Barış Sürecinin İktidar ve PKK Dışındaki “Üçüncü Aktör”ü ve Gücü

Site yazarlarımızdan Zafer Burakmak, Ak Parti hükümeti ile PKK arasında sıkışan Çözüm Sürecini “üçüncü bir taraf” barış hayali kuran kitleler üzerinden analize tabi tuttu. Site yazarlarımızdan Zafer Burakmak, Ak Parti hükümeti

VAN 20.11.2014 21:37:41 0
Barış Sürecinin İktidar ve PKK Dışındaki “Üçüncü Aktör”ü ve Gücü
Tarih: 01.01.0001 00:00
 ‘Ütopyadan Hayale Dönen Barış’ın Aktörleri

Yüzyıllık Kürt Sorununun son 30 yılı kanlı bir şekilde varlık bulurken, toplum da sorunun acılarını gittikçe daha yüksek bir tonda hissetti. Cumhuriyetle bir türlü barışamayan Kürt toplumu, Şeyh Said ve Seyid Rıza isyanları gibi teşebbüslerin ardından, PKK’nin ilk dönemler büyüttüğü bağımsızlık fikrinden vazgeçmişti geçmesine de bunun karşılığında kendisini tanıyan bir yönetim istiyordu. Ancak bu gerçekleşmedi. Kürdün kavmî hakkını tanımayan devlet, PKK üzerinden gelişen Kürt muhalefeti karşısında 30 yıl boyunca kan döktü. Devlet ekseninde gelişen Türk kamuoyu ile PKK ekseninde gelişen Kürt kamuoyu radikalleştikçe barıştan da uzaklaştık. Radikalleşme, topluma ve diline sindikçe bunun sonucunda büyüyen çatışmanın doğurduğu acı da topluma daha fazla sirayet etti.

Doksanlı yılların ilk çeyreğinden sonra denenen barış görüşmeleri sekteye uğradıkça sorun kangrenleşmeye, kangrenin bölgedeki dokuyu tahrip ettiği gibi Kürt sorunu da toplumu daha fazla tahrip etmeye devam etti, ediyor. 40-50 bin can kaybı, onbinlerce yaralı, tıka basa dolan cezaevleri, milyonlarca göç gibi sosyal sorunların yanında ekonomik, kültürel, sosyo-psikolojik sorunlar da baş gösterdi. Tüm bu acı tablonun yanında belki de en büyük problem ateşkes, barış görüşmeleri vb. çöktükçesorunun hiçbir zaman bitmeyeceği fikrinin yarattığı sosyo-psikolojik tahribattı. Bu tahribat toplumu gittikçe artan bir ümitsizlik girdabına sürüklerken, karşıt taraf üzerinden oluşan düşmanlığı da derinleştiriyordu. Ta ki iktidarının ilk yıllarında soruna sırtını dönen Ak Parti, PKK’nin tekrar çatışma kararını aldığı 2004 yılı sonrası meseleyi ciddi bir şekilde çözme iradesi gösterene kadar...

Bu dönem, özellikle Habur’dan kimi PKK’lilerin gelmesiyle toplumda büyük bir heyecan yaratmıştı.  Bu heyecan şüphesiz karşılanan PKK’liler için değildi. PKK’nin “gövde gösterisi” için de değildi. Çünkü Kürtler, PKK’nin gövde gösterilerine alışkındı. Bu heyecanın asıl sebebi, toplumun ilk defa barışa bu kadar yaklaşılabilindiğini fark etmesiydi. Çatışmaların yarattığı büyük tahribat, Kürtlerde bunun belki de sonsuza kadar süreceğini hissettirmişti. Hele 1990’lar sonrası sürekli gündeme gelen ateşkes ve hükümetlerin PKK’ye gönderdiği mektup ve kişilerin geliştirmeye çalıştıkları barış çabalarının boşa çıkması sonrası, ilk defa ciddi bir şekilde “barış gelecek, çatışmalar duracak” cümleleri kahvehanelerde bile yankılanmıştı. Fakat olmadı. Habur karşılaması sonrası çöken süreç, Oslo ile devam etti ancak o da Silvan Saldırısı sonrası akamete uğradı. Ardından yine başlayan bir süreç daha... Hala devam ediyor...

Süreçler uzadıkça toplumda yeni bir savaş alanı açılmaya başladı; “Neden barışmıyorsunuz?”. PKK’ye yakın durmayan Kürtlerdeki çatışmalardan uzak durma hedefi, onları apolitize ederken; barışın olabileceği hayali yeni bir politize alan açmış oldu. Hem de Kürt toplumunda politikadan kaçan büyük bir kesim tarafından…

Çatışmalardan en az etkiyle nasıl kurtulabilirim hayalini kuran Kürtler -özellikle gençler-, son süreçlerin yarattığı barış ümidiyle gelecekle ilgili daha geniş ufuklu hayaller kurmaya başladı. Yani ulaşılamayan ütopik bir dünya, bir kaç aya ulaşabilinir bir hedef haline geldi.  Ütopik hayalin hızla gerçekleşme sürecine girmesi tehlikelidir. Ütopyasının önünde durana kimse bir şey yapmaz ancak yakın zamanda gerçekleşecek hayalin önünde duran her şey silip süpürülebilir. Hatta bu enerji, yıllarca başlarındaki diktatörlerden kurtulmayı ütopik gören halklara, hayallerinin gerçekleşme sürecine girdiğine inandıkları an önüne gelen orduları bile devirtmiştir. Kürdistan’da adil bir düzen kurabilecek böyle bir öfke seli oluşmuş değil. Ancak çatışmasızlığın olumlu havası, daha güzel bir Kürdistan-Türkiye arzusunu perçinledi. Daha güzel bir bölgenin, ülkenin olabileceğine inananlarda sabırsızlık da, bu hedefe engel olanlara duyulan öfke de artmaya başlıyor. Ağzına barışın tadı çalınmış olan bu büyük kesim, sürecin uzamasına karşı savaşmaya hazırlanıyor.  Çatışmasız, refahı yükselmiş bir gelecek üzerine hayaller kuran bu gençlerin öfkesini PKK “devlet barış adımı atmıyor” diye kendine, AK Parti ise “PKK çıkarları için barışa yanaşmıyor” diye örgüt karşıtlığına kanalize etmeye çalışıyor. AK Parti, hala tam aktifleşmeyen bu kitleyi PKK’ye karşı kullanmaya çalışırken, PKK de barışmamaya duyulan bu öfkeyi savaşına katmaya çalışıyor.

Bu büyük kitle, tarafgirlik üzerine değil barış üzerine bir dil geliştirdikçe tarafları çözüme zorlayacaktır. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi siyasetten uzak durmaya çalışan bu insanların tecrübesizliklerinden ötürü iki taraftan birine meyledip savaşı daha da büyüterek sürdürme tehlikesi de bulunuyor. Bu da Kürt toplumunda kirliliğe bulaşmamış, çatışma dili kullanmayanKürtlerin meşru haklarına değil çatışan güçlere karşı tarafsız bir siyasi gücün eksikliğini gösteriyor. Savaşa karşı cephe açmaya hazır bu muazzam kitlenin sözcüsü olabilecek, arkasına alabilecek bir hareket Kürdistan’a da Türkiye’ye de çok şey kazandırabilir.