Ahyar, Rical’ül Gayp, Abdal, Rical’üllah

Bekir Çöl

VAN 2.12.2017 10:11:36 0
Ahyar, Rical’ül Gayp, Abdal, Rical’üllah
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Başkanlığını Prof. Ethem Ruhi Fığlalı’nın yaptığı yedi kişilik bir ilahiyatçı heyet tarafından hazırlanan ve eski Tercüman yayınlarından çıkan, “Mezhepler ve Tarikatlar Ansiklopedisi’nin on birinci sahifesinde bu konuda şu bilgiler veriliyor: “Halkın arasında Kırklar, Yediler, Evtad ve Rical’ül Gayp gibi zümrelerde Abdal’dan sayılırlar. Bunlar âlemin intizam sebebidirler. Az yemek, az uyumak, az konuşmak, halktan ayrı yaşamak ve ihtiyacı olanlara yetişmek gibi özellikleri vardır.” 

 

  Bu satırları yazan yedi tane İlahiyatçımız, hangi delile dayanarak “Abdalları, dünya nizamının sebebi saymışlar ve yardıma muhtaç olanlara yetiştirmişler” anlamak mümkün değil. (B. Çöl)

 

  Bunlar, “Abdalani Rum” yani “Anadolu Abdalları” diye anılır. Zamanla Haydari, Kalenderi, Babai akımlarının toplamı olarak kabul edilen bu gezginci Abdallar, yarı çıplak halde, saç, sakal ve bıyıklarını tıraş ettirerek dolaşır olmuşlardır. Dilenerek geçimlerini sağlayan bu dervişler, dini konularda da kayıtsız kalmışlar. Yani dinin ahkâmını yaşamaktan uzak kalmışlar, ibadet ve taate önem vermemişlerdir. (M. Demirci)

  Tasavvuf konusundaki Hadisleri araştıran Muhiddin Uysal “Rical’ül Gayp” ile ilgili şunları söyler: “Oldukça karmaşık ve ihtilaflı olan bir başka konuda “Rical’ül Gayp” meselesidir. Bazı tasavvuf kitaplarında söz konusu edilen ve dünyanın kendileri sayesinde ayakta durduğu ileri sürülen “Ruhaniler hükümeti” ile ilgili haberler, rivayet tekniği açısından genel olarak çok zayıf bulunmuştur. Rical’ül Gayp arasında, hadisçilerin varlığına inandığı tek gurup vardır, oda “Abdal” dır. ( Tasavvuf kültüründe hadis, 413, M. Uysal)

 

  Rical’ül Gayp konusunda en geniş araştırmayı Doç. Dr. Ahmet Yıldırım “Tasavvufun temel öğretilerinin hadislerde ki dayanakları” isimli kitabında yapıyor. Şimdi o incelemeyi kısaltarak buraya almak istiyorum: “Rical’ül Gayp” “Velilik nazariyesi beraberinde birde koruyucu veliler hiyerarşisini getirdi. Bu nazariye, Şia’nın imamet görüşünün sofilikteki benzeridir. Bu öğreti üçüncü yüz yılda ortaya çıkmasına rağmen, ancak daha sonraki yıllarda tasavvufun kesin nazariyesi haline gelmiştir.” (Fazlurrahman, İslam, 171)

 

  Rical’ül Gayp anlayışı İbn Arabî sonrasında tasavvuf anlayışında gelişmiştir. Çeşitli isimlerle anılan bu teşkilat sufilere göre velilerin manevi hükümetidir. Bu hükümetin başında Gavs, Gavsı Azam, Kutup veya Kutbül Aktap diye adlandırılan bir veli bulunur. Kral ve Sultanlar dünyayı yönettiği gibi, Sufilerde kendi manevi dünyalarını idare eden bir hükümet kurmuşlardır. Bu anlayışa göre “Allah dünyanın cismani düzenini idare etmek için bazı insanları Kıral veya Sultan olarak takdir eder. Aynen böylede manevi ve ruhani âlemin düzeninin korunması, hayırların temini, kötülüklerin giderilmesi içinde sevdiği bazı kullarını görevlendirmiştir.” Bu nazariyeye göre “Dünya bütünlüğünü görünmeyen ve çeşitli mertebelerde bulunan velilerin varlığına borçludur. Bu mertebelerin alt basamağında sırası ile Varisler, Abdal, Evtad bulunmakta, son basamakta ise, kâinatın çevresinde döndüğü Kutup vardır. Eğer bu manevi yapı olmasaydı kâinat param parça olurdu!... (Süleyman Uludağ, Abdal Şia, 1, 59)  

 

  İbn Arabî’ye göre “Rical” kelimesinin içinde kadınlarda vardır. Fütuhatı Mekki’de İbn Arabî Şöyle bir hadise yer verir. Enes’ten gelen rivayete göre Rasulüllah şöyle buyurdu. “Abdallar kırk erkek, kırkta kadındır. Erkeklerden veya kadınlardan biri ölürse Allah bir başkasını onun yerine geçirir.” 

