AFGANİSTAN’IN KADERİ TALİBAN’IN OLMAK

Dünyabülteni/ Ryan Grim

VAN 8.10.2015 11:16:04 0
AFGANİSTAN’IN KADERİ TALİBAN’IN OLMAK
Tarih: 01.01.0001 00:00
Afganistan yeniden Taliban’ın eline geçecek. Ama zannettiğiniz sebepten değil
Taliban geçen hafta Afganistan’ın kuzeydeki Kunduz şehrinden başlayarak Afganistan’ı yeniden ele geçirmeye başladı. ABD ve Afgan hükümetleri o zamandan beri Kunduz’u geri almaya çalışıyor. Bunun için verilen mücadele kapsamında ABD, cumartesi günü Sınır Tanımayan Doktorlar kurumuna ait bir hastaneyi bombaladı, en az yedi hastanın yanı sıra en az 15 sağlık görevlisi hayatını kaybetti.
Taliban, Afgan istihbaratını hastanenin koordinatlarını ABD’ye kasten vermekle suçluyor. Böyle bir ithamın doğru olma ihtimali bile -saldırıların süresi de alışılmadık bir şeyler olduğuna işaret ediyordu- Afganistan’ın niçin yeniden Taliban kontrolüne girmeye başladığını gösteriyor.
Ülkede baştan sona yolsuzluklara bulaşmış bir hükümet var, ABD ise durumu düzeltmek için adım atmakta gönülsüz davranıyor. Birkaç sivil ve askeri lider, yolsuzluğun ülkenin mevcudiyetine yönelik bir tehdit olduğu teşhisinde bulunmuş olsa da mesele halledilmemiş olarak kalmaya devam ediyor.
Eski NPR muhabiri Sarah Chayes, Afganistan’ın istilasını takip ederken, işini kolaylaştırsın diye ülkede kalmaya karar vermişti. Chayes, Kandahar’da bir ofis açtı ve -herhangi bir koruma olmaksızın- Afgan halkıyla 2001’den bu yana hiçbir Amerikalının yapmadığı kadar doğrudan vakit geçirdi. Chayes, daha sonra bölgede koalisyon kuvvetleriyle çalışmaya başladı ve elde ettiği temel görüşü onlarla paylaştı. Yolsuzluğun, hükümete olan halk desteğini ortadan kaldırdığını yetkililere bildirdi. Chayes, doğru kişilerle görüştü, bazılarının fikirlerinin değişmesini sağladı ama tavsiyeleri ABD hükümeti tarafından tümüyle kabul görmedi.
Chayes, tecrübeleriyle ilgili olarak önemli bir kitap yazdı.”Devletin Hırsızları”. Kitabında yolsuz hükümetlerin halk desteği kazanan isyancıların hedefi olacağı tahminini dile getiriyor. Irak ordusunun bir sene önce Musul’da ve diğer yerlerde yaptığı gibi, Afgan ordusu ve polisi de Kunduz’da aniden kayıplara karıştı. Yerel halkın desteği -ya da en azından karşı çıkmaması- Taliban’ın başarısında çok önemlidir.
Taliban birkaç yıldır yavaş yavaş Kunduz’a yaklaşıyordu. Sonunda militanlarını şehrin dış kesimlerine yerleştirdi. Sonra da bir gün içinde şehri ele geçirdi. Bölgeden gelen haberler, Afgan hükümetinin yolsuzluk sebebiyle halkın desteğini kaybettiğini gösteriyor. Hükümetin halk desteğini nasıl kaybettiği şu örnekle anlaşılabilir. Genel olarak Taliban’ın aşırılıklarına karşı çıkan bir Afgan sivil olduğunuzu tahayyül edin. İhtiyacınız olan hemen hemen her şeyde -işten eve evden işe yolculuk, ulaşım vasıtası, okula kaydolmak, iş açmak- genelde farklı etnik özellikteki birileri tarafından sizden para sızdırılıyor. Siz, “Tüm acımasızlığına rağmen en azından Taliban rüşvetçi değil” diye düşünmeye başlıyorsunuz.
