BİLGİ, BİLMEK AMA NASIL

AYKUT AKÇA

VAN 24.01.2015 12:01:48 0
BİLGİ, BİLMEK AMA NASIL
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Bir dönem, din adına doğru kaynaklara ulaşamama, dini sahih bir şekilde öğrenememe sorunu yaşanıyorken, son dönemlerde sorun daha tehlikeli bir evre olan edinilen bilgilerin hayatta karşılık bulamaması şekline dönüşmüştür. Edinilen bilgiler hikmetten yoksun bir şekilde biriktirildiği için üzerimize oturmamış, tıpkı bir başkasının ceketi gibi eğreti durmuştur.
 
Önemli bir sorunumuz var arkadaşlar. Bir türlü istenen kıvama gelememiş, demini alamamış, hayali kurulan hazza erişilememiş, belki de yarım kalmış bir halde oluşumuz, sizce de önemli bir sorun değil mi?  Özelde bizim ülkemizin, en geniş boyutta tüm İslam âleminin böyle bir sorunu yoktur diyebilir miyiz, bence hayır.
Bir dönem, din adına doğru kaynaklara ulaşamama, dini sahih bir şekilde öğrenememe sorunu yaşanıyorken, son dönemlerde sorun daha tehlikeli bir evre olan edinilen bilgilerin hayatta karşılık bulamaması şekline dönüşmüştür. Edinilen bilgiler hikmetten yoksun bir şekilde biriktirildiği için üzerimize oturmamış, tıpkı bir başkasının ceketi gibi eğreti durmuştur. Aslında hep birlikte şahit olduk ki öncelikli sorunumuz bilgisizlik değilmiş. Bunu fark edene kadar epeyce bir zaman geçti. Bu zaman zarfında birçoğumuz obez olduk, bilgi obezi. Doymak bilmez bir iştahla saldırdık tabiri caizse. Aşırı kiloları yüzünden hareket kabiliyeti kısıtlanan obezite hastaları gibi, aşırı bilgi biriktiren ve biriktirdiği bu bilgilerinin altında ezilen, kendi hareket alanını kendisi daraltan kişiler olduk. Evet, arkadaşlar, önemli bir sorunumuz var. Bilgi bizde aksi tesir oluşturdu. Başlangıçtaki gayeye ters sonuçlar doğurdu. Bu bağlamda birbirimizle ve çevremizdeki diğer insanlarla iletişim sorunları yaşar hale geldik. Edindiğimiz bilgiler bizi, düne göre daha doğruya iletme fonksiyonu taşımalıydı, burası kesin ama pek de istediğimiz gibi olmadı. Bilgi, bizi günden güne olgun başaklar kıvamına getirmeliydi. Bu sayede de insanların güven duyacağı, korkmadan bize yaklaşabileceği ve bizim de kendilerine yaklaşabildiğimiz ortamları yaşayabilecektik ama buda olmadı maalesef.
Bilgi, hazmedilip hayatta karşılık bulduğu zaman, bir anlamı ve kıymeti olur. İdrakine varılamadığı için hoyratça sağa sola savrulan bilgiden, ne dile getirene ne de o bilgiye muhatap olana fayda olmadı. Vereceğim örneği görünce çoğunuza tanıdık gelecek arızalı bir davranış olduğu konusunda da hem fikir olacağımızı düşünüyorum.
90’lı yıllardı, o zamanın popüler konularından olan hilal bağlantılı ramazan ve bayram başlangıcı tartışmaları meselesidir vereceğimiz örneğin konusu. Halk arasında kendisini “Kur-an Müslüman’ı” olarak tanıtan bir kardeşimiz, diyanete göre arefe günü olan ama hilâle göre bayram olan bir gün şehrin orta yerinde, herkes oruçlu iken hem de onları sözlü bir şekilde aşağılayarak bir şeyler yiyip içmesi, “Kur-an Müslüman’ı” olmanın gereği değildi herhalde. Burada bilgi sahibine itibar kazandıracağı yerde aksine bu bilgiyi dillendiren kişiyi ve o kişinin sözde temsil ettiği davasına da zarar vermiş, insanlarda güven problemleri oluşturmuştur.
