişiden devlete giden yolda getirdiği dine inananlarla birleşmesinin ürünü olarak da Medine İslam devleti doğduğu vakası gözler önündedir. Anadolu’daki beyliklerin birleşip devlet olmasıyla üç kıtaya hakimiyet sağlandığı, Akdeniz’in bir iç deniz haline getirildiği de bilinen ve unutulmaması gereken gerçeklerdir İran’daki Müslümanların kelimeyi tevhit üzerinde birleşmesinden sonra tevhidi kelime( söz birliği) de ittifak edişleri onları bugünkü başarılı yerlerine getirmiş değil midir? Sonuçları büyük olmayan veya daha küçük çaplı başarılarında temelinde birleşme yatmaktadır. Başarılar, mutlak birleşme temeli üzerinde yükselirler demek eşyanın tabiatını söylemek şeklinde anlaşılmalıdır. Biz Müslümanlar önce neyin üzerinde birleşeceğimizi belirlemeliyiz hemen herkesin söyleyip kabullendiği kitap ve sünnet üzerinde birleşmek nazari olarak reddi mümkün olmayan bir gerçektir.

Lakin nedir bu kitap ve nedir o  sünnet ki onu esas  aldığını  söyleyenlerin, her biri bir fırka halindedir. Bu takdirde  kitabın neye delalet ettiği ve sünneti Rasulullahın  (Allah’ın kitabını nasıl anlayıp uyguladığı), ne olduğu konusunda bilg,i düşünce ve eylem beraberliği bulun bulunmuyor demektir. Delaleti kati naslarda, bunların anlamlarında ihtilaf bulunmasa da delaleti zannı nasların birbirinden farklı anlayışlara açık olması demek, bu naslara göre hareket zorunluluğunda bulunanların tefrikaya düşmesi fırka fırka olmasını gerektirecek kadar mıdır? Bu olamaz zira Allah açıkça fırka fırka olmayı kınamaktadır (30/32)  günümüzde çokça kullanılan “asgari müşterekler” deyimi Müslümanlık için Müslümanlar bakımından söz konusu değil midir? Ki Müslüman’ların Asgari müşterekleri dahi yokmuşcası bir durumda oldukları gözlemlenmektedir.
Kanaatimize göre Allah’a ve ona bağlı olarak inanılması gereken şeylere (itikadın kapsamındaki şeyler) inanılması, haramların haram bilinmesi ve farzlarında farz bilenmesi, Müslümanların Asgari müşterekleri olması gereğine işaret eden gerçeklerdir. İtikadı ve ameli olarak bilgi ve düşünce beraberliği olmazsa olmaz cinsinden şeylerle sağlanır Allaha onun istediği gibi inanmamakla olmayacağı gibi Resulüllah  (s)ın sünneti gereği tavırlarına uyulmadan da olmaz. Namazı peygamberden öğrenmekliğimiz gerekir de neden siyasi tavırlarımızı Rasulullahtan öğrenmemiz gerekmez. Aile fertleriyle hukukumuzu Kur’an ve Rasulullahın sünnetinden öğrenmemiz gerekir de,  neden mevcut otorite ile ilişkilerimizi belirlemeyi ondan öğrenmemiz gerekmez olabilir mi? Böyle davranmak İslam’ca düşünmek ve amel etmekle Kabil’i telif midir? Kanatınız odur ki kesinlikle mümkün değildir.

Zira Peygamberimiz İslam’ı kabul edenlere bir bütün olarak hayatı İslam’ca nasıl yaşamaları gerektiğini öğretilmeye gönderilmiştir. Bu bütünün içinde neye nasıl inanacağımızdan, neyin yenilip yenilmeyeceğine, insanlarla aramızdaki hukuka, fert veya devlet olarak Müslim gayri Müslim komşularımızla hukukumuza, devlet düzenine, bu düzenin nasıl işleyeceğine, itaat kavramına, bozuklukların hangi şartlarda nasıl düzeltileceğine,  düzgünlüğü nasıl sürdürüleceğine, yıkılmaktan nasıl korunacağımız, toplumun bozulup yok olduğunda,  ona yeniden nasıl kavuşulacağına kadar her şeyin esasları vardır. Kıyamete kadar insanların bütün müşkillerinin,  çarelerinin bulunduğu bir dinde bunların bulunmaması garip olurdu zaten. İslam kur’anla ve Muhammed(s)ın uygulamasını gösterdiği biçimiyle kavranılmaya çalışılmalıdır. Bütün ayrılmaz  rükünleriyle bilinmediği haram ve farz mesafesindeki  esasları eksiksiz ve kendine ait sıra ile kavranmadığı ve uygulanmaya konulmadığı taktirde ne dünyadan ne de ahirette bir sonuca ulaşabilmek kabil değildir.

Eşya ve olaylar tabiatlarına uygun olarak tanınmalı; kitap ve Kur’ani nasslar taşıdıkları delalet itibariyle eşya ve olaylara intibak ettirmelidir ki,  elle tutulur, ciddiye alınacak sonuçlara ulaşmak mümkün olsun. Pek kısa ve özetle Rasulullah Kur’an’ın nasıl anlamış ve uygulamıştır. O bir destan ya da iç geçirilerek okunan bir acıklı hikâye gibi değil. Hayata uygulanacak her birimizin yaşamının esas ve fürunu belirleyen kaideler olarak algılanmalıdır. Bilgilerimiz yeniden gözden geçirilmeli, yanlışları düzeltmeli, atlanılanlar ait oldukları yerlere yerleştirilmeli, fazla ve gereksiz, esassız bilgilerden arındırılmalı ve İslam esprisini kavrayarak hareket etmeliyiz.

Müslüman’ım diyenler namazın nasıl kılınacağını, orucun nasıl tutulacağını O’ndan öğrenmek ve onun yaptığı gibi yapmanın gereğine inandığı kadarı siyasi tavırlarının da nasıl olacağını, ondan öğrenmeye ve onun yaptığı gibi yapma gereği duymadıkça gereği gibi iman etmiş olamaz. Zira Rasulullah bize yalnız namazı ve orucu öğretmek için gönderilmiş bir peygamber değildir bu o hayatı ı bütünüyle nasıl İslam’ca yaşayabileceğimizi öğretmek üzere gönderilmiş bir peygamberdir. Ve getirdiği din (İslam) tamamlanmış bir dindir. Müslümanlar olarak önce bu anlayış ve kavrayışta birleşmemiz, daha ileri düzeydeki birleşmelerin temelini oluşturacaktır. Kim ki bize Rasulullah yalnız orucun namazın Resulü idi. Hayatınızı tümüyle düzenlemeye gönderilmiş değildi diyebiliyorsa delilini de getirmelidir. Getiremediği sürece ve Müslüman’ım dediği müddetçe yukarıda söylediklerimizde birleşmek kendisi için vacip olmaktadır. Prensiplerde birleşerek bu prensiplere bağlı füruda birleşilebilir başka türlüsü mümkün değildir.                                                                                                                            Ey inananlar! Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakının sizler ancak Müslüman olarak can verin toptan Allah’ın ipine sarılın ayrılmayın (3/102-103) *Ercümend Özkan İnanmak ve Yaşamak Kitabından .iktibasdergisi.