ALLAH VE İNANANLAR İLE ALAY EDENLER

OSMAN COŞKUN

VAN 23.08.2014 11:52:22 0
ALLAH VE İNANANLAR İLE ALAY EDENLER
Tarih: 01.01.0001 00:00
 
Bu durum dün olduğu gibi bu günde aynen devam etmektedir. Çünkü onların kâfir ve alaya alıcıları ile günümüzün alaya alan ve kâfir olanları şeref bakımından birbirlerinin aynısıdırlar. Biri diğerinden daha az veya daha çok şeref sahibi değildirler.   Alay etmek: Bir şeyle veya bir kişi ile eğlenmek, insanları hafife almak, tahkir etmek, başkasının kusur ve noksanlarını söz, işaret veya yazı ile teşhir etmek, toplumda küçük düşürmek anlamlarına gelen alay etmek neticede hakkı kabul etmemek olan kibir ve gurur hastalığının da en belirgin tezahürlerindendir.


Bu durum kişilere karşı olabileceği gibi hak bir dava ve onun bütün mensuplarını alaya almak şeklin de de ortaya çıkabilir. Allah’ın göndermiş olduğu din ve o dinin yeryüzündeki tebliğcisi, tebyin ve tatbik edicileri olan elçilerine karşı inanmayan ve karşı çıkan müşriklerin, Ehli kitap olan Yahudi ve Hıristiyanların başvurdukları metotlardan biriside muhatabı alaya almak olmuştur.  Bu durum vahyin kendisini alaya almak olabildiği gibi daha çok o vahyi kendilerine ileten insan peygamberlere karşı olmuştur. Bu durum dün olduğu gibi bu günde aynen devam etmektedir. Çünkü onların kâfir ve alaya alıcıları ile günümüzün alaya alan ve kâfir olanları şeref bakımından birbirlerinin aynısıdırlar. Biri diğerinden daha az veya daha çok şeref sahibi değildirler.

 Belki peygamberlerin yaşadıkları dönemlerdeki inkârcılar daha mert ve bu kadar dönek değil idiler. İlahi daveti ciddiye almayıp alay edenler ile ilgili birkaç örnek vererek aslında sözü günümüze getirmek istiyorum.  Bununla ilgili olarak Rabbimiz şöyle buyuruyor: “ Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıktıkları zaman alay ederek, kendilerine bilgi verilmiş olanları,  “Az önce ne söyledi?” derler. İşte bunlar Allah’ın kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan kimselerdir.” (Muhammed- 16) Konumuzla alakalı birkaç ayet meali daha verelim: “ Onlar kendilerine gelen her peygamber ile alay ediyorlardı.” (Hicir-11)  “Andolsun, senden önce de nice peygamberler alaya alındı da ben inkâr edenlere bir süre verdim, sonrada onları yakalayıverdim. Benim cezalandırmam nasılmış.” (Zuhruf-7) Bu ve benzeri ayetleri Kuran’da fazlasıyla bulmak mümkündür. Bizim üzerinde durup paylaşmak istediğimiz konu ise bu gün İslam coğrafyası olarak isimlendirilen bölgelerde yaşayan halk ile dünya zalim ve kâfirlerinin nasıl alay edip dalgalarını geçtikleridir.

İslam’a mensup olmayanlar top yekûn İslam’a saldırıp Kuran İslam’ını ve onun insanlık için sunduğu hayat nizamını ortadan kaldırınca yeryüzünde iktidar ve güç talep eden bir İslam’da kalmamış oldu. Bu hale getirilen Müslümanlar kuru kalabalıklara dönüştürüldü. Ellerinde bulunan ve sürekli okudukları Kuran artık onlar için ne bir ideal nede yeni bir ruh vermiyordu. Beldelerinde her gün beş defa okunan ezan ile Allah’ın büyüklüğü haykırılıyor ancak yaşam tarzlarıyla, düşünceleriyle Allah’tan daha büyük olduklarına inandıkları güç ve otoriteleri çoktan kabul etmişlerdi. Sadece Allah’a kul olmaları gereken Müslümanlar kulların kulu oldukları rejim ve sistemleri batıdan ithal ederek hem dünyada hem de ahirette kurtulacaklarını sandılar. Allah’ın onlar için ortaya koyduğu kurtuluş çarelerini terk ettiler.

Bu durum günümüze kadar devam edip geldi. Allah’ın doğrularını unutan Müslümanlar onun yaratmış olduğu kulları tarafından ortaya atılan ve adına da evrensel doğrular! Denen bir takım saçma sapan düşünceleri kabul ettiler. Aslına bakar iseniz ortada ne bir doğru nede bir adaletin varlığından da bahsetmek mümkün değildir. Batı veya batıl kendi kurum ve kuruluşlarını oluşturur iken: Mesela evrensel doğruların! tespit edilmesinde sayıları iki milyarı bulan Müslüman aleminin herhangi bir fikri soruldu mu? veya bu gün adına bileşmiş milletler denen ve kafirlerin dünya üzerindeki yaptıkları zülüm ve katliamları meşru gösterip onaylayan bu cinayet şebekesi örgüt kurulurken halkı Müslüman olan herhangi bir ülkenin fikri soruldu mu veya adam yurduna kondu mu? Bütün bu ve benzeri sorulara verilecek cevabın hayır olduğu açıkça ortadadır.