The New York Times’ın geçen hafta bildirdiği üzere, geçtiğimiz birkaç senede hükümetteki ve onun hiçbir zaman kendisiyle kuvvetli bağ kurmamış müttefik savaş ağalarındaki inanç hızla azaldı. Milis kuvvetleri ve Amerikan Özel Kuvvetleri tarafından tesis edilen Afgan Yerel Polisi büyük ölçüde sorumsuzca davrandı. Çiftçilerden zorla koruma parası alındı, tecavüzler ve soygunlar gerçekleştirdiler. Bunların silaha sahip olmaları ve hükümete yakın mahalli güç odakları tarafından desteklenmeleri sebebiyle halkın şikayetleri kaale alınmadı.
Örneğin, Kunduz’un güneydoğusundaki Hanabad mıntıkasında bölge sakinleri, Taliban’ın hasat zamanı sadece senede bir kez para istediğini, birden fazla sayıdaki milis kuvvetinin ise her birinin ayrı ayrı kendi payını istediğini dile getirerek mahalli milis kuvvetlerinin Taliban’dan daha kötü oldukları şikayetinde bulundu.  Köylülerin Taliban’a desteğinin artmasıyla isyancılar zamanla Kunduz etrafındaki kuşatmalarını iyice sıkılaştırdı. Geçen sene şehir öylesine kuşatma altında kalmıştı ki polis memurları, motosikletli bir Taliban savaşçısının manyetik bomba yapıştıracağı korkusuyla resmi araç kullanmama konusunda direniyordu.
Chayes daha sonra Carnegie Endowment for International Peace kurumunun Demokrasi ve Hukuk İdaresi Programı’nda çalışmak üzere ABD’ye geri döndü. Kunduz ve Afganistan’ın geleceği hakkında kendisine birkaç soru yönelttim. Chayes, koalisyon kuvvetinin Kunduz’da kazara sivilleri katletmesinin ilk kez olmadığını, bunun tahrip edici siyasi sonuçlar doğurduğunu ifade etti.
Kunduz ve çevresinin düşüşüyle yolsuzluk arasında bağlantı konusunda ne düşünüyorsunuz?
IŞİD’in Irak’ta geniş toprak parçalarını ele geçirmesinde olduğu gibi Taliban’ın Kunduz ve etrafındaki başarıları da yolsuz ve bozuk hükümetin hemen hemen kaçınılmaz sonucudur. Bu yeni bir olay da değildir.
Kunduz’a yakından baktığım 2009 baharına dönersek, vali arazi gasplarıyla ünlüydü. Afganistan gibi hemen hemen tamamen meyve yetiştirme ve benzeri tarım ürünlerine bağlı olan kurak ülkelerde arazi son derece kıymetlidir. Birinin arazisini çalmak onu öldürmekten daha kötüdür. Bölge Alman askerlerinin kontrolündeydi. İstihbarat şefinin değerlendirmesi “etrafındaki herkesin rüşvetçi” olduğuydu. Bu, 6,5 sene önceydi. Bu süre zarfında hiçbir şey değişmedi. Yılların birikmiş şikayeti ve başvurulacak hiçbir merci bulunamaması insanları aşırılara itti. Biz bu durumu son zamanlarda ABD’de müşahede ettik. Bunu -farklı şekillerde olsa bile- Afganistan’da da görmek şaşırtıcı olmamalı. Kunduz’da öfkeye yol açan ve bazılarını Taliban’a katılmaya, bazılarını da en azından Taliban’ın faaliyetlerine karışmamayı seçmeye sevk eden, sadece yolsuzluk da değildir. Hükümet yetkilileriyle Taliban arasında yıllardır muvazaalı ilişkiler olduğu açık bir şekilde ortadadır. Hükümet yetkilileri Taliban’a mühimmat ve çeşitli malzemeler satıyor, yozlaşmış hakimler de Taliban militanlarını hapisten çıkarıyor.
