Afrin analizi

Abdullah Yıldız

VAN 29.01.2018 09:28:41 0
Afrin analizi
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Amerika, Türkiye›nin terör örgütü olarak gördüğü PYD/YPG’ye neden destek veriyor? Afrin’deki PYD Rusya’nın kontrolü altında olduğu için ABD; Zeytin Dalı operasyonuna ses çıkarmadı. Lakin Münbiç operasyonu başladığında aynı pozisyonunu korumayabilir. Amerika’nın özelde PYD, YPG ve onların babası PKK’ya açık bir şekilde destek verdiği herkesin malumu. Bunun birkaç sebebi var ancak üç ana başlıkta özetlemek mümkün...

BİR: Suriye’deki Rusya’nın gücünü dengelemek. Aslında DEAŞ’a karşı (!) konuşlandırdığı PYD’nin Rusya’nın gücünün dengelediği de hikâyedir. DEAŞ da işin bahanesi. Bölgeyi sömürmek istediğinde katalizör güç olarak sürdüğü terör örgütünün ardından işgale yeltenen ABD’nin bu taktiği yeni değil. Yıllardır Ortadoğu’yu işgal eden emperyalist güç, şimdi Afrin’de elimizi çabuk tutmamızı telkin ediyor. 

İKİ: İran’ın Tahran, Bağdat, Şam’dan Lübnan’a kadar uzanan Şii hattını PYD/YPG yapısıyla kırmak…

ÜÇ: Suriye’nin yeniden  yapılanmasında söz sahibi olmak.. Afrin; Araplar ve Türkmenlerin çoğunlukta olduğu bir bölge lâkin bölgeye PYD hâkim. Aslında ABD’nin 30 bin kişilik ordu kurması, zahirde şer gibi görünse de bize göre bu şerden hayır çıkacak inşallah. Çünkü ABD’nin sınır gücü  altında 30 bin kişilik ordu kurma kararı dengeleri değiştirdi.. Tam bu noktada Afrin’den Akdeniz’e açılacak olan terör koridorunun nefes borusunu kesmek için fırsat doğdu ve İran ile Rusya’yı Afrin operasyonu konusunda ikna ettik. Şimdi Türkiye sahada kent savaşına girmeden kırsaldaki terörü temizleyerek sınır güvenliğini sağlayacak. Şimdiden operasyonun hangi noktalara evirileceğini kestirmek güç ama uluslararası aktörleri kızdırmamak ve bu terör operasyonuna Kürt kıyımı dedirtmemek için sınırlı hareket edileceğe benziyor. Operasyonun geldiği süreci değerlendirdiğimizde iyi noktada olduğumuzu söyleyebiliriz. Temkinli hareket etmekte fayda var. Sırada Münbiç ve Kandil varken fincancı katırlarını ürkütmeye gerek yok. Bize göre, Türkiye›nin sahadan ziyade diplomaside işi biraz zor. Neden? Çünkü Batı, PYD/YPG yapılanmasını IŞİD’e karşı savaşan gerilla gücü olarak görüyor.. Bize göre de PYD/YPG, PKK’nın Suriye uzantısıdır. Bu saatten sonra BM Konseyi’nin de ne dediğinin pek bir önemi yok. Türkiye, terör örgütlerine yönelik başlatmış olduğu bu istikrarlı tutumunu sonuna kadar sürdürmelidir.

Sınırlarını terör örgütlerinden temizlemeye çalışan Türkiye, Suriye savaşının neresinde durmaktadır? “Bu bir vicdan meselesidir” diyerek mültecilere topraklarını açan Türkiye’nin, başka bir amacı var mıydı?

Biraz öteye uzanarak, Katar’la olan dostluk ve ticari ilişkilerimize bir göz atalım. Zira Suriye bataklığının iyi anlaşılabilmesi için perde arkasında dönen dolapları bilmede fayda var. Trump keferesi, vizyonunu 2017’de Suudi Arabistan/ Riyad ziyaretinde hayata geçirdi. Nasıl mı? Arap ülkeleriyle görüşerek radikalizmin mali kaynaklarını (radikalizm Batı’nın ifadesidir, bununla Ortadoğu’daki İslamlaşmayı kastediyorlar) kesme noktasında önlemler aldılar. Katar’a ambargo konuldu. Neden? “İhvan-ı Müslimin bir düşünce örgütüdür” diyen Erdoğan Katar’dan yana tavır aldı. Peki, neden Katar hedef alındı?

Türkiye 2009 yılında hayırlı bir adım atarak Katar’la çok kârlı bir ticari işe girişmişti. Katar’ın enerji kaynakları, Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye aktarılacak, ardından da Avrupa’ya ulaşacaktı. Bu proje ile birlikte hem Türkiye güçlenecekti, hem de Katar. Ama bu hamle başta ABD olmak üzere birilerini ürküttü. Amerika ve İsrail devreye girdi. Bu adımdan sonra, önce Mavi Marmara olayı patlak verdi. Sonrasında Arap Baharı rüzgârıyla Suriye karıştı. Dolayısıyla bu hayırlı plan akamete uğradı. Boru hattı projesi, Amerika ve İsrail devletlerinin hışmına uğradı. Bu boru hattı Suriye’den Türkiye’ye, buradan da Avrupa’ya geçirilebilseydi Amerika ile İsrail’in nefes borusu kesilecekti. Bu aynı zamanda Amerika’nın Ortadoğu’da güç kaybı anlamına geliyordu. İşte tam bu demde ABD şeytani planını uyguladı ve hemen YPG’yi ve DEAŞ’ı devreye soktu. Türkiye’nin ve bölgenin kazanmasının önüne geçildi. Elbette Türkiye boş durmadı ve yeni yollar aradı. Katar, Bahreyn, Kuveyt, Irak ve Türkiye’den geçecek ikinci boru hattı projesi için çalışmalar yürütüldü. Bu hamleyi de ekarte etmek isteyen emperyalist güçler Washington ve Tel Aviv’de bir karar aldılar. Kararın uygulayıcısı Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Bahreyn, Katar’ı teröre destek vermekle suçladı ve ambargo başlattı.. Böylece bu hattı da hayata geçiremedik. Geriye tek bir yol kalıyordu Katar’la yapabileceğimiz, o da Katar, İran ve Türkiye hattı. Bu hattı da şöyle kaybettik: “Türkiye ve İran’ın merkezinde davalar gündeme geldi. İran’da ayaklanma provaları başladı. Anlaşılan vekâlet savaşları tüm hızıyla sürerken Türkiye, sınırlarındaki ABD’nin konuşlandırdığı terör örgütlerini bertaraf etmekle meşgul. Oysaki Ortadoğu’da hem ekonomik ve hem de siyasi olarak attığımız adımları hedefine ulaştırabilseydik bugün çok daha farklı noktalarda olurduk. Ama Türkiye ne yapsın, bölgede yalnız başına mücadele ediyor. Allah yar ve yardımcıları olsun.