Buna rağmen halkı Müslüman olan ülkeler kendilerine yapılan zülüm ve katliamları bu katil kuruluşlardan durdurmalarını ve kendilerine acımalarını beklemektedirler. Kusura bakmayın ama bu gidiş ile daha çok bekleriz.  Çünkü: Bu kanaldan bu yoldan gelecek hiçbir yardım Müslümanların kurtuluşuna vesile olmayacaktır. Bizden öncekiler bir ümmet, topluluk idiler gelip geçtiler. Onların yaptıklarından bizler bizlerin yaptıklarından ise Allah onları mesul tutmayacaktır. Anı yaşayanlar olarak bizler ne yapmalıyız? Bütün inananlar olarak bunu düşünüp bu konuda kafa yormalıyız. Evet, iki bin on dört ramazan ayında da Allah ve inananların düşmanları olan büyük şeytan ABD! ve onun yavrusu olan Siyonist İsrail yine İslam ve Müslüman alemiyle dalgalarını geçip alay ettiler. Diğer halkı Müslüman ülkelerde ( Irak, Suriye, Afganistan, Meyammar, Libya) hangi birini sayayım ki? İslam coğrafyası kan ağlıyor.

Ölenlerin tamamı Müslümanlardan bu durumu insanlığını yitirmiş olan batı ise canlı yayınlarla izleyip adeta kinlerini kusmaktalar. İsrail yavuz hırsız misali sonradan gelip yerleştiği ve o günden sonrada çıbanbaşı olmaya devam ettiği Filistinli kardeşlerimize ait topraklarda acımasızca Müslümanları katletmeye devam etmektedir. Bunu yapar iken de hiçbir kuralı tanımamaktadır. Savaşların bile biliyorsunuz bir ahlakı vardır. Masum çocuk ve eli silah tutmayan insanlar, hayvanlar ve tabiata zarar verilmez kuralını bile hiçe sayarak Gazze’yi havadan, karadan, ve denizden bombalamaya devam ederek bu yazının yazıldığı saat itibariyle üç yüz altı Müslüman’ın katledilmesine ve iki bin insanında yaralanmasına neden olmuştur.

Ne acı ki bu zalimlere halkı Müslüman olan ülkelerden bile alışıla gelmiş kınama mesajlarının dışında hiçbir ciddi hareket olmamıştır. Kendileri hiçbir şey yapmayan Müslümanlar Allah’ın ve inananların çok açık düşmanları olan kâfir ve zalimlerden ayrıca da onların kurmuş oldukları cinayet şebekeleri ve örgütlerin den yardım etmelerini beklemektedirler.  Bilmiyorlar ki onlar bir birlerindendirler. Zira bakın rabbimiz ne buyuruyor: “ Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resulüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekatı veren müminlerdir. Ey inananlar!  Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar bir birlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinir ise,  kuşkusuz oda onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

” Maide-55-57) Her şey bu kadar açık ve anlaşılır iken bu gün Filistin’i kan gölüne çevirip masum halkı ve oranın savunmasını yapan mücahitleri katleden Siyonist İsrail’in bu yaptıklarının BM üyesi ülkeler tarafından özelliklede ABD tarafından kınanmasını ve ciddi bir yaptırım kararının çıkmasını beklemek tevhidi anlamış hiçbir Müslüman’ın beklentisi olamaz/olmamalıdır. Bundan önceki yapılan zülüm ve katliamları kınayan veya eleştiren hiçbir ciddi karar alamayan bu kuruluş İsrail tarafından zaten hiç ciddiye alınmıyor ve hiçbir yaptırım kararını da uyguladığına bu güne kadar rastlanılmamıştır.

Filistinli bir yetkilinin kendisine BM kararlarını hatırlatan bir askeri yetkilisine İsrail askerinin dürbünü gözüne götürüp hani senin o bahsetmiş olduğun örgütü filan göremiyorum diye dalga geçip alay ettiğini çok daha önceleri okumuştum. Evet, yine İsrail ve ABD Müslüman âlemiyle dalgalarını geçip bizler ile alay etmeye şu an itibariyle devam etmektedirler. Şayet bizler kendimize gelmez Allah’ın bizler için ortaya koyduğu ilke ve kuralları dinimiz haline getirmez isek bu durumun değişeceğini düşünmek ham bir hayalden öteye geçmeyecektir.  Toplumun huzuruna çıkıp din anlatan ve bu işlerde tek amacı Allah’ı razı etmek isteyen ve Allah’ın ayetlerini az bir dünyalık karşılığı satmayan şahsiyetli tebliğcilere ihtiyacımız vardır. Selam ve Dua ile.