 

  Tarihi Bağdadinin üçüncü cildinin yetmiş beş ve yetmiş altıncı sahifelerinde Hatip Kattan’i şöyle der: “Nükeba” üç yüz, “Nüceba” yetmiş, “Budela” kırk, “Ahyar” yedi, “Umeda” dört ve “Gavs” bir kişidir.”Nükeba” mağripte, “Nüceba” Mısır’da, “Abdal” Şam’da, “Ahyar” ise yeryüzünde dolaşmaktadır. “Umeda” yeryüzünü dört köşesinde bulunmaktadır. Gavs” ise Mekke de dir. Bu konu ile ilgili olarak İbn Asakir ve İbn Manzur, “Kettan’i nin bu söylediklerini destekleyen bir delil yoktur” demişlerdir.

 

  Sufiyyenin büyüklerinde Hücviri, konu ile ilgili olarak “Ehlisünnetin icmaı var” dese de delilini gösterememektedir. Miftah’ül Kulup isimli eserinde M. Nuri Şeseddin, ise değişik bir mertebeden bahseder. Müellife göre: “Her asırda Üçler, Yediler, Kırklar, Yüzler, Üç yüzler, Yedi yüzler, Binler, Üç binler, Yedi binler, On binler nihayet bunlardan ayrı yüz yirmi dört bin Evliya’üllah vardır. Bunlar hiç ayrılmadan ve eksilmeden kıyamete kadar devam ederler. (Miftah’ül Kulup, s. 48)

 

 Bu kelimelerin hiç biri tasavvuf geleneğinde ihtiva ettikleri manalar ile Kuran’ı Kerimde yer almazlar. Ancak bazı hadislerde Abdal, Budela ve başka kelimeler geçmektedir. Gümüşhane’vi, Cami’ül Usul isimli eserinin kırk bir ve elli bir sahifelerinde Hâkim Tirmizi’den şu alıntıyı yapıyor: “Hz. Peygamberin vefatından sonra ümmetinden kırk kişi onun yerine geçer, yer onlarla ayakta durur.” (Hatem’ül Evliya s. 344) Bu rivayet için günümüz âlimlerinden Süleyman Ateş: “Demek ki o zamana kadar bu kırklardan başka “Ümena”, Evtad ve kutup gibi terimler henüz mevcut değildi” der. (İslam tasavvufu, s. 534)

  Abdal anlayışı ortaya çıktığı zaman bu terim Abid, Zahid, Muhaddis ve fakihler içinde kullanılıyordu. Nitekim Ahmet İbn Hanbel itimaden hadislerini abdallardan alıyordu. İmamı Şafi, İmamı Buhari de abdal sözünü beğendikleri kişiler için kullanıyorlardı. Tasavvufun ilk müellifleri olan A. B. Mübarek, Haris El Muhasibi, Serraç, Kelepazi, Ebu Talip el Mekki, Sülemi, Kuşeyri, Hücviri ve Gazali’nin eserlerinde abdal konusu ya hiç geçmez veya çok az yer alır.

 

    Rical’ül Gayp anlayışı Kur’an’a uymayan bu gibi özellikleri dolayısıyla bazı âlimler tarafında tenkit edilmiştir. İbn Teymiye, Rical’ül Gayb’a olağan üstülük, güç ve yetkiler nispet etmenin İslam akidesi ile bağdaşamayacağını belirterek şöyle demektedir. “İhtiyaçlarını Rical’ül Gayb’a arz edenlerle, Allah’ın rahmetinin önce üç yüzlere, onlardan sırayla yetmişlere, kırklara, yedilere, dörtlere ve nihayet Gavs’a indiğini zannedenler sapık ve müşriklerdir.” İbn Teymiye’ye göre bu terimler “Allah’ın kitabında yer almadığı gibi sahih senetlerle bize kadar gelen hadislerde de yoktur. Bu konuda Hz. Peygambere nispet edilen rivayetlerin hiç biri sahih değildir.” Selefi Salihin, abdal terimi hariç bu lafızların hiç birinden bahsetmemişlerdir.