AŞIRIYA KAÇMAK

ÖVGÜDE AŞIRIYA KAÇMAK

VAN 17.02.2017 18:31:06 0
  AŞIRIYA KAÇMAK
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

AŞIRIYA KAÇMAK


ÖVGÜDE AŞIRIYA KAÇMAK

Allah elçisini över, yüceltmez! Bu ikisi aynı şey değildir! Birisi takdir etmektir, öteki yüce vasıflar izafe etmektir. Dinde yüceltilmesi gereken sadece Allah'tır! (Müddesir 3)

İndirilen dinden uzaklaşılmasında peygamberimizin (hatta bir çok kişi ve kurumun) yüceltilmesinin aşırı rolü olmuştur. 

Dinimizde her türlü aşırılık yasaklanmıştır. Aşırıya gitmek haddi aşmaktır. İslam itidal yani denge dinidir. İfrat ve tefrit dinimizde doğru bulunmaz. Öyle ki dinde bile aşırıya gitmeyin denilir. Yine Allah haddi aşanları sevmez buyrulmuştur. Psikolojik olarak da her aşırılık ya derin bir eksikliğin telafi çabasıdır ya da bir şeyleri gizlemenin sureti hak görünümlü aracıdır.

Geleneksel İslam anlayışında elçiye övgüde aşırıya gidilmiştir. Bu konuda adeta "ne kadar çok övgü, o kadar makbul bir tutum" algısı hakimdir. Camilerde Allah lafzı ile elçi lafzı aynı ölçülere ve aynı hizaya sahiptir. Allah denildiğinde kalbe gitmeyen eller peygamber dendiğinde anında kalbe götürülür. Gündelik hayatta yahut dini pratikte elçi en az Allah kadar zikredilir, hatta bu çoğu zaman Allah'ın zikrini dahi geçer. Elçi için doğum haftaları, mevlitler, ihtişamlı anma programları düzenlenir. Söz konusu elçi olduğunda dinde sonradan ortaya çıkarılan her şeyin bid'at olduğu pek görülmek istenmez.

Elçinin Allah'ın habibi (sevgilisi) olduğu, alemlerin elçinin yüzü suyu hürmetine yani hatırı için yaratıldığı anlatılır. Oysa Hristiyanlar Hz. İsa için Allah'ın oğlu dediğinde bu eleştirilir. Birisi Allah'ın sevgilisidir öteki de oğludur. İkisi de mecazidir. Ancak birisi riskli bulunurken öteki tanımlama makbul bulunur, yüceltilir. Yine alemlerin elçinin hatırına yaratıldığı anlatılır. Halbuki Kur'an alemlerin insan için, insanın da imtihan maksadıyla yaratıldığını söyler. Allah'ın yüce kitabında elçiler arasında ayrım yapılmaması söylenir. Dinde tüm elçilere imanın esas olduğu belirtilir. Hal böyleyken İslam elçisinin doğumu bir hafta kutlanırken yıl başı kutlamaları yine bir Allah elçisi olan Hz. İsa'nın doğum gününe denk geliyor diye kıyametler kopartılır.

Yine elçinin gaybı bildiği, şefaat edeceği, ismet sıfatına sahip olduğu vs. söylenir. Diğer yandan elçinin kızı Fatıma'ya "Kızım yarın mahşerde babanın peygamberliğine güvenme, ameline güven" dediği anlatılır. Elçinin şefaat yetkisi varsa kızına şefaat etmez mi sizce? Ayrıca Kur'anda gaybı sadece Allah'ın bildiği söylenir. Yine Allah elçisinden tövbe etmesini ister.

Kur'anda övgünün sadece Allah için olması istenir. Övgüye tek layık olanın Allah olduğu söylenir. Yine rivayetlerde daha önceki ümmetlerin bu peygamber özvgüsündeki aşırılıktan ötürü helak oldukları anlatılır. Ancak gelenek bu tarz rivayetleri suyun hangi elle içileceğini söyleyen rivayetler kadar önemsemez.

Peki peygamber sevgisinde ve övgüsünde aşırıya gitme tutumunun nedeni ne olabilir?

Kanaatimce birinci neden peygamberleri yarıştırma çabasıdır. Bunun da esas nedeni Hristiyanlardan ve Yahudilerden geri kalmak istememe duygusudur. İkinci ve asıl önemli sebep ise elçiyi yücelterek ona isnat edilen rivayetlerin sorgulanmazlığını sağlama arayışıdır. Çünkü bir kişiyi çok yücelttiğinizde onla alakalı olarak söylenen şeylerin yanlış olabileceğini düşünemezsiniz, hatta bu aklınıza dahi gelmez, gelse bile buna ihtimal veremez, bundan kaçınırsınız. Bunu kendinize yakıştıramazsınız. Büyük bir kabahat işlemiş gibi hissedersiniz. Suçluluk duygusu yaşarsınız!

