Bilim ve kadın

HaticeKarahan

VAN 13.02.2018 09:06:46 0
 Bilim ve kadın
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Bilim ve kadın
Önceki gün dünyada ve Türkiye’de, “Uluslararası Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Günü” kutlandı. Tabii özellikle bazı spesifik konularda kutlama yapmak, aynı zamanda konuyu hatırlamak, hatırlatmak anlamına da geliyor. Kadın ve bilim konusu da, ilerleme kaydedilmesi gereken bir husus olması hasebiyle bu kategoride... Nitekim kadının bilimdeki yeri, hak ettiği ve arzu edilen seviyelere henüz erişebilmiş değil.

Örneğin Nobel Ödülleri tarihine bakıldığında, fizik, kimya ve tıp alanları genelinde ödül alan 570’i aşkın erkeğe kıyasla tarihe geçen sadece 17 kadın var. İlk örneği malum, Marie Curie... Hatta son birkaç yıldır bu alanlarda pek kadın Nobel’li çıkmadığı da bolca tartışılıyor.

Çarpıcı bir veri olan Nobel’i bir yana bırakıp, daha temelde yatan duruma bir bakalım: Son mevcut verilere göre, dünyadaki araştırmacıların üçte birinden az bölümünü kadınlar oluşturuyor. Aslına bakılırsa çağın son görünümü, kadınların üniversite eğitiminde kararlı bir şekilde yol aldığını ve mezunlar içinde yarıdan fazla sayıya ulaşmayı başardıklarını söylüyor. Lakin iş bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik paketi olan STEM eğitimi özeline inince birden değişiyor. Nitekim dünyada STEM ile ilgili alanlarda kız öğrencilerin varlığı üçte birleri ancak aşıyor. Hatta kendi içindeki kollara göre baktığımızda, hiç favori görülmeyen, yanına pek yaklaşılmayan disiplinler de göze batıyor.

Üstelik yüksek lisanstan sonraki mertebeye varınca da işin görünümü farklılaşıyor. Zira anlaşılan o ki; kadınların güçlü lisans ve yüksek lisans ilgisi, doktora ve özellikle de araştırmacılıkta devam etmek anlamına gelemiyor. Ve bu kapsamda karşımıza, dünyanın araştırmacı nüfusunda üçte bire bile ulaşamayan bir kadın varlığı çıkıyor.

Elbette ortalamayı yansıtan bu uçurumun mesafesi, ülkeden ülkeye, gelişmişlikten gelişmişliğe ve kültürden kültüre de değişiyor. Nitekim araştırmacılar arasında kadınların yüksek oranda olduğu Güneydoğu Avrupa ve Orta Asya bölgeleri dünyaya fark atarken, mesela Asya’nın güney kesimleri genel itibariyle bu konuda dökülüyor.

Bu doğrultuda fen bilimleri, teknoloji ve tıp alanlarında kadın araştırmacıların ağırlık sahibi olduğu ülkeler arasında, Kazakistan, Azerbaycan, Romanya, Ukrayna, Brezilya gibi bazı ülkeler göz doldururken, Türkiye ve AB nispeten orta düzeylerde, Suudi Arabistan, Japonya, Kore, Senegal gibi çok sayıda ülke ise daha düşük oranlarda geziniyor.

Aslına bakılırsa veriler arasından çekip basitçe resmettiğim bu karma tablo, erkek-kadın arasındaki bahsi geçen uçurumun arkasında çeşitli sebepler olduğuna da işaret ediyor. Bunlar arasında ise, ekonomik gelişimden tutun da ayrımcılıklara, kız çocukları ve kadınlara karşı önyargılardan tutun da kültürel bakış açılarına kadar çok farklı dinamikler var.

Oysa dünyanın ilgili yanlış dinamiklerden arınıp, hakkıyla değerlendirilemeyen yeni yeteneklere güç, cesaret ve yer vermesi şart.

İşte Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiş olan 11 Şubat “Uluslararası Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Günü” de bu gerçekleri ve ihtiyaçları dünyaya haykırarak, kadınları ve kız çocuklarını bilime çekmek için her yıl kutlanıyor. Bugün Türkiye’miz, bu konudaki endeks ve sıralamalarda birçok gelişmiş ekonomiden de iyi bir tablo sergiliyor ancak üst örneklere de imrenmeye devam ederek kadınlarımızı ve kızlarımızı bilime yönlendirme gereksinimimiz sürüyor. Bunun için ise, öncelikle toplumun her kesiminin sahipleneceği bir bilince ihtiyaç olduğunu vurgulamak gerek.

Biliyoruz ki; güçlü bir nüfusun güçlü bir geleceğe ve ekonomiye dönüşmesi, ancak etkili, doğru bir yönlendirme ve eğitimle mümkün olacak.

Zira tekrar etmek gerekirse, geleceğin kökleri bugünlerin STEM’inde...