Aç şunu

İsmailKılıçarslan

VAN 7.01.2018 10:00:03 0
 Aç şunu
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Aç şunu
Elindeki telefon, elini yakan bir demir filizine dönmüş durumdaydı son sekiz saattir. Açmıyordu. Daha kötüsü, mesajlarını okuyor, cevap yazmıyordu. Bir yirmi birinci yüz yıl işkencesi olarak açılmayan cep telefonu, cevap verilmeyen mesaj yöntemiyle Haluk’u adım adım bitiriyordu. Hani boş bir odaya oturtup ellerini bağlasanız, yarımşar dakika arayla başına birer damla su düşmesini sağlasanız, bunu on beş gün sürdürseniz bunca delirmezdi. 

Son sekiz saatte bütün hayatı değişmişti.

Son sekiz ayda bütün hayatı değiştikten sonra şimdi yeniden bütün hayatı tekrar değişmişti. Bu kadar değişimi kaldıracak bir kalbi olduğundan emin değildi. Bir kalbi olduğundan ve onun an itibariyle paramparça olduğundansa adı gibi emindi.

“Birbirleri için yaratılmışlar, ruh eşi, maşallah pek yakışmışlar, siz birbirinizi tamamlıyorsunuz” klişelerinin tamamı Haluk’la Esra’ya uyuyordu. Elmanın çekirdeğini taşıması gibi içlerinde taşıdıkları aşkı birbirlerini gördükleri ilk an serbest bırakmışlar, daha doğrusu iradeleri dışında serbest kalmıştı o çekirdekler. Birbirlerine baktıklarında, sadece bir an baktıklarında bütün bir insanlık tarihinin aşık kadınlarıyla bütün bir insanlık tarihinin aşık erkekleri birbirlerine bakıyorlarmış gibi olmuştu. Bütün bir insanlığa yetecek kadar aşktı. Ve zaten sadece aşk yetebilirdi bütün insanlığa...

“Esra ile Haluk” olmuşlardı. “İle” bağlacı bile fazlalık teşkil ediyordu. “EsraHaluk” olmuşlardı. “Esharaluk” olmuşlardı hatta. Birbirlerine bitişmişler, bütün boşlukları ortadan kaldırmışlar, bütün eksiklerini birbirlerinde tamamlamışlardı. İkiyi bire indirmemişlerdi elbet, ancak ikilikte bir olmayı başarmışlardı.



Fakat şimdi Esra Haluk’un telefonlarına bakmıyor, mesajlarını okuyor ama cevap vermiyordu. Son sekiz saattir böyleydi bu ve son sekiz saattir Haluk, yaşlandığını, kocadığını, hayattan çok ölüme yakın olduğunu hissediyordu. Çünkü Esra’nın telefonunu niçin açmadığını biliyordu. Mesajlarına niçin cevap vermediğini biliyordu. Yine de bir umutla yazdı: “Söylemek istediğim şey o değildi. Sadece ailemi değil, bütün dünyayı karşıma alırım. Servetmiş, statüymüş, yere batsın hepsi. Sadece seninle yürüyebilirim. Nefesim kesiliyor, kalbim daralıyor, ölüyorum.”

Ölmüyordu elbet, ama yaşamıyordu da. Daha doğrusu yaşamak bu değildi. Kalbi sadece acımaya, parmakları sadece telefonun tuşlarına basmaya, gözleri sadece telefon ekranına bakmaya ayarlıydı.

Bir bakıma Esra’nın artık geri dönmeyeceğini, dönse de aynı Esra olmayacağını anladığındandı bu. Neyin kırıldığını daha o laflar ağzından çıkarken anlamıştı ve o kırılanın bir Çin vazosu olduğunu da ve bir kırık Çin vazosunu neyle yapıştırırsan yapıştır artık onun “kırık” olduğunu da... Paniği, telaşı, dünyalar kadar üzüntüsü bundandı işte böylece.

Akşamı kılarken telefonuna mesaj bildirim sesi geldi. Okuduğu sureyi unutayazdı telaştan. Meğer indirim varmış Esra’ya nergis aldığı çiçekçide. Meğer kapatıyorlarmış.

“Bu böyle olmayacak, olmayacak bu böyle” deyip Esra’nın evinin önüne gitti. Defalarca aradı Esra’yı. Bakmadı Esra. “Evinin önündeyim. Aç şunu” yazdı. “Açmazsan sabaha kadar burada bekleyeceğim. Aç şunu” yazdı. Sonra “aç şunu” yazdı. Aradı. Açmadı Esra. “Aç şunu” yazdı. Cevap yazmadı Esra. Bunu böylece yüz elli dokuz kez tekrar etti Haluk. Tam yüz elli dokuz kez “aç şunu” yazdı.

Haluk, yüz altmışıncı kez aradı. “Aradığınız kişi şu anda telefona cevap veremiyor” kaydının yayına girmesini beklerken açıldı telefon. Kalbi durdu Haluk’un. Dili tutuldu. Ne diyeceğini unuttu. Laflar hazırlamıştı. Dizeler hatırlamıştı. Cümleler dizmişti zihninde. Hepsi gitti.

Esra dedi ki “telefonu açtım, ama bu bir kez daha kalbimi açacağım, açabileceğim anlamına gelmiyor Haluk. Bitti. Kırıldı. Tükendi. Çünkü gerçeklerle ilgili bir şey olduğu anlaşıldı aramızdakinin. Yolun açık olsun.”

Haluk diyecek bir şey aradı. “Seni seviyorum” dedi. Esra, usulca kapattı telefonu. Gecede bütün bir insanlık tarihinin kadınlarına ve bütün bir insanlık tarihinin erkeklerine yetecek kadar hüzün vardı. Geceye bir iç çekiş bıraktı Haluk. Bundan sonra hayatının sesi o iç çekiş olacaktı. O saniye anladı bunu.