AYRILIKTA RAHMET Mİ VAR?

Vahiy ve onun somut karşılığını teşkil eden yaşanmışlıkların bütünü olan Pergamberimizin sünneti çerçevesinde izahı kabil olmayan bu ayrılık ve ayrışmaların “çekişip birbirinize düşmeyin, yılgınlaşırsınız, gücünüz g

VAN 26.02.2016 10:53:57 0
AYRILIKTA RAHMET Mİ VAR?
Tarih: 01.01.0001 00:00
Latif DEĞER
Yaşadığımız coğrafyanın manevi ikliminin inşasında kurucu bir role sahip olan geleneksel dini anlayışlar kurumsal bir gelenek oluşturarak günümüze kadar varlıklarını sürdürmüş bulunuyorlar. Bu varoluş biçimi, düşünce ve pratikte, emrolunduğumuz üzere bir birlik/tevhid arayışı hatta endişesi bile taşımamış olmaktan kaynaklanan rahatlık içinde, ayrı kollar halinde sürmektedir.
Geleneksel yapıların çoğuna hakim olan dini telakkilerin temelini oluşturan tasavvufi anlayış, farklı yapılarda birbirinden farklı birtakım kavram ve uygulamaları beraberinde getirmiş olsa da özünde aynıdır.
Bu yapıların hemen hepsi, günahlardan uzak durma, manevi şahsiyetin tekamülü için çalışma, düşüncede ve günlük hayatta “takva” esasına bağlı kalma gibi dışa dönük nazariyeler dışında, din büyükleri olarak kutsanan şeyh efendilerin “himmet”ine sığınma, ahir zamanda onların rehberliğinde günah ve kötülüklerden kaçınarak “İslam” üzere sabit kadem olma ve ölüm meleği geldiğinde ölüme yaklaşan insanın hemen yanıbaşında bitiverip de imanını alma karşılığında kendisine bir damla su teklif eden şeytanın bu hain emeline “himmet”iyle engel olarak bağlısının imanla ruhunu teslim etmesini sağlayacak olan şeyh efendinin ulviyetine “bağlanma”ya dayalı bir din telakkisine yaslanmaktadır.
Bu genel düşünce ve pratikler çerçevesinde irili ufaklı topluluklar halinde çeşitli kurumsallıklar olarak süregelen geleneksel dini telakkiler, çok sınırlı sayıdaki ümmet perspektifine ve siyasal bilince sahip bazı gruplar dışında, bir birlik/sosyal tevhid arayışına girmek bir yana “ümmetin ihtilafında rahmet olacağı” rivayetinin de sağladığı rahatlık ile her biri ayrı bir meşruiyet çerçevesinin rehaveti içinde yoluna devam etmektedir. Ama aslında bu dini anlayışlar, özünde bir düşünce birliğini temel almakta ve bu temelde birbirlerinden pek de bir farklılık taşımamaktadır. Farklılıklar, belki, ihdas edilmiş yapıya özgü çoğu birbirinin aynısı olan ritüellerin, evrad u ezkarın sayı veya sıralamasında somutlaşmaktadır.
Bu yapılar, yapısal ayrılıkları kendi varlıklarının devamına sebep sayarken düşünce temelleri açısından aslında aynı öze dayanmakta ve bir birlik-bütünlük arayışı içine de girmemektedir.
Ancak bu geleneksel telakkilere eleştirel bir çerçevede yaklaşan çağdaş İslam düşüncesinin günümüzdeki en kavi temsilcileri durumundaki “İslamcılar”, geleneksel telakkilerin düşünce ve amellerini “kitabı parçalara ayırıp her bir grubun kendi elindeki ile sevinmesi” tasvir-i İlahisi çerçevesinde resmederek eleştirmelerine rağmen, bugün en fazla, nadiren kamuoyuna açıklanacak bir bildirinin altına imza atmada birlikte olma imkanı yakalamaktadırlar.
Bu konuda, her müntesiplerinin, İslam’ın iman umdeleri ve sosyal maslahatlarının gerçeğe dönüşmesi açısından bir birlik/birliktelik/sosyal tevhid özlemi içinde oldukları malum olmakla birlikte, bu özlem, günümüze dek bir gerçekliğe dönüşemememiştir. Bundan daha vahimi, düşünce ve pratikte birlikteliği zorunlu gören bir İslam anlayışına sahip olan bu birey ve yapıların, giderek mevcut durumu olağan bir hal olarak görmeye başlamaları, dahası mevcut yapılar içinde de muhtelif “sebep”lerle ayrışmanın ve kendi içlerinde bölünerek küçülmelerin devam etmesidir.
Vahiy ve onun somut karşılığını teşkil eden yaşanmışlıkların bütünü olan Pergamberimizin sünneti çerçevesinde izahı kabil olmayan bu ayrılık ve ayrışmaların “çekişip birbirinize düşmeyin, yılgınlaşırsınız, gücünüz gider” şeklindeki Kur’an’ın açık telkinlerine rağmen devam ediyor olması ve bu konuda herhangi bir etkili çözüm arayışı içinde de olunmaması, “hakikat”in tamamına muttali olunsa bile “birlikte rahmet olduğu” gerçeğini temel bir çalışma prensibi haline getirememiş olmanın ve üstesinden gelinemeyen “beşeri zaaflar”ın tesirlerini akla getiriyor.
Halbuki aşkı, isyanı ve tevhide bağlılığında sabit kadem oluşu ile akıllara kazınmış “kara yağız adam”ın izinden yürüyenlerle itidal arayışına düşünce ve pratiğinde her zaman şahid olduğumuz teşkilatçı arkadaşların,
takva ve samimiyeti ile derin etkiler uyandıran yiğit sükunet ile kişiliğindeki sertlikle beraber her daim hemen her konuda vahye en sadık sözü söyleme konusundaki netliği ile uzun sözler sahibinin,
kalbinin yumuşaklığı kelamına ve kalemine nakşolmuş bilgelikle, doğunun ve batının“bilgi”sine sahip olarak çağa meydan okumayı şiar edinen çalışkanlığın,
karınca misali de olsa çabasını sürekli kılmış ahlak sahipleri ile büyük yanlışlara düşmek pahasına da olsa Hak ve halk düşmanlarının kalbine korku salmayı başarabilmiş, büyük günahlarından derin bir tevbeye dönmüş olduklarını umduklarımızın,
kimselerin akıl ve cesaretlerinin ermediği zamanlarda büyük düşlerini programa dökmeyi başarmış hareket adamları ile acemi cesaretlerini yanlış mecralara yöneltmiş yiğitlerin,
kardeşlerinin zulmüne maruz kalanlarla verimsiz bir toprak ve iklimde filizlendiği için ümitsizliğe düşmüş insanların
hep birlikte yeni bir heyecan, güç ve beraberlik bilinciyle yeni bir mücadele hattı inşa etmeleri ne görkemli bir doğuşun başlangıcı olurdu.
Yoksa, “ayrılıkta rahmet, vahdette zahmet vardı” da bize mi yanlış öğretti bu işleri ağabeylerimiz?!
Selam ve dua ile…