Devlet Başkanı [Muhammed] Eşref Gani’nin son zamanlarda mahalli idareleri düzeltme çabaları da çok ani, güvenliğe çok odaklı olabilir, toplumda oluşan hasarı gidermek için yeterli gelmeyebilir.
Hükümette yolsuzluk olmasa Taliban dönebilir miydi?
Sanmıyorum. Taliban’da herhangi bir sihir yoktur. Onlar Kunduz halkı gibi Afgan’dırlar. Kunduz halkı hükümetten gurur duysa Taliban’ı dışarda tutabilirdi. Ama meseleyi daha kötü yapan dört menfi faktör var:
1. Afgan Yerel Polisi girişimi. Bu, (muhtemelen) General David Petraeus’un Irak model alınarak uyguladığı fikriydi. İlk olarak Afganistan’da 2009’da, bundan iki sene sonra da Kunduz’da yürürlüğe sokulan bu fikir, kısaca yerel milisleri eğitip Taliban’a karşı savaştırmaktı. ABD özel kuvvetlerinin bunlarla birlikte çalışması, bunların bölge ileri gelenleri tarafından denetlenmesi ve muhtemelen komşularını yağmalamamaları öngörülüyordu.
Ben bu girişime başından beri karşıydım. Uluslararası askerlerin (Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü ya da ISAF) komutanı için çalıştığım zaman da buna karşı sert münakaşalar verdim. Eğitimi ve disiplini az polis ve silahlı kuvvetlere karşı çözümün nasıl daha az eğitim ve daha az disiplinli yerel milis olabileceğini anlayamıyordum. Tahmin ettiğim gibi Afganistan yerel polis (AYP) birimleri hızla komşuları için bela oldu, insanlardan para sızdırdı, insan hakları ihlalleri yaptı vesaire. Bunlar köydeki yaşlılara değil bölgedeki ileri gelenlere bağlıydı ve Taliban’ın ilk olarak 1994’te ortaya çıkışına yol açan türde kaotik ve şiddet ortamı oluşturdu. Ayrıca, AYP’nin resmi mevcudiyeti, şahsi milis gruplarını kurup onu AYP olarak adlandırmaları için mahalli savaş ağalarına bahane oldu.
2. Etnik bölünmeler. Bu durum özellikle Kunduz’da önemli bir meseledir. Afganistan’ın küçük bir örneği olarak Kunduz etnik açıdan derinden bölünmüş vaziyettedir. Bu da bir valinin yapacağı kötülüğün, diğer etnik gruba üye kurbanlar tarafından tüm gruba yapılmış bir kötülük olarak görüleceği için iki kat fazla acı vereceği anlamına geliyor. Benzer durum AYP’de de geçerlidir. Bu birimler büyük ölçüde Peştun olmayanlar tarafından oluşturuluyor. Taliban ise genelde Peştun’dur. Bu yüzden, yerli Peştunlar Taliban’ı bu milislerin suistimallerine karşı tek savunucuları olarak görmeye başladılar.
Biz Carnegie’de diğer ülkeler üzerinde yaptığımız araştırmalarda, derin etnik bölünmelerin ek bir risk faktörü teşkil ettiğini ve yolsuzlukla da birleşince güvenlik krizlerini daha muhtemel kıldığını tespit ettik. Suriye, Irak ve Ukrayna bu tezi doğruluyor.
3. Ülke çapında kaos. ABD, aklınca geçen seneki tümden bozuk seçimlere -önde gelen iki aday da hileyle binlerce oy kazanmıştı- çözümün, bunları ne milli ne de birleşik olan iki başlı bir “milli birlik” hükümetinde bir araya getirmeye zorlamak olduğuna karar verdi. Şimdi Afganistan’ın bir devlet başkanı ve bir “baş yöneticisi” var. Afgan anayasasında böyle bir makam yoktu, ABD yazılmasına ve liderlerin yemin ederek göreve başlamasına yardım etti. Sonuç tam bir felç durumu oldu. Seçimden bir sene geçmesine rağmen halen ülkede bir savunma bakanı yok. Siz bir ordunun “vekaleten” yönetilen bir bakanlıkla düzgün bir şekilde çalışabileceğini tahayyül edebiliyor musunuz?
