Allah'ı Gereği Gibi Tanımadılar!

Yağmur Yaz

VAN 18.11.2017 10:23:59 0
Allah
Tarih: 01.01.0001 00:00
 “Nitekim onların çoğu, Allah'a, O'na ait nitelikleri başkalarına yakıştırmaksızın iman etmezler.”

(12/106)

Kılavuzu Kur'an olmayanı aldatıcı Allah ile aldatır. Rehberi Kur'an olanın tek ilahı Allah’tır. Rehberi Kur'an olmayan ise Allah’ı yetersiz görür ve o noktada farklı ilahlar edinir.

 

 “Rabbinizden size indirilene uyunuz! O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyiniz! Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!”

(A’râf/3)

 

Şirk koşma sebepleri:

 

        • “Allah’ı gereği gibi tanımadılar.” 6/91

        • “Onlar, Allah’ı gerektiği şekilde takdir edemediler.” 39/67

 

Tevhid, Allah’ın varlığına, tekliğine, eşi ve benzeri olmadığına iman etmektir. Bildiğimiz gibi “la ilahe illallah” sözü kelime-i tevhiddir ve toplumumuzda müslüman olup da kelime-i tevhidi reddedecek insan yoktur. Fakat asıl önemli nokta tevhid şuurunu kazanıp kazanmamakta gizlidir. İman ettiğimiz ve ısrarla savunduğumuz değerlerimiz hayatımızda ne gibi değişiklikler meydana getiriyor? Bu değerler, bizim nelerden sakınmamıza yol açıyor? Eğer ki iman ettiklerimizin sorumluluğunu taşıyamıyorsak imanımız adına söylediğimiz sözler hükmünü yitiriyor. 

 

“La ilahe illallah” sözü insanın omuzlarına büyük bir sorumluluk yükler. Bundandır ki Mekkeli müşrikler bu sözü söylemeyi hep reddetmişlerdir. Çünkü onlar, bu sözün büyüklüğünün bilincindeydiler. Bu yükü omuzlamak istemediler ve zaten bu yükü omuzlamak işlerine de gelmedi. Bizlerse bu sözü hiç tereddüt etmeden söylüyoruz fakat maalesef ki bilincini tam anlamıyla kuşanamıyoruz.

 

 “Bedeviler “İman ettik” dediler. De ki: “Henüz iman etmiş sayılmazsınız, lakin ‘teslim olduk’ diyebilirsiniz, zira iman kalplerinize girmiş değil...”

(Hucurât/14)

 

Dolayısıyla iman edip o imana uygun davranış sergilemek şarttır. Kişi bir konuda iman ettim diyorsa bir iddia ortaya atıyor demektir. Bundan dolayı kendisinden bu iddiasını kanıtlaması beklenir. Tevhid inancı da böyledir. 

Dilimizle Allah’ın birliğini sürekli tekrarlıyoruz. Fakat buna uygun davranıyor muyuz? Gerçekten de Allah’ın sevgisinin önüne başka bir sevgiyi koymuyor muyuz? Ya da günlük yaşantımızda kimin hükümlerine göre hareket ediyoruz? En önemlisi, Allah’ı ne kadar tanıyoruz ve O’nun koyduğu hükümlerin ne kadarına O’nu hakkıyla tanımadan samimiyetle uyabiliriz?

 

 “Ve eğer dönüp de onlara sorsan: "Gökleri ve yeri yaratan kimdir; ve güneşle ayı emre amade kılan kimdir?" diye, hiç kuşkun olmasın ki "Elbette Allah'tır!" diyecekler. O halde, nasıl böyle savruluyorlar?”

(Ankebût/61)

 

Allah’ın, bize kendisini ayetlerinde nasıl tanıttığını bilmeden O’nu tam olarak anlayabilmek mümkün mü? 

 

Rabbimizin kendisine has sıfatlarını bilmediğimiz takdirde bizler de Mekkeli müşriklerin düştüğü hataya düşüp O’na yaklaşmak için O’nunla aramıza aracılar koymaz mıyız? Ve bunu sadece O’na yaklaşmak için yaptığımızı söyleyip bize şah damarımızdan yakın olan Rabbimiz ile aramıza başkalarını sokarak şirke düşmüş olmaz mıyız?

