Başka türlü bir Türk usulü

Ahmet Taşgetiren

VAN 24.11.2015 11:38:19 0
Başka türlü bir Türk usulü
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Muhalefet partilerinin yaklaşımına bakılırsa Anayasa değişikliği gerçekleşse bile sistemin başkanlık - yarı başkanlık istikametinde değişmesi kolay gözükmüyor. 

O zaman ne olacak?

Orada sanırım başka bir Türk usulü devreye girecek ve seçilmiş Cumhurbaşkanı ile seçilmiş Başbakan arasındaki ilişkilerden bir sistem sancısının çıkması önlenecek ya da en aza indirilecek.

Nasıl?

Her ne kadar Cumhurbaşkanının seçilmiş Cumhurbaşkanı olmasının üzerinden 1 yıl üç ay gibi (çok fazla olmayan) bir zaman geçmişse de...

Her ne kadar Başbakan böyle bir Cumhurbaşkanı döneminde 1 yıl üç aydır Başbakanlık yapmakta ise de...

Her ne kadar bu sürede ufak tefek problem oluşmuşsa da...

Her ne kadar Ak Parti’nin olağan genel kurulunda MKYK listelerinin belirlenmesinde, sonra seçimlerde milletvekili listelerinin oluşmasında görüş farkları ortaya çıkmışsa da...

Ve şimdi Hükümet kuruluşunda isimlendirmede farklı yaklaşımlar bulunduğu var sayılıyorsa da...

Ak Parti içinden çıkıp Cumhurbaşkanlığına yükselen Tayyip Erdoğan ile, onun yanında danışmanlığa başlayıp sonra yine onun teklifi ile önce Parti Genel Başkanlığına ardından Başbakanlığa gelen Ahmet Davutoğlu arasında “siyasi kriz” diye nitelenebilecek bir durum gerçekleşmediği, ileriki zamanlarda gerçekleşmesinin de çok muhtemel olmadığı düşünülebilir.

Geçmişte, Özal da bir tür “fiili - de facto” başkan olmak istemiş, Demirel de. Biri partiyi Mesut Yılmaz’a diğeri Tansu Çiller’e kaptırdığı ve Başbakan olan kişiler, ya ideolojik farklılığı öne çıkardığı ya da “iktidar tecezzi kabul etmez” yaklaşımı ile hareket ettikleri için Cumhurbaşkanlarının  etkin olmasına izin vermediler. O zaman Cumhurbaşkanları halk oyu ile seçilmediği için parti kuruculuğundan gelen liderlik de, etkinlik için yeterli olmadı.

Şimdi belli ki Tayyip Erdoğan’ın Ak Parti nezdindeki liderliği, önceki iki Cumhurbaşkanından önemli farklılıklar içeriyor. Bunda Ak Parti’nin ideolojik doku itibariyle ANAP’tan farkı önemli rol oynuyor, bir. Ve Erdoğan’ın Özal - Mesut Yılmaz örneğinden ders alıp partiyi riskli kişilere teslim etmeme duyarlılığı rol oynuyor, iki.

Tabii ki Davutoğlu da Mesut Yılmaz değil. Öncelikle Erdoğan - Davutoğlu ikilisinin misyon birlikteliği, siyasetin dikenli yollarında birbirini anlamayı, tahammülü ve problem çözmeyi kolaylaştırıyor.

Buradaki sihirli iklim ne, diye düşündüğümüzde şu söylenebilir:

Bir: Misyon hassasiyeti sonucu, her iki liderde bazı durumlarda kendini aşma gereği olabileceğini idrak.

İki: Davutoğlu’nun Tayyip Erdoğan’ın bu misyonun kitlelerle buluşması ve siyasi - sosyal zemin kazanmasında oynadığı rolün görmezden gelinemeyeceği yolundaki yaklaşımı.

Üç: Erdoğan’ın tüm siyasi yolculuğunda ekip çalışmasına önem vermesi, Davutoğlu ile birlikte yürüdüğü 13 yıl içinde onunla ilgili kanaatlerinin, birlikteliği partiyi ve Başbakanlığı emanet edecek güvenle sürdürme yaklaşımı.

Bu üç nokta, her iki devlet adamını, birbirini yok farzetme gibi bir lükse sürüklenmekten alıkoyacak hassasiyeti yansıtıyor.

Kanaatimce Davutoğlu, Ak Parti’yi Erdoğan’sız düşünmüyor, Erdoğan da Davutoğlu’nu devre dışı bırakıp bypass’lar yapmanın hiç kimseye fayda sağlamayacağına inanıyor.  

Bence her iki liderin dostları ve Ak Partili yılların Türkiye’nin sağlıklı dönüşümünde oynadığı rolün farkında olanlar, şu andan sonra Erdoğan’sız Davutoğlu ya da Davutoğlu’suz Erdoğan’ın her iki lidere iyilik olmayacağını unutmamalıdır.

Bu denge şu anda “Başka türlü bir Türk usulü yarı başkanlığı” devreye sokmuş bulunuyor.

Bu usül, tahmin ederim ki Erdoğan ve Davutoğlu, Cumhurbaşkanı ve Başbakan olduğu sürece herhangi bir liderin gölgelendiği gibi bir izlenime yol açmadan devam edebilir.

Bu durumda muhalefetin de söyleyeceği bir şey olmaz.