Yapılan araştırmalarda, insanoğlunun karşılaştığı kişi ve ortamlarla ilgili kanaatlerinde, ilk izlenimin çok önemli olduğu görülmüştür. Öyle ise herkes kendi adına, başkalarına vereceği ilk izlenimi önemsemesinden daha doğal bir şey olamaz. Hele de temsil ettiğiniz bir davanız olduğunu iddia ediyorsanız, o zaman iki kere hassasiyet göstereceksiniz demektir. Çünkü vereceğiniz olumsuz bir fotoğraf sadece sizin için değil davanız adına da hüsran olacaktır. İlk izlenimde ağzımızdan çıkan laf/bilgi kalabalığından ziyade bu laf/bilgininin bizim tarafımızdan ne kadar ciddiye alınıp, sahiplendiğimiz önemlidir. Lafa değil icraata bakılır çünkü. Bu nedenle, ilk izlenimde muhatabımıza vereceğimiz güven duygusu muhtemel gelecek için en önemli belirleyici unsurdur.
“Allah’tan, kulları arasında (hakkıyla) ancak alimler korkar” iken bizim ilme, bilgiye karşı olmamız düşünülemez. Aksine ilme, bilgiye ihtiyacımız var. Çünkü hakkaniyetle bildikçe, hakkıyla kulluk etme yolunda ilerleyebileceğiz. Bilmeden gidilebilecek bir yol değil bizim koyulduğumuz bu yol. İtirazımız bilgiye değil, bilginin şarjördeki mermiler haline getirilmiş olmasınadır. Bilgi içe dönük yolculuğumuzda olmazsa olmazımızdır. Ama gelinen nokta itibarıyla içe dönük yolculuğumuzun azığı olacağı yerde, dışa dönük çatışmaların en ukalâ mızrakları olmuştur.
İlk defa içinde bulunduğumuz ortamlar ve bizi ilk kez gören insanlara karşı izlenecek yol, neye mal olursa olsun mutlaka onları şoklamak mı olmalıdır. (Nede olsa her zaman yumruğu ilk atan kazanır kavgayı değil mi?) Onlara öyle bir bilgi/silah ile saldırmalıyız ki ya bize (tanımlayamadıkları bir) hayranlıkla bakacaklar yada korkup kendilerini bize kapatacaklar. İki durumda da bizim lehimize olmayacak ve bilgi/silah elimizde patlayacaktır.
Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız şey insanlarla ilk temasımızda, doğru dokunuşu yakalamak için göstermemiz gereken hassasiyetin altını çizmekti. “Kaş yapalım derken göz çıkartmayalım”dı maksat. Yoksa politik davranıp, ortamın rengini anlayıp ondan sonra nabza göre şerbet verme ucuzluğunu benimsediğimizden değil. Nerde, ne zaman, kime, neden ve nasıl davranacağımızı, onlarla neyi ne kadar konuşmamız gerektiği konusunu iyi hesap etmeliyiz. Nerde sesimizi gür çıkarmamız ve nerede (daha doğru bir zamana ertelemek kaydı ile) susacağımızı iyi tespit etmeliyiz.
Susan kendi menfaatine mi susmuştur,
Konuşan kendi aleyhine mi konuşmuştur…
Bazen söz gümüş iken sukut altındır bazen de konuşan kıyam ederken iken susan dilsiz şeytandır.
Burada ayrıştırılması gereken şey kendimizi gizleme yada açık etme yada bunun şekli nasıl olursa nefsimizin hoşuna gideni değil de dinimizin faydasına iş yapmış olacağımız kaygısıdır.
Elbette ki halkın, muharref din algısına itibar etmeyeceğiz. Ne haliniz varsa görün, cehenneme kadar yolunuz var diyip yönümüzü de çevirmeyeceğiz. İşin doğrusunun ne olduğunu öğrenmek herkesin hakkıdır. Herkesin hakkı olduğu bir şey daha var ki oda insanlara onların anlayacağı bir dille bilgileri aktarmak. Rabbimiz, biz anlayalım diye kitabında öyle yapmıyor mu? Vahye ilk muhatap olan insanların günlük hayatta kullandıkları deyimleri bile sıkça görmüyor muyuz Kur-an satırları arasında. Neden, çünkü dinin derdi anlaşılmak, insanlara faydalı olmak, en nihayetinde onları kurtuluşa götürmektir. Sahip olduğumuz bilgiler bizi olgunlaştıracak ve de güçlendirecek. Bilgiyi öğrenme ve aktarma üzerine kurulan bu meşakkatli yolculukta olgun ve güçlü olmak zorundayız çünkü. Karşılığını yalnızca Allahtan bekleyerek sahih bir bilgi ve sabırla, ilmek ilmek öreceğiz inşallah geleceğimizi. Sahih bilgiye, sağlıklı akıla ve merhamet dolu bir gönüle ulaşma duası ile..
.iktibasdergisi.