BATI’NIN KENDİNE VE BİZE ZARAR VERMEMESİ İÇİN…

Mensur AKGÜN

VAN 27.11.2015 10:18:11 0
BATI’NIN KENDİNE VE BİZE ZARAR VERMEMESİ İÇİN…
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Suriye savaşının yarattığı siyasi vakum bir kaç bin Avrupalı Müslüman genci içine çekerken, Fransa’nın, Belçika’nın ya da bir başka “Batılı” devletin atacağı yanlış siyasi adımlar bütün dünyayı din ekseninde bölünmeye, dünya düzeninin çivisinin çıkmasına yol açabilir.
Her iki Paris saldırısından sonra da Fransa ile dayanışma sergilendi. Sosyal medya hesapları Fransız bayrağının renkleriyle donatıldı, maçlarda saygı duruşları düzenlendi, siyasi liderler Fransız halkıyla dayanışma mesajları yayınladı. Oysa bir hafta önce benzeri bir saldırı Lübnan’da olmuş, çoğumuzun haberi bile olmamıştı. Benzeri şeyleri son Mali saldırısı, hatta Ankara’da gerçekleşen katliam için de söylemek mümkün.
Dünyadaki pek çok insan Paris’in yaşadığı saldırıya, Brüksel’de okulların kapatılmasına başka yerlerde yaşanan acılardan, trajedilerden daha fazla önem atfediyor. Bunda Paris’in, Brüksel’in cazibesinin, Batı anlatısının hegemonik hakimiyetinin katkısının olduğuna şüphe yok. Doğu’da sıradanlaşan şiddetin Batı’da istisna olması da ilgilimizin yoğunlaşmasına yol açıyor olmalı. Ayrımcılık da ne yazık ki bir başka neden.
***
Ama bunların hiçbiri olmasa bile bizim yine de Batı’ya bakmamız, orada olanları iyi takip etmemiz gerekiyor. Çünkü Batı için de, bizim için de, başkaları için de tehdit Batı’dan geliyor. El Kaide, IŞİD ya da adına ne derseniz deyin dini referans alan terör örgütlerinin bugünkü dünya düzenine verebilecekleri zarar kısıtlı. Terör eylemi gerçekleştirebilirler ama Fransa’yı işgal edemezler. Fransa’nın kurucu değerlerini ortadan kaldıramazlar.
O değerleri sadece ve sadece Fransızlar ortadan kaldırabilir, sadece ve sadece Fransızlar şiddeti önlemek adına ülkelerinde yaşayan, çoğu vatandaşı olmuş milyonlarca Müslümanı tam da IŞİD’in (ya da DAEŞ’in) istediği gibi ötekileştirebilir, yabancılaştırıp düşmanlaştırabilir. Suriye savaşının yarattığı siyasi vakum bir kaç bin Avrupalı Müslüman genci içine çekerken, Fransa’nın, Belçika’nın ya da bir başka “Batılı” devletin atacağı yanlış siyasi adımlar bütün dünyayı din ekseninde bölünmeye, dünya düzeninin çivisinin çıkmasına yol açabilir.
Bugün yaşadığımız şiddetin sorumlusunun onlar olmasının da üretilecek çözümler açısından faydası yoktur. Sömürgeci geçmişleri, emperyalist yayılmaları, işgal ettikleri yerlerdeki siyasi sınırları bıçakla keser gibi çizmeleri, Filistin sorununu bir türlü çözememeleri, Libya’ya ve Irak’a müdahale ederken sonunu düşünmemiş olmaları akademik olarak bakıldığında doğru tespitler olabilir.
Ancak tarih film gibi geriye sarılamayacağı için bu tespitlerin sorunun çözümüne yararı yoktur. Yapılması gereken şiddeti tarihle gerekçelendirmenin ötesine geçmek, Batı’nın kendisine ve dolayısıyla hepimize verebileceği zarara engel olmaktır. DAEŞ’e karşı askeri, siyasi ve ideolojik mücadele tabii ki gereklidir. Suriye sorununu çözümü de bunun ön koşuludur. Türkiye çıkarlarını korumak için bu mücadelenin içinde yer alacak, her katmanında katkı sunacaktır. Zaten sunmaktadır da.
Fakat DAEŞ yakın bir zamanda yenileceğe, temsil ettiği fikrin kolayca bozguna uğratılacağa pek benzememektedir. El Kaide ile yakınlaşmaya başlaması, Nijerya’dan Özbekistan’a kendisine biat eden örgütlerin sayısının artması bu mücadelenin uzun soluklu olacağına işaret etmektedir. Üstelik Rusya gibi bir ülkenin bu örgütten çok diğer stratejik çıkarlarını önemsemesi, Bayır-Bucak Türkmenleri gibi muhalif unsurları vurması sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir,
Bu yapı daha uzunca bir süre varlığını ve dünya siyaseti üstündeki ağırlığını şiddeti, terörü ve propaganda vasıtalarıyla hissettirecektir. AB ve ABD de terörü engellemek için tepkisel tedbirler alacak, belli ki her terör eylemi ya da tehdidi özgürlük-güvenlik dengesinin bozacaktır. Özellikle de buralarda yaşayan Müslümanlar bozulan dengenin zararını herkesten daha fazla hissedecektir.
***
Fransa’da olağanüstü hal uygulaması, Amerika’da valilerin Suriyeli mülteciler konusunda kararlar alması bundan sonra olabileceklerin ilk işaretleri sayılabilir. Terörle neredeyse eş zamanlı ortaya çıkan mülteci akını da toplumsal reaksiyonu tetiklemekte Avrupa sağduyusunu, az da olsa var olan toleransını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Aşırı sağın yükseliş trendi hiç kimse için iyiye alamet değildir.
Türkiye ise AB ve ABD’yi eleştirerek, insan hakları ve özgürlükleri hatırlatarak, geçmişte yaptıklarını gündeme getirerek medeniyetler çatışması veya krizini engelleyemez. Ama onlarla dayanışma göstererek, ortak projeler geliştirerek kendilerine ve bize zarar vermesini önleyebilir. Medeniyetler İttifakı ve benzeri inisiyatifler tam da bugünler için gereklidir…
Stargazete/ Mensur AKGÜN