Bir iktidar ki...

Ramazan Kayan

VAN 3.11.2017 09:19:14 0
Bir iktidar ki...
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İlahi yasaların işleyişine baktığımızda şunu görürüz:

“Hak geldi, batıl yok oldu. Batıl yok olmaya mahkumdur.” (İsra, 81)

Anlaşılan o ki, Hak gelince, batıl yok oluyor yani batılın yok olması Hakkın var olması ile mümkün…

Görülüyor ki, batılın ömrünü uzatan, zulmün önünü açan Hakkın gecikmesi ve gevşemesidir…

Hayat boşluk kabul etmiyor. Hakkın gerilemesi şerrin sıçrama yapması anlamına geliyor… Batıl zafiyet, acziyet ve ataletleri affetmiyor… Anında sahaya iniyor, yapacağını yapıyor…

Bu gerçeği Allah Rasulü (s.a.v) terki dünya ettiği günde bile görüyoruz… efendimiz (s.a.v)’in vefatını fırsat bilen irtidat hareketleri baş kaldırıyorlar ama karşılarında bir Ebubekir (r.a.) var… Batıla hayat hakkı tanımıyor…

İslam tarihinin akışına baktığımızda en kritik kiriz dönemlerinde Hakkın mensup ve müntesiplerinin batıla, bidata, bağnazlığa, barbarlığa, bedeviliğe, başıboşluğa karşı nasıl bir onurlu mücadele verdiklerini görüyoruz…

Kendi gününde ilk Kur’an neslinde gördüğü dünyevileşme ve duyarsızlaşmaya karşı Ebuzerr’in verdiği vera ve takva eksenli direnişini görüyoruz…

Hilafetten saltanata kayan Emevi yönetiminin zulmüne karşı önce Hz. Hüseyin (r.a.)’ın kıyamına, içeriden de Ömer bin. Abdulaziz’in ıslah çabalarına tanıklık ediyoruz…

Haccac’ın şiddet ve hiddetine karşı İzzet abidesi Said b. Cübeyr’in dik duruşunu bugün bile selamlıyoruz…

Moğal istilasına karşı en zor günlerde İbni Teymiyye ve talebelerinin ümmette cihad ruhunu yeniden yeşertmek için nasıl çırpındıklarını biliyoruz…

Haçlı sürülerine karşı Kudüs bilincini, inancını, direncini sürekli diri tutmaya çalışan Selahaddin-i Eyyubi’nin salabet ve cesaretini gıpta ile anıyoruz…

Hindistan’da Müslümanları Brahmanizmin cahiliyesine çekmek isteyen Moğol hükümdarı Celaleddin Ekber Şah’a karşı, İmam-ı Rabbani’nin talebeleri ile birlikte verdiği İslami mücadeleyi nasıl unutabiliriz?

Ve Osmanlı sonrası, uluslaşma sürecince ümmetin parçalanmışlığı karşısında evrensel İslami uyanış hareketlerinin çabalarını kim küçümseyebilir?

Fakat bugün geriye dönüp baktığımızda yetersiz kaldığımız görülüyor… Yanlışlara karşı çıkma irademiz zayıflıyor… Hatta yanlışları kanıksamak durumunda kalıyoruz…

Arapların yerinde deyimi ile:

“Bir sorun ki, çözmek için Ebu Hasan (Hz. Ali) yok…

Bir facia ki, bastırmak için Ebubekir yok…

Bir fitne ki üstüne yürüyecek Ömer yok…

Bir konformizm ki, karşı çıkacak Ebuzer yok…

Bir tufan ki, gemi inşa edecek Nuh yok…

Bir vahşet ki, bunu durduracak vicdan yok…

Bir işgal ki, karşısında duracak intifada ruhu yok…

Bir dava ki, adanacak yürek yok…

Bir emanet ki, yüklenecek omuz yok…

Bir tembelizm ki, yenebilecek irade yok…

Bir şüphe ki, bunu sonlandıracak yakîn yok…

Bir iç savaş ki, galibi yok…

Bir kardeş kavgası ki, kazananı yok…

Bir bekleyiş ki, vuslat yok…

Bir gurbet ki, sıla yok…

Bir mazi ki, atisi yok…

Bir körlük ki, basiret yok…

Bir ölü toprağı serpilmişlik ki, intibah yok…

Bir bireyselleşme ki, birlikteliğin bereketini anlatacak gönüllü erler yok…

Bir vurdumduymazlık ki, bunu durduracak kardeşlik duvarı yok…

Aslında tüm bu “yok”ların ponatsiyeli bizde mevcut… Varlık içinde yokluk yaşıyoruz…

En önemlisi kendimizi ikna edebilmek… Karşı durabilmek, yanlışı, yalanı, yozlaşmayı, yenilgiyi, yesi kanıksamamak… Kader bilmemek…

Elimizden geleni yapmak… Gerekeni, gerektiği gibi, en güzel şekilde yapmak…

Tarihe hükmeden kim? Allah değil mi?

Hasbünallah ve ni’me’l-vekil…