Arakan’ın arkasındaki domuzlar

Ömer Naci Yılmaz

VAN 11.09.2017 10:55:17 0
Arakan’ın arkasındaki domuzlar
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Ağustos ayının sonlarında başlayan Arakan’daki zulümler dünyanın gözleri önünde halen devam etmektedir. Bundan üç-beş yıl öncesine kadar Arakan diye bir yerin ve orada yaşayan Müslümanların varlığından bile haberimiz yoku. Misak-ı Milli sınırları (!) dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimizle aramıza demir perde oluşturmuştu.

 

Birileri kızacak ama varsın kızsınlar, beğenmedikleri mevcut iktidar sayesinde dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimizin varlığından ve hallerinden haberdar olduk. Yardım kuruluşlarımız Allah için el uzatma noktasında yarış halindeler. Rabbim bizleri onlara yardımcı kılsın.

 

 

Arakan’daki kardeşlerimiz için imkânlarını seferber edenlerden ve kurban organizasyonu düzenleyenlerden birisi de Yardımeli Derneği’mizdir.

 

Derneğimizin Samsun Temsilcisi Yüksel Karakaya kardeşimiz 2017 kurbanında Arakan’daydı. Oradaki izlenimlerini ve yaşadıklarını bizimle paylaştı.

 

Onun anlattıkları nerede, bizim hallerimiz ve hesaplarımız nerede? Kurbanlailgili tüm tasarruflarımızı Arakan için kullanalım dediğimizde mahalle baskısı kaçınılmaz oluyor. Orada yaşanan imkânsızlıkları gördükçe ister istemez ne burada kurban kesme ve de kurban eti yeme hakkımızın olmadığını düşündüm. Arakanlı kardeşlerimizden birisi Yüksel kardeşimize şu tembihte bulunmuş: “Halifeyi durumumuzdan haberdar edin.”

 

Ümmet coğrafyamızın bizim ülkemize ve liderimize olan bakışına bakın, bir de bizim dinci tatlı su Müslümanlarının yakınmalarına bakın. Ondan sonra siyasetten ve siyasetçiden uzak durun öyle mi? Neyse bu da başka bir mesele olup başka bir yazının konusudur.

 

 

Arakan ile alakalı olarak bir şeyle yapma imkânı olduğu halde yapmayanlar, görmeyenler, duymayanlar bir domuz sessizliğine bürünmüşlerdir. Halkı Müslüman olan ve kendilerine İslam ülkesi denilen ülkelerin başında bulunan Tiranlar da domuz severliklerinden dolayı suskunluğu tercih etmişlerdir.

 

Bunların çoğu alçaktır, kahpedir. İnsanlık ve insanlar ölürken fok balıklarının, balinaların hesabını yapanların domuzluklarını unutmadık. Başlıkta geçen domuz ifadesi birilerini rahatsız edebilir, bizi kaba bulabilir. Ne yani kızgınlığımız ve öfkemiz yazılarımıza yansımasın mı? Yemekten ve içmekten mi bahsedelim?

 

Domuzları ve domuzlukları asla unutmayalım. Sesi çıkan domuzlar vardır, sesi çıkmayan ama fırsat kollayan domuzlar vardır. Bu topraklardan çıkan domuz severler de domuzlarla birlikte aynı kafadadırlar.

 

Ülkemizin ve Reisimizin mağdur ve mazlum coğrafyalara uzanan ellerini  kesmeye, kırmaya çalışan domuzcukları da unutmayacağız. Kur’an bu domuzluk mantığını da haber vermektedir: “Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler mü’minlere derler ki: Allah’ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.” (36/Yasin, 47) Herkes ağzından çıkanın nereye gittiğini anlasın.

 

Son on beş yıl içinde tanık olduğumuz domuzlukları hayal bile edemezdik. Hepsini gördük ve yaşadık. Dünyada ve özellikle de ümmet coğrafyamızda yaşanan tüm domuzlukların ucu eninde sonunda bize dayanmaktadır. Her dönemin ve her toplumun bir imtihanı vardır. Öyle inanıyorum ki Rabbimiz bizim toplumumuz için imtihan konusunu ‘ümmet coğrafyasına yardım ulaştırma’ olarak belirlemiştir. Şükürler olsun ki aziz milletimiz bu imtihandan yüzünün akıyla çıkma gayretindedir. Yardım edebilmek de bir lütuftur. Bize bu iradeyi lütfeden Rabbimize binlerce kez hamdolsun.

 

Batının ne menem bir domuz olduğunu merhum Aliya İzzet Begoviç çok güzel ifade etmiştir. “Bunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.”

 

Yazımızın başlığınıza aldığımız ‘domuzlar’ ifadesi bir hatıradan alıntıdır. Gelelim hatıramıza: İngiliz diplomat Sir Charles Eliot’un (1862-1931) ‘Turkey

İn Europe’ isimli kitabında ibret verici bir hatıraya yer vermektedir. Sir Charles bir Türk vali ile yaptığı sohbetten şu şekilde bahsetmektedir:

 

“Bir defasında, dedi vali; çok gençtim ve yaşlı babamla bir at gezisinde beraberdik. O zamanlar aptaldım ve kafam aptal kavramlar ve liberal fikirlerle doluydu.  Babama, anayasayı yenilememiz, idaremizi sistemli hale getirmemiz ve Avrupalıları taklit etmemiz gerektiğini söyledim. Ve yaşlı babam bir kelime daha etmedi. Boğazın kıyısında at üzerinde ilerliyorduk.

 

Sonunda bir Hıristiyan köyüne geldik ve köyün etrafında birkaç domuz görünüyordu. O zaman babam bana dedi ki:

 

Oğlum ne görüyorsun?

 

Ben cevapladım: ‘Domuzlar’, babacığım.

 

Oğlum, dedi. Bunların hepsi renk ve büyüklük bakımından birbirinin aynısı mı, yoksa aralarında

fark var mı?

 

Aralarında fark var babacığım. Büyük domuzlar var, küçük domuzlar var. Beyaz, siyah ve benekli

domuzlar var.

 

Peki, onların hepsi de domuz, değil mi oğlum?

 

Hepsi de, babacığım.

 

Oğlum, dedi.

 

Hıristiyanların durumu da domuzlarınki gibi. Büyük Hıristiyanlar var, küçük Hıristiyanlar da var. Rus Hıristiyanlar ve İngiliz Hıristiyanları, Fransız Hıristiyanları ve Alaman Hıristiyanları var; ancak onların hepsi de domuz ve kim Hıristiyanları taklit etmek istiyorsa, o domuzlarla çamurda debelenmek istiyordur.

 

O zamanlar çok gençtim ve kafam saçmalıklarla dopdoluydu. Dolayısıyla babamın bir aptal olduğunu düşünmüştüm. Fakat şimdi kendi sakalım ağarıyor ve Allah hakkı için, yaşlı centilmenin haklı olduğu kanaatindeyim.

 

Biz de yaşlı centilmenle aynı kanaatteyiz. Dünyada insanlar var, bir de domuzlaşan insanlar var. İnsan kalabilenlere selam olsun.