 

 “Dikkat ediniz, saf din Allah'a aittir. O'ndan başkasını tanrı edinenler; “Bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye onlara kulluk ediyoruz” derler. Şüphesiz ki Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Elbette Allah yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.”

(Zümer/3)

 

Allah’a tam anlamıyla iman etmek için O’nu tanımamız şarttır. O’nu tanıdıktan sonra kalbimiz mutmain olacak ve O’nun koyduğu hükümleri daha iyi anlayıp uygulayacağız. Zira kulu ile Rabbi arasına hiç kimse hiçbir koşulda giremez.

 

 “Eğer kullarım sana Benden soracak olurlarsa, iyi bilsinler ki Ben çok yakınım: Bana dua edenin çağrısına hemen karşılık veririm. Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana tam güvensinler ki, hak yoluna yöneltilsinler.”

(Bakara/186)

 

Aslında Allah’ı tanımak ve O’nu anlamak hiç zor değil. Rabbimiz ayetlerinde kendisini bize birçok defa tanıtmıştır:

 

 “De ki: Allah tektir. Varlığını sürdürmek için hiçbir şeye muhtaç değildir, herkes O'na muhtaçtır. O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O'na denk değildir.”

(İhlâs/4)

 

 “Allah, kendisinden başka ilah olmayan, mutlak diri, hayatın ve varlığın kaynağı ve dayanağıdır; ne gaflet basar O'nu, ne de uyku. Göklerde ve yerde olan her bir şey O'nundur: O'nun izni olmaksızın katında şefaat edecek olan kimmiş bakayım? O, kullarının önünde-açıkta olan şeyleri de, ardında-gizli olan şeyleri de bilir; oysa onlar, O dilemedikçe O'nun ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun sonsuz kudret ve otoritesi gökleri ve yeri kaplamıştır; üstelik onları görüp gözetmek O'na güç gelmez: zira yüce ve azametli olan yalnızca O'dur.”

(Bakara/255)

 

Örnekleri daha da çoğaltabilmek mümkündür. Fakat; belki de her gün namazlarımızda sürekli olarak okuduğumuz “İhlas suresi”ni ele alalım. İlk ezberlediğimiz surelerden olan İhlas surenin anlamını biliyor muyuz? Ya da anlamını tam olarak kavrayabildik mi?

 

Tevhidin olmadığı yerde şirk baş gösterir. Allah’ı sever gibi sevip Allah’tan korkar gibi korktuğumuz her şey/herkes bizi şirke sürükler. Allah’a ait sıfatları O’nun yarattığı bir kula yakıştırmak ve özünde aciz olan birini yücelterek ona neredeyse tanrılık vasfı yüklemek hem yüceltene hem de yüceltilene zulümdür. Bu sebeple Allah’ı iyi tanımalı, koyduğu hükümleri iyi bilmeliyiz. Zira tanımadığımız bir Allah’ı sevdiğimizi söylemek samimiyetsizlikten öteye gitmeyecektir. Allah’ı doğru tanımak için de O’nun kitabını okumalı ve anlamalıyız. 

 

Nitekim Allah’ı hakkıyla tanıyamayacağını düşünenler, Allah’ı ayetlerinden değil de başkalarının sözleriyle tanımaya çalışanlar, Allah’ın hükümleri söylendiğinde karşı çıkacak olanlar, ayetleri eğip bükmeye çalışanlar her zaman olmuştur ve gelecekte de olacaktır. 

 

 “Onların söylediği şeylerin seni üzdüğünü biliyoruz. Gerçekte onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zâlimler, bile bile Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.”

(6/33)

Unutmamalıyız ki şirk zulmünün bataklığına gömülüp de aydınlığı vaat edenler; aslında kendi karanlıklarında boğulanlardır.

 “Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise tâğûttur; onları aydınlıktan alıp karanlıklara götürür. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada kalıcıdırlar.”

(Bakara/257)