4. Taliban’ın nüfuzunun tarihi. Taliban Kunduz’u şapkadan çıkarmış değil. Orası, 2001’de Taliban’ın kuzeydeki son kalesiydi. Taliban’ın orada esir aldıkları arasında yüzlerce Pakistan askeri de vardı. Sonra bunların uçakla Pakistan’a gitmelerine izin verildi.
Statüko devam ederse Taliban’ın şehirleri kontrol altına alması devam eder mi?
Devam etmemesi için bir sebep göremiyorum. Bunun tekrar ettiğini görmek benim için sürpriz olmaz. Benim yaşadığım güneyde, hep Taliban tarafından büyük bir saldırı gerçekleştirilerek bir yer ele geçiriliyor, sonra da hükümet/ISAF tarafından o yer geri alınıyordu. Ama yakından baktığınızda Taliban’ın aslında “stratejik geri çekilmeler” gerçekleştirdiğini tespit ederdiniz. Yani bunlar, bir misilleme saldırısından kurtulmak için ortadan kaybolurdu. Bu durum genelde yazın veya sonbaharda meydana geliyordu. Sonra kışın onlar yeniden bölgeye sızıyor, insanları korkutup katletmeye başlıyordu. Ertesi sene ilk saldırıda kısa bir süreliğine ele geçirdikleri tüm toprakları kontrolleri altına alıyorlardı. Ve bu yerler hemen hemen görünmez bir şekilde geri alınıyordu. İlk büyük askeri saldırıyla yerli nüfusa bir mesaj gönderilmesi amaçlanıyordu. Bu, psikolojik bir savaştı.
Bu durum tahmin edilebilir ve önlenebilir miydi?
Daha geçenlerde, Kunduz ciddi bir güvenlik problemi olarak ortaya çıktığı zaman, ISAF komutanlarıyla Kunduz’a yaptığım ilk seyahatin notlarına baktım. 17 Mayıs 2009’du. Ama ABD hükümeti, Afganistan’ı ele alırken 2011’de sona eren, ülkede hükümet işlerine öncelik vermeme kararı verdi. Taliban ve Hakkani isyancılarına verdiği aktif destek sebebiyle Pakistan hükümetine de bir çağrıda bulunmadı. Bu iki karar verildiği için, Kunduz’un şimdiki ele geçirilmesini önlemek imkansızdı. Ama bu kararlar verilmemiş olsaydı bunun önlenebileceğini düşünüyorum.
ABD nasıl bir karşılık verebilir?
Afganistan’da – veya aynı şekilde Irak’ta- daha fazla Amerikan askeri bırakılmasının gerekip gerekmediğine dair tartışmalar asıl meselenin çok gerisinde kalmak olur. Şüphesiz, çok sayıda Amerikan askerinin olması aşırıların ilerlemesini durdurabilir. Ama önemli hükümet meseleleri halledilmeksizin bu duraklama sadece ABD askerleri orada kaldığı sürece geçerli olur. Bu halde cevap nedir? ABD askerlerini ebediyen bu ülkelerde tutmak mı?
Diğer taraftan, konu Afganistan olunca hükümet ve yolsuzluk konusunda gerçek güç kullanılması için fırsat penceresinin kapalı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden şu an için maalesef ABD’nin Afganistan’da nasıl yardımcı olabileceğini göremiyorum. Biz orada 10 seneden fazla zaman geçirdik ve tarihte önemli bir ânı zayi ettik.
Kaynak: The Huffington Post
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya    Dünyabülteni/ Ryan Grim