Askeri müdahale ve Toplumsal Alternatif

Ayhan Bilgen

VAN 10.05.2013 16:41:52 0
Askeri müdahale ve Toplumsal Alternatif
Tarih: 01.01.0001 00:00

Başbakan Erdoğan, ABD tarafından başlatılacak, Suriye’ye yönelik bir kara harekatını Türkiye’nin destekleyeceğini çok net biçimde ifade etti. Hatta bunu başından beri ifade ettiklerini de vurgulayarak.  Irak’a yapılan askeri müdahale konusunda Türkiye’nin pozisyonunu pişmanlık ve keşke duyguları ile sorgulayan bir tutum ile karşı karşıyayız.

ABD ile Rusya arasında bir uzlaşma söz konusu olmadıkça, Suriye’ye yönelik doğrudan askeri müdahale  adımının  atılması kolay gözükmüyor. Uluslar arası ilişkilerde de, iç politika zemininde de siyasal iradenin askeri çözüm arayışlarına yönelmesi , güç dengeleri ekseninde tartışılmalıdır. Bedelini öncelikle ve en ağır biçimde, yönetilenlerin, cepheye sürülenlerin  ödeyeceği savaşlar karşısında duracak bir siyasal akıl ve vicdan, ancak insanlığın karşı duruşu ile gelişebilir.

Gelişen savaş teknolojilerine rağmen, kara harekatlarının hava operasyonlarından farklı boyutu olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle coğrafyanın uygunluğu ölçüsünde sivilleri ve şehirleri de yok ederek savaş kazanmanın mümkün olabileceğini  söyleyebiliriz. Suriye bu yönü ile diz çöktürülebilir, teslim alınabilir bir ülke gibi gözükmekle beraber, savaşın sadece Suriye topraklarında kalmayacağını dikkate aldığınızda ciddi çekinceler ön plana çıkar.

Mutlak bir karşılaştırma doğru olmasa bile, Türkiye’nin Kürt sorununu askeri yöntemlerle çözme çabaları da benzer riskler taşımaktadır. Kürtlerin avantajı ise bölgesel dengelerden çok, coğrafyaya dayanmaktadır.

Her ikisinde de askeri çözüm dışında bir siyasal uygulamanın zorlanması, toplumsal  örgütlülükle ilgilidir. Savaş karşıtı bir toplumsal irade inşasının imkanlarını değerlendirmek, siyaset üzerinde belirleyici, caydırıcı işlev görecek toplumsal baskı potansiyelini ele almak gerekir.

Türkiye toplumunun siyasal karar süreçlerinde ciddiye alınmaya değer bir muhatap pozisyonuna kavuşması, en kritik sorundur.

Bu konumun elde edilmesi, hiç olmazsa buna uygun bir ortamın tesis edilmesi, iktidar ehlinin himmeti ile gerçekleşmeyeceğine  göre, hedefe yönelik çalışmaların yürütülmesi gerekir.

Toplumun siyasette özne haline gelebilmesi , şeklen kolay gözükse de, uygulamada son derece ciddi zorlukların  olduğunu  kabul etmeliyiz. Toplumu nesneleştiren yönetim alışkanlıkları  son derece yaygın ve güçlü olduğu gibi, çıkarlarını bunun üzerine kurgulayan siyaset eşrafı ,  gayet tabi bu arayışlara  karşı direnecektir.

Toplumların hak ettikleri gibi yönetilmeleri aslında yönetilen konumundan çıkıp yöneten olabilmeleri ile ilişkilidir. Karar süreçlerine müdahil olma, kendi geleceğine dair kararları alabilme yeteneği sergilenmedikçe bir “hak etme” durumundan söz etmek güçtür.

Toplumların neyi hak edip etmedikleri tartışmasını şimdilik bir kenara bırakalım ve insan olmaktan kaynaklanan  hakların hayata taşınmasını ele almaya çalışalım. Özgürce düşünme, düşündüklerini korkmadan ifade etme, inandığı gibi yaşayabilme iradesi sergileme olanağından mahrum bırakılan toplumlar, resmen değilse bile fiilen  esaret altındadır.

Bir biçimde esir alınmış ve eğitim sistemi ile ekonomik kuşatmalarla,  buna karşı durması engellenen toplumların tercihleri de, özgür bir irade beyanına dayanmayacaktır.Örgütlü ve ahlaki-politik toplum vasfından uzak bireylerden oluşan toplulukların sandığa gidebilmesi, seçme hakkını kullanabiliyor gözükmesi, büyük oranda göz boyama işlevi görür.

Böyle bir atmosferin egemen olduğu ülkelerde siyaset , hem bir çaresizlikten çıkış aracıdır hem de toplumun kendine gelme mekanizması. Toplumsal alternatifler inşası, elbette bu açıdan bir siyasal düşünce üretebilmeyi  gerektirir.  Bu düşünsel üretim ölçeğinde, toplumsallaşma ve siyasal farkında olma hali güçlenecektir.

Siyaset yapma araç ve olanaklarının gittikçe zenginleştiği bir dünyada, siyasete biçilen rolü, toplumu şekillendirme biçiminde tarif etmekte ısrar etmeninin,  kabul edilebilir bir tarafı olamaz. Bazen yeni araçlar yeni bir kültürü ve yeni çözüm yöntemlerini beraberinde getirir.

Sözün içeriğini yenilemenin her şeyden önde tutulması gerektiği çok açıktır. Bazen eskimeyen  araçların yeni söz üretmeye katkısı ihmal edilir.

Yayıncılık, bu eskimeyen araçlardan  birisidir. Süreli yayınlar, düşünce ortamının dinamizmini geliştiren en önemli kolaylaştırıcılardandır. Toplumsal Alternatif, bu amaçla yola koyulan mütevazi  girişimlerden birisi.  Yayın hayatına henüz  başlayan  Toplumsal Alternatif’in ilk sayısı, dergi bayilerinde, sadece okuyucuları ile değil ilgilileri, gerçek sahipleri ile buluşmayı bekliyor.

Not: Babamın vefatı dolayısı ile başsağlığı mesajlarını ileten herkese teşekkür ediyorum.