Kur'anın önünde ve ondan ayrı bir din kurmak isteyenler, bunu Kur'anla yapamayan, bunu ancak bazı rivayetleri elçiye isnat ederek gerçekleştirenler kurdukları bu "azı vahiy, çoğu rivayet / zan" olan dinin evvela sorgulanmasını önlemek, sonra da bu uydurmaların kabulünü sağlamak için elçi sevgisinde ve övgüsünde aşırıya gidilmesini bizzat teşvik etmişlerdir. Böylece kitlelerde öyle bir duygu ve hassasiyet oluşturmuşlardır ki bu söz elçinin olamaz dendiğinde kişiler kendilerini elçiye karşı gelmiş gibi hissetmeye başlamışlardır. Oysa bir iddiaya karşı çıkmak elçiye karşı gelmek demek değildir. Ancak bu süreç sonunda inşa olan zihin ve ruh dünyası bunu böyle algılamaya artık çok yatkın bir hale dönüşmüştür. Bu sebeple bugün hemen hemen herkes hadisleri elçinin sözü olarak algılar. Onlara karşı gelmeyi adeta ayetlere karşı gelmek gibi bir hissiyatla ve tepkiyle karşılar. Oysa hadisler elçinin sözü değildir, elçinin olduğu iddia edilen sözlerdir. Bir iddia bütünüyle doğru da olabilir yanlış da! Yine bir iddianın bazı bölümleri doğru, bazı noktaları da yanlış olabilir. İkisi arasında dağlar kadar fark vardır.

Kur'ana göre din kesin bilgi işidir. Dinde kesin olan tek şey sadece vahiydir. Çünkü o korunmuştur. Kesin olmayan her şey şüphelidir. Şüpheli olanın adı ise zandır. Dinde zan uyulması değil; sakınılması gerekendir. Ancak geleneksel dinde sakınılması gerekenden sakınmak değil ona adeta vahiy gibi iman edilmesi istenir. Çünkü kurdukları ve büyük ölçüde rivayetler üzerinde yükselen mevcut dini anlayışın yaşaması buna bağlıdır.

Bu yazıda elçiye sevgide ve övgüde aşırıya gidilmemesi gerektiği anlatılmıştır. Ancak gelenek bunu elçiye düşmanlık olarak algılayacak, çarpıtacaktır. Onun esas kaygısı elçiye isnat ederek inşa ettikleri dinin riske girecek olma ihtimali ve bunun verdiği panik duygusudur.

Elçiyi aşırı övmenin ve öve öve yüceltmenin bir sakıncası da bu tutumun onun örnekliğini zayıflatmasıdır. Bu algının insanlarda "O kim biz kim, onu nasıl örnek alalım" duygusu yaratmasıdır. Duygu çoğu zaman eğilim de inşa eder. Böyle bir hissiyat ve eğilim geliştiğinde elçinin insanlar üzerindeki örnek olma gücü zayıflamaya başlar. Bu sebeple Allah elçisinden sık sık "Ben beşerim, beşer bir elçiyim, ben de sizin gibi bir insanım" vs demesini ister. Allah meselenin bu yönü nedeniyle insan bir elçi yolladığını ifade eder. Onu adeta insan üstüleştirmek sureti hak bir görünüm altında onun örnekliğini yok etmek demektir.

Allah peygamberimizi üç dört yerde "Arkadaşınız Muhammed" diye tanımlar. Elçiyi bizlere arkadaş olarak sunar. Allah yeri gelir elçisini ikaz eder. Hatta zaman zaman elçisini "sen bunu yapmasaydın" denilerek tehdit ettiği görülür. Ona "de ki" diye başlayan bir çok ayetle sadece aldığını tebliğ etmesini, sadece vahye uymasını tembihler.

Dinimizde peygamberimizin elçiliğine iman esastır. Peygamberimiz abduhü ve resulühüdür. Yani o hem hepimiz gibi Allah'ın kuludur hem de elçisidir. O kendi ifadesiyle kuru ekmek yiyen Kureyşli bir kadının oğludur. O bizim gibi sıcacık bir insandır. O içimizden birisidir. Yer, evlenir, yeri gelir kızar, yeri gelir zorlanır, Allah'tan yardım ve destek ister. Yeri gelir yanılır. İbadet eder, dua ve yakarışta bulunur. O üstün bir ahlakın sahibidir.

Biz elçiyi dinde kesin bilginin tek kaynağı olan Kur'andan tanıyor, Kur'anın anlattığı elçiyi çok seviyoruz. Onu örnek alıyor, onun gibi sadece vahye uyuyoruz. Çünkü o sadece vahye uydu. O sadece vahye uyarken sadece vahiy olur mu demeyi ona itaatsizlik ve saygısızlık olarak görüyoruz.

Ey seçkin insan, ey Allah'ın son elçisi, ey kıyamet gününü kastederek "...Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum" diyen mütevazi şahsiyet:

Seni çok seviyoruz! Mücadelemiz seni karikatürlere konu haline getiren uydurmacıların iftiralarından arındırmak için!